İspanya dekorunda çocuk oyunlarının oynandığı bir sahne; olasılıkla dönemin Madrid’inin dışında kalan Recoletos bölgesi. Olay, baharın son günlerinde ya da bir yaz gününde geçiyor, bunu gökyüzündeki pamuksu bulut kümesinden olduğu kadar manzaradaki ağaçların yeşilliğinden de çıkarıyoruz. Orta halli bir grup çocuk İspanya’da yüzyıllar boyunca çok popüler olmuş bir oyunu oynuyor. Bu, bir oyun olmanın ötesinde mükemmel bir beden ve beceri egzersiziydi, diğer oyuncuların her birinin belinden bükülüp öne eğilerek oluşturduğu tek sıra üzerinden, hiç ara vermeksizin arka arkaya sıçrayarak oynanıyordu. Sıçramayı tamamlayan oyuncu, arkadaşlarının üzerinden atlayabilmesi için tıpkı bir eşek ya da bir katır gibi aynı pozisyona geçiyordu. Böylece sıçrama hareketi başka sokaklara ya da açık alanlara doğru sürüp gidiyordu. Aragon’da bu oyuna sokakgezen denir, Castilla’daysa birdirbir ya da zıpzıpkeçi adını alır. Goya çocukluğunda Zaragoza sokaklarında hiç şüphesiz sokakgezen oynamıştı.
Aragonlu ressam aynı konuyu işleyen resimlerden bazılarını daha önce görmüş olmalı, mesela, saray ressamı Michel Ange Houasse’nin İspanyol Sarayı için yaptığı, şimdi Patrimonio Nacional’in mülkiyetinde olan ve San Ildefenso Çiftliği’ndeki sarayda (Segovia) bulunan Birdirbir Oynayan Çocuklar (Niños jugando al filderecho, yak. 1727) ve saray ressamı Antonio González Ruiz’in yaptığı, bugün Toledo Katedrali’nde bulunan Köprüyü Geçerken (A pasar el Puente, yak. 1760-1765). Goya bu ikinci tabloyu, başpiskopos Lorenzana’nın yapımını teşvik ettiği ve Alkazar’ın bir parçasını oluşturan Misericordia Evi’ni süslemek üzere, başpiskoposa armağan olarak Toledo’ya gönderilmeden önce (resmi bağış tarihi 26 Nisan’dır) 1779 yılının Mayıs ayına doğru görmüştü.
Resimde, birdirbir oynayan çocukların sayısı yedi, yaşlarıysa yaklaşık dokuzla on iki ya da on üç arasında değişiyor. Bazıları kötü veya yeteri kadar sıçrayamamış, ikiye katlanıp eşek olan çocuğun üzerine düşmüş ya da sıçrarken dengelerini yitirmiş ve bu nedenle de kafaları veya elleri önde yere düşmüşler ya da düşmek üzereler, yaralanmışlar. Soldaki çocuklardan biri düşerken kafasını vurmuş; açılan yara kötü şekilde kanıyor, canı acıyarak çaresizce ağlıyor. Sağda, bir çocuk, arkadaşının sırtından atlarken, kendinden önce sıçrayan kırmızı ceketli kötü şekilde düşüyor, kollarını önüne alarak düşüşü yumuşatmaya çalışıyor. Onlardan sonra sıçraması gereken çocuk, olan bitene kıs kıs gülüyor. Şüphesiz, Goya daha az becerikli ya da yaşı daha küçük veya kısa boylu çocuklar arasında yaygın olan komik durumları ve küçük kazaları gerçekçi bir şekilde ifade etmeye çalışmış.
Bütün çocukların üzerinde sıradan kıyafetler var: Bazılarının ayakkabısı, diğerlerinin uzun ama yırtık çorapları; ötekilerse yalınayak. Goya 18. yüzyılın son çeyreğinde İspanya’nın şehirlerinde ve kasabalarında yaşayan orta halli insanların durumunu gerçeği idealize etmeden ve birçok aydınlanmacı yazarın aksine, tüm gerçekliğiyle gözler önüne sermiş. Bu yatay kompozisyon, soldan sağa ilerleyen bir görsel okumaya sahip, ama aynı zamanda piramit şeklinde; ortada sıçrayan çocuk piramidin tepesini oluşturuyor. İki ağaç arasındaki ipe asılı duran çarşaflar ve gömlekler oracıkta bir arka plan oluşturuyor ve çocuk figürlerini öne çıkararak kontrast yaratıyor. Görsel akış, küçücük figürlerle betimlenen kadınların çamaşır yıkadığı bir dereyle belirginleşen, uzaktaki ağaçlık alan ve manzarayla, ayrıca arka planda yer alan yapılarla sağa doğru ilerliyor.
Daha önce bu manzaranın Goya’nın döneminde Madrid’in dışında kalan arazilerden birinde yer aldığı belirtilmişti. Camón Aznar ipteki çamaşırların ilerisinde, solda görünen yapının, Buen Retiro Sarayı’nın bitişiğindeki San Jerónimo el Real Manastırı olduğunu düşünüyor ama ne bu yapının kütlesinin görünümü ne de sağa aşağıya doğru eğimi olan tepedeki yeri bu benzetmeyi mümkün kılıyor. Çan kulesi ve kilisenin uzun duvarı olduğunu düşündüren duvarın parçasıyla bu dini yapı, üzerinde inşaat iskelesi bulunması sebebiyle tamir gördüğünü ya da yeni inşa ediliyor olduğunu düşündüren yanındaki yapıyla birlikte, kilise mallarına el konmasını öngören Mendizábal Müsaderesi’nin ardından Recoletos Bulvarı adını alacak olan eski Madrid Augustin Manastırı olmalı. Üç kadının çamaşır yıkadığı dereyse, bugün başkentin sokaklarının altında akan, Arganzuela ve Vallecas Köprüsü arasındaki Manzanares Nehri’ne dökülen Abroñigal ya da Valnegral deresi olmalı. Dere iki yataktan Madrid’in bazı bölgelerine su sağlıyordu. 17. yüzyılda Buen Retiro Sarayı’nın inşa edilmesiyle birlikte yatağın bir bölümü yanı başında aktığı sarayın altına gömüldü, ama bu sahnede görülen bölgenin üzeri, eskiden olduğu üzere açık. Sağ tarafta, arka planda, uzaklarda iki yapı seçiliyor. İçlerinden yuvarlak ve birbirine eşit dikdörtgen pencereli olanı şüphesiz, 1743’te inşa edilen Alcalá Kapısı’nın bitişiğindeki eski Madrid arenası. Bu arenada, kayınbiraderi Francisco Bayeu kadar Goya da, akşamları Costillares, Pedro Romero ve Pepe-Hillo gibi boğa güreşçilerini seyretmişti.
Birdirbir ya da Sokakgezen Oynayan Çocuklar (Niños jugando a pídola o recorrecalles), Goya’nın, Madrid’deki Montellano koleksiyonunda bulunan ve Osuna Dükü’yle Düşesi’nin mülkü El Capricho malikânesinin bir salonundaki dekoratif tablolar serisinin bir parçası olan Yağlı Direk (La Cucaña, 1787) tablosunda resmettiği ince ağaç gövdesine tırmanan çocuklara benzerlik gösterir. Öte yandan, soldaki ağacın arkasında görülen inşa halindeki ya da tamir gören yapıya ait tahta iskeleler, Goya’nın Barcelona Planeta Corporación koleksiyonuna dahil olan ve biraz önce anılan Osuna malikânesindeki seriye ait Taşın Nakliyesi (La conducción de un sillar, 1787) tablosunda ve Prado Müzesi’ndeki Yaralı Duvarcı (El albañil herido, 1786-1787) halı deseninde görülen tahta iskelelerle benzerlik gösterir. Önümüzdeki sahnenin zaman dizini biraz daha erken bir döneme denk düşüyor olsa da, büyük olasılıkla bu tablolarınkine yakındır.
Goya’nın Madrid Santamarca Vakfı’na Ait “Çocuk Oyunları” Dizisi
Goya bu çocuk oyunları sahnelerini niçin resmetmişti?
Bu küçük sahneler kendi aralarında bütünlüğe sahip bir dizi oluşturuyordu; Goya bunları salt eğlence amacıyla, halı desenleri için talep edilen oyunbaz, neşeli ve kırsal konular çizgisinde resimsel bir dışavurum olarak değil, bilinçli bir kasıtlılıkla ve satışı göz önünde bulundurarak, evlerin duvarlarında, sanat ve edebiyat sohbetlerine uygun bir ortamda sergilenmek üzere, soylulara ya da burjuvalara yönelik bir ticarileştirmeyi hedefleyerek resmetmiş olsa gerektir. Goya kazanca nasıl dönüştürülebileceğini, yani parasal yönünü düşünmeden hiçbir şeyin resmini yapmazdı. Yaklaşık on yıl sonrasının “kapriçyolar”ı gibi, Goya’nın bu çocuk oyunları sahnelerini de satışının kolay olacağından, sergilendikleri anda, üstelik yüksek bir meblağ karşılığı elden çıkaracağından kuşku duymayarak resmetmiş olduğu kanısındayım. Çocuk oyunlarının sükse yaptığı tartışılmazdır, sahnelerin şüphesiz resimlere sahip olmak isteyen başka müşteriler için bizzat yaptığı replikaları da –bildiğimiz kadarıyla iki ya da üç kopya olabilir– bunu kanıtlar. Goya küçük boyutlu resimlerini küçük meblağlara satmadığından, kendisi için önemli bir gelir kaynağı oldukları düşünülebilir. Örneğin 1798’de Osuna Alameda Sarayı için yaptığı, büyücülük sahnelerini betimleyen altı küçük boyutlu resim karşılığında 6.000 gümüş riyal, yani resim başına 1.000 gümüş riyal, ertesi yıl da Osuna Düşesi’nin küçük salonuna asılacak yedi halının desen eskizleri karşılığında 10.000 gümüş riyal almıştı.
Çocuk oyunlarının betimlendiği bu altı küçük boyutlu resimde gördüğümüz çocukların hepsi yoksul ya da mütevazı zanaatkâr ve köylü ailelerin çocuklarıdır; tek istisna, Kavga Eden ve Tahtırevalliye Binen Çocuklar sahnesinde kavgaya tutuşmuş çocuklarla alay eden, mavi okul üniformalı iki oğlandır. Bunlar muhtemelen orta tabakaya veya burjuvaziye ait daha varlıklı ailelerin Roma Cizvit Okulu’na devam eden çocuklarıdır. Goya bu ayrıntıya yer verirken, iyi eğitimli çocukların vakitlerinin büyük bölümünü sokaklarda aylak geçiren, düşmanca ve çetin bir ortamda hayatta kalmaya çalışan, okuma yazma bilmeyen ya da eğitimsiz çocuklara duyduğu küçümsemeyi eleştirmek mi istemiştir?
Bu dizinin ve sahnelerinin Goya açısından sadece bir eğlence, kaçış ya da kapris olduğu yorumu bana savunulabilir bir yorum gibi görünmüyor. Daha önce de belirttiğim gibi, Goya işlerini ne amaçla yaptığını ve kendisine ne gibi bir yarar sağlayabileceğini açıkça belirlemeden yapmazdı. Goya’nın bu sahnelerin başrollerine yoksul İspanyol ve Romalı çocukları yerleştirmek istediği bence aşikârdır. Onları mutlak bir içtenlikle resmetme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünmüştür, çünkü bu çocuklar popüler bir kaçış âlemini değil, son derece gerçek bir dünyayı, Madrid’in, Zaragoza’nın, bir Castilla köyünün ve Roma’nın sokaklarını ve 1780’lerde yaşananları yansıtırlar. Aragonlu ressamın çocuklara ilişkin özel bir hassasiyeti vardı, çünkü 2 Aralık 1784’te oğlu Francisco Javier’in doğumundan önce eşi Josefa Bayeu’nun doğurduğu bütün çocuklar -tam tamına yedi çocuk- doğduktan hemen sonra ya da iki üç yaşlarına geldiklerinde ölmüşlerdi. Goya çocukları çok severdi; hem dinsel resimlerinde, hem günlük hayattan sahnelerin betimlendiği resimlerinde hem de portrelerinde çocuklar canlılıkları ve gerçeklikleriyle öne çıkarlar. Yetişkinliğe erişebilecek kadar uzun yaşayabilen yegâne çocuğu ve torunu Marianito’nun babası olan Javier’in doğumundan birkaç ay sonra Goya kendini bu çocuklu sahneleri resmetmeye hazır hissediyordu muhtemelen; yaptığı küçük boyutlu resimler yeni aristokrat müşterileri arasında çok rağbet görmüştü kuşkusuz, o kadar ki replikalarını yapmak zorunda kalacaktı. Demek oluyor ki, Goya bu resimleri yaparken zevk aldığı gibi satışlarından da önemli bir ekonomik yarar elde etmişti. Hiç kuşkusuz bu neşeli ve ferah sahnelerin yeni müşteri kitlesi tarafından olumlu karşılanacağını, çalışma odalarıyla oturma odalarını süsleyebileceğini biliyordu.
Ayrıca Goya’nın yukarıda açıkladığım hassasiyetiyle, bu çocuklu sahneleri kullanarak, yaşadığı dönemde toplumun çoğu okuma yazma bilmeyen ve bunun sonucunda yabanileşen yoksul çocuklara ve zor yaşama koşullarına karşı ilgisizliğini, İspanyol krallık yönetiminin bu şekilde devam ettiği takdirde onlardan sosyal ve ekonomik bir yarar sağlayamayacağını ortaya koymayı da amaçladığını düşünüyorum. Goya aynı zamanda çocukların sık sık anne babaları tarafından terk edildiğine, piskoposların, din adamlarının, yardımsever ve aydın soyluların açtığı yetimhanelerde çocuklara barınma imkânı sunmanın yanı sıra, yetişkin olduklarında geçimlerini sağlayabilecekleri, tarım, endüstri ve ticarette uluslarına yararlı olabilecekleri meslekler de öğretilmesine rağmen, bu çocukların büyük bir bölümünün sokaklarda kendi imkânlarıyla yaşadıklarına da parmak basmak istemişti.
Arturo Ansón Navarro (peramuzesi.org)
“Covid-19 Bir Turnusol Kağıdı” başlıklı yazımızı da okumak isterseniz…
Dünyalılar