Yaşam

Güzellik diktatörlüğü

Fransız ressam Jean-Auguste-Dominique Ingres’in, ‘Büyük Odalık’ adlı tablosu 1819’da Paris’te sergilendiğinde şok etkisi yaratmıştı. Modelin anatomiyle alay eden uzun hatları, eleştirmenleri öyle çileden çıkarmıştı ki, “Kemikleri yok mu bu kadının?!” diyorlardı.big_odalisque

200 yıl sonra geldiğimiz noktada, tablo Louvre’da sergilenen bir başyapıta dönüştü, gelin görün ki, bu kez de bizler modeli 21’inci yüzyıl bakışımızla yargılayıp, “Ne kadar tombul bu kadın” diyoruz. Fotoğraf editörü Lauren Wade, bu algısal evrimimizi dijital ortamda somutlaştırdı ve ‘Büyük Odalık’ı bir 21’inci yüzyıl güzeline çevirdi. Photoshop’tan neşteriyle, tablonun kahramanını baştan ayağa inceltti; kalçalarını daraltıp belini oyuklaştırdı; gözlerini irileştirdi; burnunu küçülttü ve dudaklarını dolgunlaştırdı. Sonuç, sanat adına bir katliamdı elbette, ama yıllar yılı sıfır beden modeller ve Photoshop güzelleriyle terbiye edilmiş gözlerimiz için, yeni resimdeki artık daha bildik bir figürdü.

Güzelliği hırs meselesi yapmış bir devrin mahsulleriyiz. Daha güzel olmak uğruna yüzümüzdeki kemikleri kırdırıp, kaslarımızı felç edebiliyor; yapay ultraviyole ışınlarıyla bronzlaşıyor; anti-aging kremlerinden medet umuyor; moda gurularının biçtiği bedenlere gireceğiz diye o diyetten bu diyete perişan oluyoruz. Aslında sadece bugün değil, tarih boyunca hep daha güzel olmaya çalıştık. Mesela:

tarih_guzellik1** Çinliler, küçücük ayaklara o kadar düşkündü ki, bu uğurda kız çocuklarını ayak parmaklarını kırarak sakatlıyorlardı. Bu uygulama yüzyıllarca sürdü.

** Rönesans döneminde iri gözbebekleri çekici bulunduğu için, İtalyan kadınları gözlerine zehirli bir bitkinin suyunu damlatıyordu.

** Aydınlanma Çağı’nda soluk görünmek hem güzellik, hem zenginlik sembolüydü. Aristokratlar bunun için yüzlerine beyaz kurşun içeren toksik bir pudra sürüyordu. Pudra cildi iltihap içinde bırakıyor ve kelliğe yol açıyordu.

** 1800’ler İngiltere’sinde zayıflık modaydı. Kadınlar da ince kalabilmek için sterilize edilmiş bağırsak kurdu larvası hapları yutuyordu. Bu ‘diyet’, daha modern zamanlarda da sürdü.

“TABİAT ANA’YI KANDIRIYORUZ”

New Mexico Eyalet Üniversitesi’nden psikoloji onursal profesörü Victor Johnston, görüntümüzle oynamamızın yeni olmadığını anlatıyor: “Sadece (bunu) şimdi daha iyi ve daha hızlı yapabiliyoruz. Yüz ve vücutla eskiye göre çok daha fazla oynayabiliyoruz ama bütün değişiklikler biz insanların tarihin başlangıcından beri izlediği eski şablona hâlâ uyuyor. Gerçekte olduğumuzdan daha çekici görünmek için görünüşümüzle hep oynadık! Uzun zamandır Tabiat  Ana’yı kandırıyoruz.” (*)

Estetik, kozmetik, moda ve gelişmiş teknolojinin yardımıyla bunu yapmak her zamankinden kolay. Fakat bu dörtlü nedeniyle kusursuzluk çıtamız artık öyle yükseklerde ki, süper modeller bile güzellik endüstrisinin sihirli değnekleri olmaksızın reklamlarda ve moda dergilerinde boy gösteremiyor. Ekonomi ve politika tahsilli Victoria’s Secret modeli Cameron Russell, o sihirli değnekleri iki yıl önce TED konferansında etkileyici bir sunumla anlatmıştı. İzlemenizi öneriyoruz.

Russell, kend, fotoğraflarını, prestijli moda dergileri için yapılmış çekimlerle karşılaştırıp en sonunda şöyle dedi:

“İşte karşınızda duruyorum. Ve umuyorum ki, bu fotoğrafların benim fotoğraflarım olmadığını görüyorsunuzdur. Bunlar bir grup profesyonel tarafından inşa ediliyor; kuaförler, makyaj sanatçıları, fotoğrafçılar, tasarımcılar, onların asistanları, ön-prodüksiyon, post-prodüksiyon ve sonuçta bunu yaratıyorlar. O ben değilim.”

Bir süper modelin bile aslında kendisine benzemediği bu kurgusal dünyada, genetik piyango konusunda Russell kadar şanslı olmayan milyonlarca kadının güzellik formülü ise kendisinden isteneni yapıp, para harcamak. Modadan kozmetiğe, estetikten zayıflama ürünlerine güzellik idealine akıttığımız para trilyon dolarları buluyor. Ve endüstrinin albenili çarkı, kendisinden hoşnutsuz kitleler için ışıltılar saçarak dönmeye devam ediyor.

“MARILYN KADAR ŞİŞMAN OLSAM KENDİMİ ÖLDÜRÜRDÜM”marily_monroe

Vardığımız noktada, güzellik obsesyonumuz o halde ki, yaşasa Marilyn Monroe’ya bile kendisini berbat hissettirebilirdik. Gerçekten de bir ara Batı medyası ciddi ciddi “Marilyn Monroe büyük beden miydi?” sorusunu tartışıyordu. O günlerde Londra’daki ‘The Marilyn’ sergisini gezen İngiliz model ve oyuncu Elizabeth Hurley, Monroe’nun kıyafetlerini görünce ‘dehşet’e düşmüştü:

“Her zaman Marilyn Monroe’nun müthiş göründüğünü düşünmüşümdür ama eğer o kadar şişman olsaydım kendimi öldürürdüm! Bir mezura alıp kalçalarını ölçmek istedim. Çok büyüktü.”

Hurley’nin ölçmek istediği kalçalar aslında 90 santimetre bile değildi. Ama çağın acı gerçeği, Hurley’nin abartılı söyleminde mevcuttu: Marilyn Monroe bugün bir model ajansının kapısını çalsa muhtemelen kısa boylu ve fazla şişman bulunacak; bir filmde oynayacak olsa kilo vermesi istenecekti.

Peki, baş sorumlu kim?

Moda dünyasının ‘kutsal’ yayını Vogue’un Avustralya edisyonunun eski editörü Kirstie Clements, geçen yıl The Guardian’a yazdığı makalede bu soruyu şöyle cevaplıyor: “İş, bu konuda kimi suçlayacağınıza gelince ateş hattındakiler dergi editörleridir. Aslında bu daha karmaşık bir konu. Süreç şöyle işler: Tasarımcılar kıyafetlerini canlı bir iskelet üzerinde yaratır. Çok azının yuvarlak hatlı modelleri vardır. Sonra bu koleksiyonlar podyumda uzun boylu, iğne iplik modellerce sergilenir, böylece tasarımcı kıyafetinin dökümünü gösterebilir. Cast direktörleri ve stilistler, -tuhaf bir sebeple- genç, neşeli, 1.80 boylarında ve ergenlik öncesi erkek çocuğu görünümlü modelleri seçer.”

Clements, 1990’lardan sonra modaevlerinin hazırladığı kıyafetlerin bedenlerinin daraldığını, dergilerin bu kıyafetlere sığacak modeller talep ettiğini ve modellerin de oyunda kalabilmek için aç gezmeye başladığını anlatıyor.

“1990’ların sonunda, bir çekim için Rus bir modelle Marakeş’e gittik. Kız kendisini aç bırakıyordu. (…) Seyahatin sonunda, oturacak kadar bile enerjisi kalmamıştı; gözlerini güç bela açabiliyordu. Son pozu alabilmek için onu bir çeşmenin yanına yatırıp çektik.”

2000’lere gelindiğinde işler daha da çığırından çıkmıştı.

“2004 yılında, New York’ta üst düzey bir model temsilcisiyle öğle yemeği yiyordum. ‘İşler ciddileşiyor’ dedi. Sonra sesini alçaltıp, yan masalardakilerin duymaması için etrafına şöyle bir bakınıp, ‘Cast direktörleri kızların artık daha da zayıf olmasını istiyor. Dört modelim hastanede. Birkaçı tuvalet kağıdı yemeye başladı. Belli ki bunlar şişip, midelerini dolduruyor.”

‘GERÇEK KADINLAR’ TABULARI YIKABİLİR Mİ?tara-lynn-vogue

Bu korkunç anekdotlar yüzünden, geçtiğimiz ay Amerikan Vogue dergisinin büyük beden modellerle yaptığı iç çamaşırı çekimi göründüğünden daha mühimdi. Modellerden Ashley Graham, sevincini Twitter’dan “Ne an ama!” diye paylaşıyor; okurlar, derginin internet sitesindeki yorumlarında, çoğu Amerikan kadınının sahip olduğu formu göstermeye başladığı için Vogue’u coşkuyla kutluyorlardı. Biri şöyle diyordu: “Bu, uzun zamandır Vogue’da gördüğüm en ilham verici ve en yararlı paylaşım.”

Sadece Vogue değil. Mesela; Pirelli Takvimi’ne ilk kez büyük beden model giriyor, Calvin Klein iç çamaşırları ‘normal’ ölçülerdeki kadınlar için koleksiyonlar hazırlıyor, Victoria’s Secret sosyal medyada yaylım ateşine tutulan ‘Mükemmel Vücut’ kampanyasını geri çekiyor, pozitif beden aktivistleri ‘Reklamlarda Gerçeklik’ kampanyasıyla ABD yönetiminin kapısına dayanıyor ve güzellik diktatörlüğünün tabuları hafiften yıkılıyor. O meşhur tezin dediği gibi, her şey karşıtını yaratıyor.

Diğer yandan, tüm bu ‘vücudunuzla barışın’ hareketlerinin güzelliği kavrayış şeklimizi ne ölçüde değiştirdiği tartışmalı. 2012 yılında ABD’de, biri ‘pozitif vücut’ algısını güçlendirmeyi amaçlayan, diğeri ‘ince beden’ idealini vurgulayan iki ayrı televizyon programı ekseninde bir araştırma yürütüldü. Denekler iki ayrı gruba ayrıldı. Bir kısmı, sadece daha kilolu, bir kısmı sadece daha zayıf kadınların olduğu programları izledi. Sonuç çarpıcıydı; zira her iki grupta da negatif vücut algısı kaynaklı anksiyete ve kilo mutsuzluğu baş göstermişti.

Kısacası, ‘ince beden’ ideali her durumda kazanmıştı.

Kaynak: tumzamanlar.wordpress.com/2015/02/23/guzellik-diktatorlugu

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu