“Herkesin bir fiyatı vardır” derler. Bu doğru mudur? Doğru değilse kimler rüşvet alır, kimler yolsuzluk yapar? Bunun da bir psikolojisi var mı? Hangi psikolojik faktörler rol oynuyor?
İhtiyacı olan kişinin bazı değerlerini unutmaya göze alarak rüşvet alması, belki ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde açıklanabilir. Bu kişiler için “önce hayatta kalmak, sonra gurur” sıralaması yapılabilir. Ama asıl mesele milyonlarca dolarlık alışverişlerin nasıl olduğudur? Bunu parasal ihtiyaç olarak açıklamak mümkün değildir. Burada “ihtiyaç için para” ile “açgözlülük için para” ikileminden söz etmek gerekir.
Herkesin bir fiyatı yoktur ama insanları rüşvet almak veya yolsuzluğa iten en önemli etkenin kişilik olduğunu söylüyor araştırmalar. Burada üstünde durulması gereken en önemli nokta “ben merkezcilik” olmalıdır. “Her şey sadece benim için” diye düşünen kişilik özelliğinin, empatiden bihaber olduğunu söyleyebiliriz. Onlar her şeyin kendilerine hak olduğunu düşünürler. Hep kurbandırlar ve haksızlığa uğramışlardır. Bu düşünce biçimi manipülasyonu mübah ve hatta keyifli hale getirir. Çok çalışmıştır ama onu kimse anlamamıştır! Artık hesabı kesme zamanı gelmiştir ve bu onun hakkıdır!
Yapılan bazı araştırmalarda yolsuzluğa bulaşanların doğuştan aç gözlü oldukları saptanmış. Bu aç gözlülük gençlik yıllarında aşırı hırs ve hırslı davranışlar olarak gözlenirken, ileriki dönemlerde hırsın sınırını kaybeden bu insanlar yolsuzluğa bulaşmaya başlıyorlarmış. Ödüllendirmeyi erteleyemeyen, “hemen ve şimdi” duygusunun rüşvet vermeyi ve almayı kolaylaştırdığı görülüyor. Rüşvet verildiği zaman aslında rüşveti veren kişi karşıdakini kontrol ettiğini düşünüyor. Bu kontrol duygusu da kişinin ihtiyacı olan güç ve iktidar gereksinimini tatmin ediyor.
Rüşvet alan ve veren arasındaki ilişki de “bir gemide olmak” olma duygusudur. Hep beraber bir yere gitmektedirler, bir ekiptir onlar, birlik duygusu hakimdir. birlik olma duygusu yolsuzluk kavramının anlamını yitirmesine yol açar. “Dostlarla beraber bir şeyler yapıyoruz, ne güzel işler başarıyoruz” derken aslında yaptıklarının yolsuzluk olduğu gerçeğini ıskalarlar.
Rüşvet üçgeni ihtiyaç-fırsatçılık-rasyonalizasyon (akla uydurma) olarak tanımlanmıştır. Rüşvet üçgenindeki fırsatçılık köşesi, kişide sürekli var olan bir durum olup, uygun bir zamanda ortaya çıkan bir özelliktir. Rasyonalizasyon ise kişinin yaptığını kendi benliğinde aklamasıdır. Aklama bazen haksızlığa uğradığı inancı, bazen vatan-millet kavramları, bazen ait olduğu grubu koruduğu düşüncesi ile sağlanır. Bu aklama başarıldıktan sonra, önündeki engellere karşı öfke gelişmekte ve acımasızca bu engellere karşı saldırıya geçmektedirler.
Aslında bütün mesele olaya başlamaktır. Yolsuzluk süreci başlarken kişi bunu engellerse engelleyebilir. Başladıktan sonra kişi rüşvet üçgeni içinde dağılmakta ve bir daha kendini toparlayamamaktadır. Yaşamsal değerler ilk adımda aşıldıktan sonra geri dönüş mümkün değildir. Bir büyülenme söz konusudur. Günahın veya daha doğru anlatımla riskin heyecanı kişiyi sürükler. Aynı kumarda olduğu gibi. Her şey ortaya çıktığında “yaptım ama niye yaptım?” diye kişinin kendini savunmasının başkalarını tatmin etmemesi de bundan dolayıdır. Yolsuzluğa bulaşan kişi halen çıkış noktasındadır, halbuki yarış uzun sürmüştür ve o yarış sürecinin farkında değildir…
Rüşvet veya yolsuzluk temelde bir risk alma davranışıdır. Risk alma davranışı genelde “bana bir şey olmaz” diye düşünenlerde daha sıktır. Omnipotans adı verilen bu durum, egonun biraz şişmesinden kaynaklanır. Kendine aşırı güven ve kibir, kişinin kendisinin risklere karşı korunduğu hissini verir. Abartılı güven, gerçeğin doğru olarak nitelenmesini zorlaştırır. Gerçek algısı değişince, riskleri göze alma oranı artmaktadır. Toleranslı toplumlarda rüşvet ve yolsuzluğun daha sık olduğu da saptanmıştır. Bireye gösterilen hoşgörü arttıkça, riski göze alma oranı da artmaktadır.
Temel düşünce hatalarından birisi minimizasyondur. Kişi yaptığı işi miminimize eder. “Ben pek bir şey yapmadım ki?” düşüncesidir hakim olan. Bu düşüncenin destekleyicisi ise “başkaları neler götürüyor!” inancıdır. Başkalarının “götürdüğünü” görme veya buna inanma, bireyin sınırlarını kaybetmesine ve değerlerini yok etmesine yol açmaktadır.
Bu yazı rüşvet ve yolsuzluk yapanları aklamak, onlarla empati kurmak için yazılmamıştır. Yazının amacı, “insanlar bu hale nasıl gelir?” diye soran naif kişilere, insanların nasıl “bu hale” gelebildiğini açıklamak içindir. Ancak bu açıklama sadece süreci tanımlar, bu insanların geldikleri noktayı affetmeye yetmez..
Yazar: Andre İrfanoğlu
Kaynak: http://www.ruhsalgazete.com