Yıllardır yazan bir yazar olarak gözlemlerime dayanarak, okurlar ya da bazı okur tipleri hakkındaki düșüncelerimi açıklamaya çalıșacağım. Özellikle facebook bağlantılı, internet sayfalarında okurların doğrudan yorum yapabilmesi uygulaması, güzel ve okur ile yazarı birleștiren bir uygulama.
Öncelikle birçok yazarın tepeden, okuru küçümseyerek, okurun hiçbir șey bilmediğini düșünerek çok bilmiș bir tavırla yazdığına ben de bir okur olarak șahidim.
Ancak gözlemlerime dayanarak șunu söyleyeyim. Okurların bir kısmı yazıları okumuyor ya da okusa bile zaten bildiğini düșünerek küçümseyerek okuyor. Ve yazarın dile getirdiği düșünceler eğer kendi düșünceleriyle uyușmuyorsa, o düșüncelerin dogru olup olmadığını sorgulama gereği bile duymadan otomatik olarak reddediyor. Çoğu zaman da yazıların bașlığından ya da bir paragraflık paylașım yazısından yola çıkarak yorum yapıyor.
Örneğin “Üç Devrimci Kadın ve Bir Dönem” bașlıklı yazımı, 1905-1917 dönemiyle ilgili 4 bin kitap sayfası okuduktan sonra yazdım. Yazı topu topu 3-4 sayfa oldu. Bir okur yazımı șöyle bir üst not ile paylașmıș yaklașık olarak: “Bu yazıda anlatılanlar, bir döneme yönelik eleștiriler içeriyor. Bunlar doğru değildir. Biz devrimciler, devrimden sonra demokrasicilik oyunu oynanmasına izin vermeyeceğiz.” Bu okur yazıdaki kaynakların, alıntıların, neden doğru olmadığını söylemiyor. Çünkü benim yazıda sözünü ettiğim kitapları büyük olasılıkla okumamıș. Okumaya da ihtiyacı yok, o en iyisini biliyor kendisine göre zaten. “Biz devrimciler…”, diyerek söze bașladığına göre de, kendisini büyük devrimci sanıyor. Özgürlük, taleplerini “demokrasicilik oynamak” diye küçümsüyor. O zaman eğer benim özgürlük talebimi devrimden sonra “demokrasicilik oynamak” diye küçümseyip, beni de hapse atacaksan, ben neden sana destek olayım, böyle bir anlayıșa? O okur istediği șekilde düșünmekte elbette özgür, ama bunu okuyup araștırdıktan ve yazıdaki kaynaklardaki bilgileri araștırdıktan sonra yapsa, daha bilimsel eleștiriler getirse, daha iyi olmaz mı diye düșünüyorum.
Hangi görüșe sahip olursak olalım, kendi dünya görüșümüze bir dine inanır gibi inanıyoruz. Sorunun özü de bu bence. Onu geliștirmek ve yeni bilgilerle zenginleștirmek bir yana, fanatik bir șekilde katı düșünüyoruz. Dünyada bizden farklı düșünenlerin olabileceğini kabul etmemiz gerekiyor. Yoksa bu düșünce biçimimiz bizi fașizme kadar götürür.
Bir bașka okur, paylaștığım bir yazının altına șuna benzer bir yorum yapmıș, “Böyle umutsuz yazıları, mesajları paylașmamak lazım.” Ben okurla, okur yazıya ilișkin bir șey sormadığı sürece diyaloğa girmem genelde. Bu okurlara da yanıt vermedim. İstediğini düșünebilir, ben de düșüncelerimi zaten yazımla ortaya koymușum. Ama șunu söylerdim kendisine: “Özür dilerim ne yazacağımı ve paylașacağımı size sormadığım, sizden izin almadığım için.”
