Eskiden edebiyat çevreleri, daha doǧrusu edebiyat çeteleri vardı. Bunlar elit gruplar oluştururlar ve o gruplar çerçevesinde, “yazar”, “şair”, “edebiyatçı” kimliklerini birer şövalye ünvanı gibi birbirlerine baǧışlarlardı. Yarışmalarda genelde kendi çevrelerinden insanlara ödül verirler, birbirlerinin kitaplarını gazetelerde, dergilerde överler ve yayınevlerine tavsiye ederlerdi. Ve kendi edebiyat anlayışları, grupları dışında kalan herkesi küçümser ya da yok sayarlardı. Edebiyatı, sanatı da kutsal bir fenomenmiş gibi düşünürlerdi.
Bu edebiyat baronlarının etkisi postmodernizm ile bitti. Postmodernizmin en sevdiǧim yönü, sanatın üzerindeki kutsallık örtüsünü kaldırıp, onu sıradan bir şeymiş gibi almasıdır. Tabi postmodernizm bununla kalmamış sanatı “şeyleştirmiştir’ de. Ayrı bir tartışma konusu. Ama yine de bu durumun olumsuz etkileri olduǧu kadar, bazı olumlu etkileri de olmuştur. Sanat gökyüzünden yeryüzüne inmiştir ve bunda postmodern sanat anlayışının büyük etkisi vardır.
Bu edebiyat baronlarının etkisizleşmesinde postmodernizmin ve internetin büyük etkileri olmuştur. İşin esası, bu “postmodern” durumda, edebiyat baronu da kontu da olsan kimse kimseyi ciddiye almıyor artık. Aynı şekilde “gazeteci yazarlar”ın ve yayınevlerinin etkisi de oldukça azaldı. Edebiyat yarışmalarının da bir önemi kalmadı. Edebiyat dergileri neredeyse tükendi, internete taşındı bunların bazıları. İnsanlar artık kendilerini kişisel bloglarında ya da sosyal medyada ifade ediyorlar. 2040 yılına kadar kâǧıda basılı kitap, gazete ve yayının kalmayacaǧı tahmin ediliyor. Her şey internette gerçekleşecek. Kimse kimsenin kalemini elinden alamıyor, yazmasını engelleyemiyor bu çaǧda.
Daha önce yayınlanan “Yayıncılar gerçekten edebiyattan anlıyorlar mı?”[1] başlıklı yazımda şunları söylemiştim:
“Gelecekte yazarların yetenekleri arasında çok daha büyük rekabet olacağından ve farklı yayıncılık modellerinin ortaya çıkacağından söz ediliyor. [2] Sanal ortamın olanaklarının yazar için daha da gelişeceğini öngörüyorum. Birincisi yazar kitabını internet ortamında herhangi bir yayınevinin sayfasında yayınlayamasa dahi, kendi Facebook ya da gelecekte başka bir sosyal medya sayfasından listesindeki arkadaşlarına yönelik yayın yapar, böylece ortalama –arkadaş sayısına göre değişmekle birlikte –bin ile iki bin arasında bir tiraja ulaşabilir. Listenin hepsinin kitabı okumayacağını varsaysak dahi, kâğıda basılı kendi olanaklarıyla yayınladığı bir kitaptan daha çok şansa sahip olacaktır, üstelik kitabı basmak için tek kuruş harcamayacaktır. Kitaba, internetin bulunduğu her yerden ulaşabilmek de bir avantajdır kuşkusuz. Kitabın yayın hakkını ise, ilgili devlet kurumuna başvurarak alabilir. Bugün Facebook’ta herkesin kendi medyası var, Paulo Coelho, 32 yayınevi tarafından reddedilmişti. Paulo Coelho’nun Facebook sayfasında yaklaşık 28 milyondan fazla üyesi var. Ne yazsa anında dünyanın her yerindeki bu kitleye ulaşıyor. Şimdi Coelho’nun düşüncelerini duyurması için başka medya araçlarına ihtiyacı var mı?”
“Aydının iktidarının sonu”
Lyotard şöyle diyor: “Bir gevşeme, vazgeçme dönemindeyiz. Zamanın renginden söz ediyorum. Sanatlarda ve diğer alanlarda denemeleri, deneyleri durdurmak için, dört bir taraftan- sıkıştırılıyoruz.”[3]
Lyotard’ın söz ettiǧi “vazgeçme dönemi” bence olumsuz olduǧu kadar, olumlu anlarlar da içeriyor. İşte bu noktada sanat ve edebiyat otoritelerinin egemenliǧinden de vazgeçme ortaya çıkıyor. Otoriteler parçalanıyor ve giderek ortadan kayboluyor yavaş yavaş. Yaşadıǧı dönemde, Van Gogh’un yapıtlarını “çamur yıǧını” olarak deǧerlendiren otoriteler çoktan silindi yeryüzünden.
“Artık ‘intellect’, kişisel aydınları gereksiz, hattâ imkansız kılacak ‘yeni sorumluluklar’ katında. Evrensellik, tümellik, bütünsellik fikri kadar, özne ideolojisi de büyük bir darbe yiyor böylece. (E. Morin’e göre ise, aydının değil, ama -bir daha geri gelmemek üzere- aydının iktidarının sonu bu.)” [4]
Bu içinde yaşadıǧımız ‘postmodern’ gerçekliǧi en iyi ifade eden kısa anlatımlardan birisi bence: “aydının iktidarının sonu.” En azından sanat ve edebiyatta böyle olmuştur. Evet postmodernizm, “aydının iktidarının sonu.” dur. Aslında entelektüel tanımı da iyice belirsizleşmiştir bu dönemde.
İnternet o kadar geniş bir özgürlük getirdi ki, insanlar artık düşüncelerini doǧrudan paylaşma fırsatına sahipler. Yani bir anlamda herkes yazar oldu. Bloglarda insanlar kendi şiirlerini, yazılarını, öykülerini ücretsiz ve doǧrudan paylaşmaya yöneldiler. Birileri diyebilir ki, “Bunlar şiir deǧil, edebi deǧeri yok”. Neye ve kime göre deǧil? Kimse ciddiye almaz onları artık, çünkü kimse otorite deǧildir, otorite yoktur edebiyatta, sanatta. Sanat sınırsızdır. Tek otorite, kalıcı olanı belirleyen, zamanın kendisidir.
Yayınevleri de artık ya kapanıyor ya da ileride kâǧıda kitap basmayacak ve yalnızca sanal ortamda var olacakmış gibi yeniden yapılanıyorlar. Örnegin “amazon.com”, e-kitap satışının, kâǧıda basılı kitap satışını geçtiǧini açıkladı.[5]
Artık bir yazar, kendisinin ürettiǧi bir kitabı yayınevi basmazsa bile, internete koyabiliyor; yazarın artık yayıncıya ihtiyacı yok. Dolayısıyla yayınevlerinin önemi de giderek azalıyor bu çaǧda, belirleyiciliklerini ve tekellerini yitiriyorlar.
Edebiyat baronları aslında hâlâ var olmaya çalışıyorlar, ama onların dönemi bitti artık.
Erol Anar
23 Ekim 2016
Paraná
[1] http://t24.com.tr/yazarlar/erol-anar/yayincilar-gercekten-edebiyattan-anliyorlar-mi,7430
[2] By Kassia Kroszer: “Do Publishing Houses Have A Future?” http://booksquare.com/do-publishing-houses-have-a-future/
[3] Jameson ,Lyotard, Habermas: “Postmodernizm”, Hazırlayan Necmi Zekâ, Kıyı Yayınları, Istanbul, 2. Basim 1994, Istanbul, s. 45
[4] Age, s. 25.
[5] “Amazon selling more Kindle ebooks than print books”, 6 August 2012, http://www.bbc.com/