*(Empati: Duygudaşlık. Kendisini karşısındakinin yerine koyma yetisi)
Sultan Murat Caddesi’ndeydim. Evet uzun bir aradan sonra uzun yürüyüş güzergâhımda. Dışarıdaki ilk yıllarımda bana Murat’ı hatırlattığı için (caddenin tabelasına bakmadan geçtim tamam ama işyeri adlarında da çok Murat var) olabildiğince gitmemeye, girmemeye çalıştığım bir caddeydi burası. Ama nedenini hâlâ tam çözemesem de (muhtemelen hatırlamadığım bir rüyaydı) bir sabah (Nisan 2005, tahliyemden iki yıl sonra) kalkıp anneme “Murat’ın fotoğraflarını asabilirsin anne” dediğimden beri elbet bu caddeyle de sorunum yok.
Su aldım. Yürüyorum kaldırımda.
Arkadan gelen bir bisiklet kaldırıma çıkıp (çıkmış; ben bunu yere kapaklanınca anlıyorum) hızla bana çarptı. Çantam bir tarafa gözlüğüm bi tarafa, açmaya hazırlandığım su şişesi bir tarafa uçtu. Ben yere kapaklandım.
Bisikletiyle beraber yere yuvarlanan 15-16 yaşlarında, kötü giyimli, saçları üç numara kesilmiş, yoksul görünümlü çocuk, hem kazanın etkisi, hem de herhalde benden göreceğini düşündüğü tepkinin korkusuyla, yerde oturur vaziyette, titreyerek ağlıyordu. Çantamı, gözlüğümü ve su şişemi topladım. Çocuğun yanına gidip
– “İyi misin canım? Bir şeyin yok di mi?” dedim.
Cevab veremedi. Az önce aldığım ve kendisi bana çarptığı için henüz açamadığım suyu uzattım.
– “Al, su iç biraz.”
Titremesinin aniden kesildiğini fark ettim. Herhalde korkusu geçtiğinden. Muhtemelen numaradan titriyordu zaten. Ama kendine acındırmaya çalışması korkuyor olmasıyla çelişmez.
O suyunu içerken ben de biraz nasihat ettim.
– “O kadar hızlı gitme. Bak böyle kontrolünü kaybedersin. Allah korusun, daha kötü şeyler de olabilirdi.”
Dilimin ucuna kadar geldiyse de “Hiçbir şey olmasa, kazadan sağlam kurtulan şu kemiklerini çarptığın adam kırabilirdi. Şans eseri geldin dünyanın en sakin adamına çarptın. Empatide il ve bölge çapında derecelerim var benim” demedim.
Suyu geri uzattı.
– “Yok, kalsın, elini yüzünü yıka onunla. Sonra da bisikletine atla git. Yavaş sür ama,” dedim.
Az ilerideki büfeden su alıp yoluma devam ettim. Büfecinin “vurmadın ki iki tane” söylenmesine yazılı-sözlü-mimikli herhangi bir tepki vermedim. Bazen en iyi tepki budur. Bakmayın sanal alemdeki hallerime, tartışmayı hiç sevmem ben. Bunu söyleyince fikir değiştirmekte zorlanan biri imajı oluyormuş. Bakın gene tartışma. Cevabımı da vereyim: Bilakis, benim kadar kolay ikna olan, komplekssizce “hadi ya, ben bunu düşünememiştim” diyebilen adam zor bulursunuz. Ama takdir edersiniz ki gerzek değilim. Her şey için “hadi ya, ben bunu düşünememiştim” diyemem. Ben onu düşünmüşüm, yanlışlığına sağlamca hükmetmişim, geride bırakmışım… Ha işte bu durumda eblehçe argümanlar, inatlar, ısrarlarla yürütülen tartışmalar beni yoruyor. Neyse…
Yürüyüşüme kaldığım yerden devam ettim. Çocuk bisikletini yanında yürüterek, binmeden yanımdan geçti. Binmedi. En azından gözden kaybolana, benim görüş alanımdan çıkana kadar binmemişti.
Belki büyüyüp kötü bir adam olacak. Ama benim bunda hiç katkım olmayacak.
Böyleyken böyle…
Mehmet Ördekçi (mehmetordekci@gmail.com)
Editörün Notu: İlk paragrafta bahsi geçen Murat; Yazarın, 19 Aralık 2000 “hayata dönüş” adı verilen katliamda öldürülen kardeşi Murat Ördekçi