Bir bașka okur, bir yazımla ilgili olarak șöyle demiș: “düșünce yok, sağdan soldan alınma fikir var.” Yazıda kaynak, hatta sayfa numarası vererek kullandığım bazı alıntılar da vardı. Bu okurun bakıșında bir küçümseme ve suçlama var. Ama bunu ortaya koyma, kanıtlama çabası yok. İște yanlıș olan tavır bu: suçla, karala, küfür et ve ispata gerek kalmadan çek git.
Okur bir yazarın yazdığı yazıyı okumayabilir, okusa da beğenmeyebilir. Bu onun hakkıdır. Ancak bir yazarın neyi yazıp neyi paylașacağını söylemek okurun haddine düșmez. Haddim olmayarak söylüyorum ama bazı okurlar haksızca yazarı küçümsüyor. Aynı eleștiriyi okuru küçümseyen yazarlara da yapıyorum. Okur, belki yazar kadar sorumlu değil bu süreçte, ama yine de yaptığı suçlamaları kanıtlamak durumundadır eğer suçluyorsa yazarı. Ben nerede olursa olsun, ağzımdan çıkan her kelimeden kendimi sorumlu hissederim bir birey olarak.
Ayrıca bir yazıyı ya da yazarını küçümsemeden once, o yazıda sözü edilen kaynakları merak edip araștırdı mı okur? Okur okumak zorunda değil, ama hiç olmazsa okumadığı șeye de suçlayıcı yorum yapmasın diyorum. Ama bence en önce yapmamız gereken șey, birincisi bașkalarını değiștirmeye değil, önce kendimizi değiștirmeye odaklanmamız. Dünyayı kurtarırken, kendimizi geliștirmeyi unutuyoruz. Değiștirmeye o kadar șartlanmıșız ki, yazısını okuduğumuz yazarı bile değiștirmeye çalıșıyoruz zihnimizde.
Tolstoy, “Herkes dünyayı değiștirmeye çalıșıyor, kendisini değiștirmeye çalıșan yok.” derken yerden göğe kadar haklı.
Çoğumuz çok birikimli olduğumuzu ve her șeyi bildiğimizi düșünüyor, ondan dolayı her șeye burun kıvırıp, kendi yüksek egomuzu tatmin ediyoruz. Felsefe aslında her șeyin bașıdır, neye inanırsanız inanın felsefesiz olmaz. Bildiğini düșünen, araștırmaktan, öğrenmekten vazgeçen, sermayeden yiyen kim varsa, bilimsel diyalektik materyalist düșünceyi savunuyorum derken, aslında dogmatizmin sığ sularında yüzer. Çünkü bilimsel diyalektik materyalist düșünce sürekli akar ve sorgular; böylece gelișir.
Küfürler, hakaretler, ırkçılık içeren mesajları saymıyorum bile. Şöyle bir gazetelerin internet sitelerine göz atarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Zaten biliyorsunuz da.
Bir diğer șey, okur ve yazar, ya da iki okur birbirini ikna etmek zorunda değil. Ben kimseyi ikna etmek ve insanların düșüncelerini degistirmek amacıyla yazmıyorum. Elbette benim yazımı okuyup etkilenen varsa etkilenir zaten. Ben de bir yazar olarak okuduklarımdan, yazdıklarımdan, yașadıklarımdan etkileniyorum. Ama yazıyı dahi okumadan önyargıyla yapılan üç satırlık bir yorumla da, kimse beni istediği yere yönlendiremez. Düșünceler okudukça, araștırdıkça değișir, gelișir. Yazılarımın mükemmel olduğunu söylemiyorum, ama yazmadan önce okuyor ve araștırıyorum. Dikkatimi çeken en büyük özellik, bazı okurların kendilerini yukarıya koyup, yazılanı okumadan bile küçümseyiși. Okumasına gerek de yok ona, zaten her șeyi bildiğini düșünüyor bu prototip.
Tabi bu eleștirilerim okurların tümünü kapsamıyor. Fanatizmin her türlüsü gerçeği çarpıtır.
28 yıldır yazıları, kitapları yayınlanan bir yazar olarak, bunlar da benim naçizane düșüncelerim.
Erol Anar
Dünyalılar