Yaşam

Böcekleşme

Böcekleşme…

“Herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre”

K. Marks’ın defalarca okumak durumunda kaldığım eseridir ‘1844 el yazmaları’.
Kuramsal bakımdan kapitalizmin iktisadi ve toplumsal içeriği yanında insanın kendine çevresine ve emeğine yabancılaşmasının analizini yapar bu kitapta. Kapitalizminin yapısal çürüme fotoğrafını yansıtır adeta. Kapitalist üretimin/sömürünün yasalarını açıklarken insanın çok yönlü yabancılaşmasını da beraberinde açımlar.

Görsel: Osman Günay /35×50 / Kağıt üzerine yağlıboya

Edebiyatta bu tahlile yakın olarak Kafka’nın ‘Dönüşüm’ kitabını eş değer tutarım. Kafka da bu uzun oylumlu öyküde daha çok ekonomik nedenlerle bireyin kendi emeğine ve özüne yabancılaşması temalarına yer verir.
Totaliter yaşamın ritminden bunalan roman kahramanı G. Samsa’nın, bir gün sabah kalktığında kendini dev bir böcek olarak görmesi, modern çağın en çok içselleştirilen yabancılaşma metaforu olarak kendinden söz ettirir.

Günümüz Türkiye’sine şöyle bir bakalım, Marks’ın deyişiyle hangi birimiz bugün kişiliğiyle ‘yadsınma’ saldırısına maruz kalmıyor? Hangi birimiz emeğini satmaktan başka çaresi olmayan durumda değildir? Hangi birimiz paranın kölesi değiliz? Hangi birimiz ürettiğimiz küçük / büyük zenginlik karşısında dilenci konumunda değiliz?

Kendimizi toprağa parasız gömdürebiliyor muyuz? Kadınlar parasız çocuk doğurabiliyor mu? Seyahat özgürlüğümüz var mı? İstediğimiz bir dine inanabiliyor muyuz, inanıp inanmamakta özgür müyüz?.. Hayır. Metalaşmanın ve zamanın baskısı altında ezilmiş, kendi yaşamını yaşamak yerine, dayatılan değerler altında kontrolü başkalarının elinde olan bir insanlık durumu yani.

Özellikle bu son yüzyılda, Kafka’nın anlatmak istediği şekliyle her birimiz bir böcek kitinin testinden geçerek sınırlı(metamorfoz) bir yaşama mecbur tutuluyoruz sanki. Hemen herkesin ortaya sorduğu ‘biz insan değil miyiz’ sorusu durumun bir göstergesi adeta. Çünkü kapitalist sömürü şartlarında yaşamak, insanlığımızı test eden bir ‘böcekleşme’ durumuyla birebir örtüşüyor. Hemen her gün İşimizle ailemizle ve kendimizle ‘kaygı ve yetersizlik’ üzerinden yürüyen bir boğuşma halindeyiz özetle.
Dünyanın, kapitalizmin zekâsı olarak görülen Bill Gates, “bir ürüne uzun süre bağlı kalınmaması” formülünü ekler bu yaşama biçimine. Hatta COVİD 19 virüs salgınıyla birlikte yaş almış insana ve hatta herkese kayıtsızlığı (Teknolojik insan veya yapay zekâ) da beraberinde içerir bu formül. Sonuçlarını şimdiden yaşıyor ve görüyoruz, ilerleyen zamanda dehşetle izleyeceğiz bu insanlık durumunu.
İçimizdeki insan rüşeymini kaybetmemek ve eski ilk özüne kavuşturmak için “ne yapmalı?” sorusu öne çıkıyor bu noktada.

Franza Kafka’dan Aforizmalar başlıklı yazımızı okumak isterseniz.

Hz İsa üzerinden, ünlü İngiliz bilim adamı Maurice Cornforth şöyle yanıt veriyor bu soruya: “Başkalarının sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de başkalarına öyle davran; başkalarının senin için çalışmasını istiyorsan sen de başkaları için çalış; başkalarının senin ihtiyaçlarını karşılamasını istiyorsan sen de başkalarının ihtiyaçlarını karşıla; başkalarının sana karşı nazik, sempatik, saygılı olmasını istiyorsan sen de başkalarına öyle davran; başkalarının senin sırtından kar etmesini istemiyorsan, sen de başkalarının sırtından zenginleşmeye çalışma.

Her ne kadar insanın yabancılaşmasını ortadan kaldıracak olan altın kurallar sayılsa da, önerinin özel mülkiyet koşullarında uygulanması pek olası değil gibi. Ama inanabiliriz bu hakikate. Sevgili Barkın Can TOPÇU’nun dediği gibi, “Hakikat bir yüzüyle söylem, diğer yüzüyle eylemdir, adanmışlıktır.”

Osman Günay

Dünyalılar

Siteye eklediğimiz son yazılara göz gezdirmek isterseniz…


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu