Hedef mi, yol mu?
Düşünmeye pek vakit yok farkındayım. Satırları atlayarak okuyacaksın bu yazıyı da diğerleri gibi. Eğer başlık ‘’sizi hedefe ulaştıracak 8 öneri’’ olsaydı dikkatle okurdun. Ya da ‘’yolunuzu güzelleştirecek 12 küçük detay’’ deyip de bir liste yapsaydım daha ilgi çekici olabilirdi, biliyorum. Fikir yazısı olsa bile tüketimi kolay olunca, okumak da elbette daha kolay olacak. Tüketim kolaylığının dayanılmaz çekiciliğini inkâr edemem. Sabrın varsa yazının geri kalanında kısa bir teşbihle bu konu hakkındaki görüşümü anlatmaya çalışacağım.
Bir varmış, herkesin kendi birinden başka bir yokmuş
Özgürlüklerin diyarı denen bir yerde çok yüksek dağlar varmış. Doğan her çocuk yürümeye başladığı andan itibaren dağların zirvesine çıksın diye teşvik edilirmiş. Derler ki: dağların zirvesinde öyle bir manzara varmış ki onu görmek için her şey yapılırmış. Her biri bir dağ seçip çıkmaya başlarmış çocukların. Dağ dikleştikçe ya üzgün bir şekilde geri döner ya da manzaranın hayaliyle daha büyük bir hırsla tepeye doğru yol alırlarmış; tepeye çıktıklarında ne yapacaklarını bilmeden…
Birçok kişi topluma ayak uydurma gereksinmelerinin farkına bile varmamaktadır. Öyle ki tepeye çıkan insanlar için sadece birkaç yol kalıyor:
1- Tepenin tam da hayal ettikleri gibi güzel olduğu yalanıyla kendilerini kandırmaya çalışmak
2- Diğer tepeden baksam manzara daha güzel olurdu düşüncesiyle zaman kaybetmeden (bu da düşünmeye vakit ayırmadan demek oluyor) diğer tepelerden birine koşmak
3- Sızlanarak geri dönmek
Naçizane tavsiyem hedeften değil de yoldan medet ummaktır. Doğduğumuz andan itibaren bize öğretilenler doğrultusunda bir hayat yaşıyoruz. Herkesçe çizilen bir manzara var ve herkesin manzarası en güzel olan. Yol boyunca çevrelerine bir kez olsun bakmayan insanlar manzaraya dair bir tahayyüle bile sahip olmadan koşuyor. Oysa yolun tadı bir başka: Hüzünler, mutluluklar, yolcular, toprak, güneş, bulut… Bunları anlamaya başlayınca zaten manzaranın tam ortasında olduğumuzu da fark edeceğiz.
Yani diyorum ki: hayal edilen manzarayı değil de yolu ve yolcuları sevsek. Aşağıdakilere, tepeden baktığımız kişilere, yukarı çıksın diye yardım etmektense biz aşağı insek ve hep birlikte tüm dağların içinden geçen bir tünel açıp şu meşhur ve muhteşem manzaranın olduğu yere gitsek. (Tabi öyle bir yer varsa)
Şimdiden itirazları duyar gibiyim:
– ‘’ Ama o tepenin en aşağısında! ’’
– ‘’ Tepenin aşağısındakiler için haklı olabilirsin ama diğer tepeleri seçenlerle de mi birlikte olacağım? ’’
– ‘’ Doğru diyorsun da böyle bir şey asla olmayacak ‘’
Lütfen fikrimi değiştirmek için kendini yorma. Biliyorum, sizin tepenin manzarası bir başka!
Rahmi Yusuf Aslan
www.dunyalilar.org