1942 Brezilya doğumlu Salgado’nun özellikle 1980 – 1985 yıllarında çektiği fotograflarda, dünyanın değişik yerlerinden yoksulluk coğrafyalarına tanıklık edeceğiz.
Sebastio Salgado kimdir?
Sebastiao Salgado, 1944’te Brezilya’nın Minas Gerais köyünde doğdu. Çiftçi bir ailenin 8 çocuğunun içinde tek erkek çocuk olarak dünyaya geldi. Babasının isteği üzerine hukuk bölümüne başladı; ancak bir yıl sonra hukuk bölümünü terk edip, ekonomi bölümüne devam etti, 1968’de yüksek lisans yaptığı dönemde hayatının aşkı ve fotoğrafçılığa başlamasına sebep olan Lelia Wanick ile tanıştı.
Brezilya’da 1964’te gerçekleştirilen darbe, çiftin yaşamlarını olumsuz anlamda etkiledi. Bunun üzerine çift, hem aktivist kimlikleriyle hem de yaşam standartlarının düşüşüyle Fransa’ya göç etti.
Fransa’da kurdukları yeni yaşamlarında iş hayatlarına devam ettiler. Salgado’nun çalıştığı şirket, onu kahve üretim alanlarını kontrol etmesi amacıyla Afrika’ya yolladı. Bu deneyim fotoğrafçılığını tetiklese de aslında Lelia Wanick’in aldığı fotoğraf makinesi onun fotoğrafçılığa başlamasında büyük bir adım oldu. Lelia Wanick’in mimarlık dersleri için aldığı fotoğraf makinesi daha çok Salgado’nun dikkatini çekmişti. İlk çektiği fotoğraf Lelia Wanick’in fotoğrafıydı. Salgado içindeki fotoğrafçılık aşkını ve yeteneğini fark edince işini bıraktı ve yaşamı boyunca sürecek bir serüvene başladı.
Fotoğrafını çektiği kişilerle aynı yaşamı sürdürmeye çalıştı
Salgado, fotoğraf sanatında becerinin sadece fotoğrafçının olmadığını; çekilen kişilerin veya nesnelerin birleşimiyle ortaya çıkan bir şey olduğunu düşündü. Fotoğrafını çektiği kişilerle aynı yaşamı sürdürmeye çalıştı. Çünkü çekeceği fotoğraflarla bir hikâyede yazmak istedi:
“Ben onlara hayatım hakkında bir şeyler anlatıyorum ve onlar da kendilerininki hakkında bir şeyler anlatıyorlar. Fotoğrafların kendisi buz dağının görünen sadece küçük bir kısmı.”
“Onlar zengin olma fikrinin köleleriydi”
Salgado, Brezilya’nın altın madeni Serra Palenda’da 50 bin insanın uğultusuna tanıklık etti. Entelektüeller, üniversite mezunları, çiftlik çalışanları, şehirli işçiler yaşamın bütün kademelerinden insanların olduğu bir maden. Salgado’nun deyimiyle, “Onlar zengin olma fikrinin köleleriydi”. Kendi aralarında muazzam bir düzen kurmuş bu insanların tek ortak noktaları zengin olma gayesiydi.
Gezip görmediği yer kalmadı
Salgado, çocukken babasıyla uzun yürüyüşlere çıkar bu yürüyüşlerde gördüğü her dağın ardında bir hikâyenin olduğunu ve muhakkak görülecek bir şeylerin olduğunu düşünüp, hayal kurardı. Bir gün mutlaka o dağların ötesine gitmek ve oraları bilmek isterdi.
Salgado, nihayet Endonezya Batı Papua Dağları’nda Yali halkının yanındaydı. Sonunda farklı bir yaşamın ve kültürün içindeydi. Onu dağların ardına götüren sebep tam da buydu; insanlara, farklı kültürlere olan merakı. Bu merak onu; Brezilya’nın Kuzeydoğusu’na, Güney Amerika’da Ekvador, Peru, Bolivya, Guatemala ve Meksika’ya; Kuzey Amerika’ya, Brezilya’daki topraksız işçilere, Saddam Hüseyin tarafından 1991 yılında Kuveyt’te yüzlerce petrol kuyusunun ateşe verildiği anlara sürükledi.
“Gezegene olan aşk mektubum”
Sebastião Salgado, insana gerçek anlamda önem veren bir sanatçı. Fotoğraflarının ardındaki hikâye dışında insanların sesini de duyurmayı amaç edinmiş sosyal bir belgeselci. O, savaşların ve doğal felaketlerin yol açtığı kitlesel acılara da odaklandı.
Bu acıları tekrar hatırlatmak için Sahel bölgesine gitti. Ruanda’daki Hutu-Tutsi iç savaşına tanıklık etti. Bu dehşet verici savaş karşısında insanlığa olan inancını kaybetti ve savaş bittikten sonra ki yorgunluğunu, “Bedenim çok rahatsızdı, hiçbir enfeksiyon kapmadım ama ruhum çok hastaydı’’ dedi.
Kırılan umudunu tekrar diriltmek için hayvanların yaşamını ve doğanın görülmemiş noktalarını keşfe çıktı. Bu yolculuğuna “Gezegene olan aşk mektubum” adını verdi. Bu çalışması da diğer çalışmalar gibi büyük ses getirdi.
Derleyen: Deniz Kartal
Dünyalılar
Sebastiao Salgado; Fotografın Peygamberi başlıklı yazımız şurada
Sitemizde yayınladığımız son içeriklere göz atmak isterseniz…