ne güzel ağlardım
belli belirsiz
ıslık çaldı mı bir bulut
canımın yuvalarından uçan
hüzün kovan kuşlarının ardı sıra
ne güzel susardım
öyle sitemsiz…
Birkaç mısralık yer kalmıştı şiir defterimde; bu küçücük şiiri yazıp hüzün kovan kuşlarını yolladım yorgun düşene, ölgün durana, incitilmişe…
İçimde bir mülteci kız çocuğunun uçsuz bucaksız şefkati var; bütün varlığı incecik bir keder, bütün bolluğu içten bir gülüş olan yersiz yurtsuz bir kız çocuğu bu…
Düş`ten gelip sır`ra doğru gidenim ben; şimdi üşüyorum mesela ve bir eski sobanın başucunda ısınıverme ihtimalim olsa, seve seve sıramı veririm elleri, ayakları buz tutmuş nicesine.
Yastığımı, yorganımı bölüşemeyeceğim hiç kimse yok; bir komi, bir overlokçu, ölüverse kimsesizler mezarlığına gömülecek bir ihtiyar ya da bir sokak kedisi…Aşım, suyum cümle can`ların aşı ve suyudur…
Bağrıma basmak istiyorum kendisini tükenmiş hissedeni, tutunamayanı, dolu dolu özlemlerle soluvereni; usulca dokunmak, yanacığını okşayıvermek, yüreciğini yüreciğimin içine almak istiyorum öteki olanı, kuytularda kalanı, hali ahvali bilinmeyeni…
Dinim, milliyetim ve sonu izm`le biten bir ideolojim yok benim. Tut ki bir dere, tut ki çayır çimen, tut ki bahar bahçeyim; tabiat ana`nın koynuna sere serpe uzansam ve yanı başımda kimsesiz çocuklar hasta mahpuslar ve dağ köylerinde yaşayıp da deniz kıyılarında geçen hayaller kuran kadınlar olsa, iyi gelsek birbirimize, sarıversek yaralarımızı…
Televizyon dizilerini takip etmeyince, statüye, kariyere, saçma sapan kişisel gelişim seminerlerine yaşamımda yer vermeyince, internet üzerinden alışveriş yapmayınca, topuklu ayakkabıya, makyaj malzemelerine ve kozmetiğe ilgi duymayınca cahil, sıkıcı, banal bir kadın oluyorum değil mi! Şuracıkta benden ürkmeden gezinen bir güvercin mutlu olmam için yeterli bir sebep; bir çocuğun okulda öğrendiği şarkıları gelip bana söylemesi gülümsetiyor beni, zemheri ayazında kendisini kimseciklerin dinlemediği bir sokak müzisyenine salep ısmarlamak, onunla iki çift laf etmek huzurla dolduruyor ruhumu…
Ben şefkatten bahsediyorum size; anlamaktan, sulh`tan ve vicdan`dan…
Ben tabiat ana`dan bahsediyorum; can`dan, düş`ten ve sır`dan…
Şiir defterimden kanat sesleri serpiliverdi. “Uçun” dedim hüzün kovan kuşlarına; “ benim size ihtiyacım var ama bencil olmamam gerekir. Yorgun düşen, ölgün duran, incitilen nice canlar bekliyor sizi.”
Uçuverdi hüzün kovan kuşları; önce benim, içimdeki o mülteci kız çocuğunun başının üzerinde döndüler birkaç kez ve uzaklaşıverdiler şefkatimde, vicdan`ımda, canımın içinde barındırdığım can`lardan, halklardan, çoğulluklardan yana…
erguraltan@gmail.com
www.dunyalilar.org