Kadınlar ortaçağdan modern zamanlara özgürlükleri için hep mücadele ettiler ve doğal olarak da bu kavgaların ikonları oldu. Bugün Belçika’nın Antwerp kentindeki Mayer van den Bergh Müzesi’nin duvarında asılı olan bir tablo bu ikonlardan sadece birini tasvir ediyor.
Tabloda, yağmalama oyunu, kadın bir anti-kahraman tarafından bozulmuştur. Ordusunun başındaki kadın, cesurca savaşmaya devam ederken, erkek askerler ürkekçe köşeye sıkışmışlar ve anti-kahramanı ikonik bir kurtarıcı olarak daha da öne çıkarmışlardır.
Kahramanımızın adı Dull Gret (Dulle Griet ya da Mad Meg adlarıyla da tanınıyor). Prenses, düşes ya da başka türden soylu bir kadın değil. Mülkü yok, bir mesleği yok. Yine de onu görmezden gelmek imkansız. Ortaçağ’da kızıl bir gökyüzü altında kadınların muzaffer ordusunun başını çekiyor. Elinde aslında sadece erkeklere bahşedilmiş olan kılıcı ve gövdesinde şövalyelere bahşedilmiş olan zırhıyla hem de. O ve kadınlar ordusu cehennemdeler; belki günahkâr ilan edilmişler, öldürülmüşler yakılarak. Belki yaşadıkları dünya cehenneme çevrilmiş. Belki de hiç yaşayamadıkları birçok şey için başkaldırmışlar. Belki de kadınlar ordusunu bir araya toplayıp buraya getiren bunların hepsi.
Bakışlarını cehennemin ağzına yönelten Dull Gret’in en değerli eşyaları ataerkil hegemonyanın elinden aldığı zırh ve kılıç. Başlığından taşan saçları, yaralı ve gergin yüzüyle “ağıza” doğru ilerleyen Dull Gret cehennemi yok etmeye kararlı. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış çünkü. Çünkü çevresindeki dünyanın gerçekten çivisi çıkmış; insanlık ayaklar altında. İnsanlar garip canavarlara dönüşmüş, insan ve hayvan uzuvlarıyla cansız objeler aynı bedenlerde birleşmiş.
Ünlü Hollanda’lı ressam Peter Bruegel’in eserlerinden biri olan bu tablo beşyüz yıl kadar önce yapılmış olmasına karşın modern zamanları işaret eden çağrışımlarla dolu: Ölüm, yağma, korku. Modern zamanlarda cehennemin o iğrenç ağzı büyüdükçe büyüdü. Her fırsatta kan döktü, tecavüz etti, yaktı, aşağıladı. Bu tablodaki ucubelerden daha beterlerini kusmaya devam ediyor. Her gün ekranlardan izliyoruz. Ancak Dull Gret’in başkaldırısını sürdüren kadınların yüzünden eksiltilemeyen o silah var işte; gülümsemeleri. Nazilere karşı insanlığı savunanlar gibi. Sembolleşen Kobanê’nin direnişini başarıyla ulaştıran o kadın savaşçıların yüzündeki masmavi gülüş. Bu ışıklı yüz ifadesini hatırlıyoruz; Stalingrad’da Marina’nın gülüşü, Boston’da bir akıl hastanesinde Sylvia Plath’ın, Londra’da Virginia Woolf’un, eski İstanbul’da Fatma Aliye’nin, bir cezaevi koğuşunda Sevgi Soysal’ın ve Kobanê’de Arin Mirkan’ın gülüşü. Ve tüm diğerlerinin. Dull Gret’in ordusu gülümsüyor.
Sosyalİst tiyatrocu ve yazar Bertolt Brecht, bu tablodan etkilenerek “Cesaret Ana ve Çocukları” isimli oyununu yazmıştı. Eseri “büyük bir savaş tasviri” olarak nitelendiren Brecht, artık çivisi çıkmış bir dünyanın ortasında dimdik duran Dull Gret’in elinde kalan son şeyleri kılıcıyla savunuşunu tüm çağrışımlarıyla birlikte “Cesaret Ana” karakterinde bir kez daha modern zamana taşımıştır. Brecht’in savaşın altüst ederek bir cehenneme çevirdiği bir dünyada ayakta kalmaya çalışan Cesaret Ana’sı Anna Fierling en kısa tanımıyla modern Dull Gret’tir. Savaşın dehşetini ve faşizmin kana susamışlığını anlatan bu oyunun finalinde Anna Fierling’in elinde koruyabileceği o kadar az şeyi kalmıştır ki…
Ali Karataş
www.evrensel.net internet sitesinde yayınlanan aynı başlıklı yazıdan kısaltılarak eklenmiştir.