Cicero ne demiş: “Bir kütüphane ve bir bahçeniz varsa, ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz demektir.”
21. Yüzyıl dünyasını saran, hem çevreye hem kendimize zararlı olan lüzumsuz tüketimin büyük bir çoğunluğunu besleyen şöyle faktörler var:
-Ucuz mallar (Ucuza çalıştırılan işçilerin, ucuz malzemelerden ürettikleri mallar)
-Bol taksitli kredi kartları
-Sık değişen moda
-Hazıra konmanın rahatlığı ve emek harcanan ürünlere zaman bulamamak.
Peki, janjanlı ambalajlarla, anlık heveslerle kandırıldık, satın aldık, türlü türlü lüzumsuz şey biriktirdik, geçmiş olsun. Şimdi ne yapacağız?
Şu mottoyu bir yere yazın: “Daha az eşya, daha çok anı”
Ne kadar çok eşyanız olursa, o kadar çok onların bakımına, temizliğine, düzenlenmesine, saklanmasına zaman ve para ayırmanız gerekir. Bir düşünün; en çok gitmek istediğiniz ülkeye bir seyahat yapabilmeyi ve bir ömür hatırlayacağınız anılar biriktirmeyi mi tercih edersiniz yoksa bir süre sonra eskitip atacağınız yeni bir eşya satın almayı mı?
Bütün dolabınızı indirip tek tek eleyin.
Evet. Üşenmeyin. İndirin o dolabı. Alıp da son 1 yıldır hiç dokunmadığınız şeyler, bir nedenle sizin işinizi görmüyor, mutlu etmiyordur. İlk başta biraz zor gelebilir ama acımayın; son bir yıldır giymediyseniz, muhtemelen önümüzdeki yıl da giymeyeceksinizdir. İyi durumda olanları yıkayın, ütüleyin, onarın ve sizden daha fazla ihtiyacı olan birilerine verin. Verdiğiniz giysilerin nesini sevmediğinizi de bir yere not edin: tam olmuyordu, kumaşı rahatsız geldi, desenini sevmedim vs. diye. Daha sonra bu listeye de ihtiyacınız olacak.
Daha az satın alın, ama daha iyisini alın.
Karın tokluğuna çalıştırılan zavallı Çinli işçiler tarafından üretilmiş ve ucuza satın aldığınız 10 tane polyester bluzunuz olacağına, 2 tane daha pahalı ama daha etik şartlarda üretilmiş ve doğal malzemeden yapılmış bluzunuz olsun.
“Armağan Ekonomisi” ile tanışın.
Emin olun, ayırdığınız bu eşyaların hepsine sizden daha fazla ihtiyaç duyan birileri vardır. Bunları verebileceğiniz yerleri araştırın. İnternetten, “Armağan Ekonomisi”, “Hediye Çemberi”, “Takas Pazarı” gibi terimleri inceleyin ve oluşumlara katılın. Pahalı ürünler ise, ikinci el dükkanlarına satabilirsiniz ya da internetten satıp kara geçebilirsiniz!
Eşyalara uyguladığınız bu adımları, şimdi de yaşamınızın diğer yanlarına uygulayın.
Nelere vakit ayırıyorsunuz? Hangi ilgi alanlarına ya da hobilere sahipsiniz? Facebook’taki insanların kaçıyla görüşmekten gerçekten keyif alıyorsunuz? Kariyer planlarınız ne? Kendinize gün içinde boş vakitler yaratın ve bu konuları iyice bir düşünün.
Kullanmadığınız tüm sosyal medya hesaplarını kapatın.
Üşenmeyin, hepsinden bir bir çıkın. Sadece en çok kullandığınız 1-2 tanesi dursun. Onlarca blog açtıysanız onları da kapatın. Aklınız kalmasın oralarda. Hem her gün gelen güncelleme mailleri yüzünden gelen kutunuz da dolmaz.
Sosyal medyada “arkadaş detoxu” yapın.
“Kalsın” dediğiniz hesapların içinden, “arkadaş detoxu” yaparak aslında çok da görüşmek istemediğiniz insanları silin. Oh… Zor oldu ama yaptınız. Artık Maldivler’e gidip ayak fotoğraflarını gönderen ama aslında sizi hiç arayıp sormayan o gıcık tipten kurtuldunuz. Listenizde sadece, gerçekten önemsediğiniz ve sık sık görüştüğünüz insanlar var. Bir gün size gelip de “neden sildin?” diye soracaklarını sanıp korkmayın. Sormayacaklar. Zaten umurlarında değildiniz.
E-postanızı, SMS’lerinizi, telefon rehberinizi de temizleyin.
İlgilenmediğiniz yerlerden gelen onca reklam, onca mesaj, rehberinizi işgal eden onca şey… Ne gerek var? Bunların hepsi zihnizi siz farkında olmadan çok yoran ve dikkatinizi dağıtan şeylerdir. Silin veya abonelikten çıkın.
Toplumun sizden beklediği her şeyi, ideal şekilde yapmak zorunda değilsiniz.
Herkes size “artık evlen” diyor ama siz belki de dünyayı gezmek istiyorsunuz. “Çocuk yap” diyor ama siz hazır hissetmiyorsunuz. “Daha müdür olamadın mı” diye soruyor ama siz bambaşka bir kariyer istiyorsunuz. Tüm bunlar arasında gidip gelip kendinizi sorguluyorsunuz. Bırakın insanların düşüncelerini… Bu hayat sizin hayatınız. Onu hiç kimsenin isteklerine göre yaşamayın.
Zamanınızı nasıl harcadığınızı fark edin.
Yukarıdakilerin hepsini yapıp da, hala “Hiçbir şeye yetişemiyorum!” diyorsanız, zamanınızı etkin kullanmıyor olabilirsiniz. Belki de internetin başında gereğinden fazla kalıyorsunuzdur? Belki de televizyona takılıp tüm geceyi boşa geçiriyorsunuzdur? Bir gün içinde nelere zaman ayırdığınıza dikkatinizi verip bulgularınızı bir kenara yazın. Aslında ne kadar çok şeye zaman kaldığını görüp şaşıracaksınız.
Nil Yalçınkaya