Yaşam

Kamuoyu Korkusu – Bertrand Russell

Hemen herkes için mutluluğun koşulu, çevrenin kendisinden hoşnut olmasıdır, insanların çoğu da içinde yaşadıkları çevreden anlayış görürler. Çünkü daha gençliklerinde toplumun önyargılarıyla tanışmışlar, inançlara ve geleneklere uyum sağlamışlardır. Ama kültürlü ve sanatçı yaradılışlı olup dünyanın her yerinde bulunan bir azınlık için böyle bir kabullenme söz konusu değildir.

Resim: Steve Henderson, Dansçı, yağlı boya.

Yaşam biçimleri ve dünya görüşleri, çevreleri, özellikle birlikte yaşadıkları kişiler tarafından iyi karşılanmayanların pek azı mutlu olabilir. Çağımızda toplumlar ahlakları ve inançları bakımından çok farklı gruplara ayrılmış bulunmaktadır. Bu durum reformla başlamıştır. (Rönesans’la başlamıştır da denilebilir) ve giderek daha belirgin bir farklılık oluşmuştur. Sadece dinsel inançları bakımından değil, daha birçok konuda da birbirlerinden farklı olan Protestan’larla Katolikler vardı. Burjuvazi tarafından hoş görülmeyen birçok davranış özgürlüğüne sahip olan soylular vardı. Daha sonra, mezheplerin Tanrı’yla kul arasındaki aracılığını kabul etmeyenler ve özgür düşünenler geldi. Günümüzde, Avrupa kıtasının her yerinde bulunan sosyalistlerle diğerleri arasında yalnız politikada değil, hayatin hemen her alanında büyük farklılıklar bulunmaktadır. İngilizce konuşulan ülkelerde bu gruplaşmalar daha fazladır. Bazı gruplarda sanata hayranlık duyulurken, bazılarında sanatın zararlı olduğuna inanılır, özellikle de modern sanat için böyle düşünülür. Gelenekçiler zinayı en büyük suç olarak görürler, ama halkın büyük bir kısmı, övülecek değilse de, bağışlanabilecek bir suç olarak görür. Katoliklerde boşanmak yasaktır. Katolik olmayanlar ise, boşanmayı evlilikte gerekli olan açık kapı olarak kabul ederler.

Zevklerinin ve inançlarının niteliğine göre bir kimse, bu görüş ayrılıkları nedeniyle, bir grubun içinde tam anlamıyla yabancılaşırken, başka bir grupta kendisini normal bir insan olarak görebilir. Mutsuzlukların çoğu, özellikle gençler arasında, bu nedenledir. Genç bir erkeğin ya da kadının bazı düşünceleri, içinde yaşadığı toplum tarafından onaylanmayıp kötü görülebilir. Böyle bir durumda kalan gençler, dünyanın her yerindeki toplumların yapılarını böyle olduğunu sanırlar.

Sapıkça olarak nitelendirilmesinden çekindikleri için, görüşlerini açıklayamaz, düşüncelerinin hiçbir yerde, hiçbir toplulukta kabul görmeyeceğini sanırlar. Bu nedenle, yani dünya hakkındaki bilgisizlik yüzünden gençlikte, kimi zaman da yaşam boyunca büyük acılar çekilir. Bu dar sınırlar içinde yalnızca acı çekilmez, çevrenin düşmanlığı, manevi özgürlüğün korunması için gereksiz bir çaba harcanmasına ve büyük bir olasılıkla, düşüncelerin mantıksal yapısını oluşturmaktan çekinilmesine de yol açar. Bronte kardeşler*, kitapları yayınlanmadan önce kendileri gibi düşünebilen hiç kimseyle karşılaşmamışlardı. Bu durum, cesaretli olan Emily’yi hiç etkilememişti, ama Emily ile aynı düşünce yapısına sahip olmasına rağmen öğretmen kişiliğinden hiçbir zaman kurtulamamış olan Charlotte’u çok etkilemişti. Blake de Emily gibi manevi yalnızlık içinde yaşadı ama yine tıpkı onun gibi, bu yalnızlığın kötü etkilerini alt edebilecek güçteydi; kendisinin haklı, eleştirmenlerinse haksız olduklarından hiç kuşku duymamıştı. Halka karşı tutumunu şu dizelerde açıklamıştır:

Beni hemen hemen kusturmamış olan

Tanıdığım tek adam

Fuseli’ydi; hem Türk, hem de Yahudi

İşte böyle sevgili Hıristiyan dostlarım, siz ne âlemdesiniz?

Ama manevi gücü yüksek olanların sayısı fazla değildir. Hemen herkes için mutluluğun koşulu, çevrenin kendisinden hoşnut olmasıdır, insanların çoğu da içinde yaşadıkları çevreden anlayış görürler. Çünkü daha gençliklerinde toplumun önyargılarıyla tanışmışlar, inançlara ve geleneklere uyum sağlamışlardır. Ama kültürlü ve sanatçı yaradılışlı olup dünyanın her yerinde bulunan bir azınlık için böyle bir kabullenme söz konusu değildir.

***

Kamuoyundan korkmak da diğer korkular gibi ezici, dolayısıyla gelişmeyi engelleyicidir. Güçlü bir kamuoyu korkusu olduğunda gelişmek zordur ve mutluluk için gerekli olan ruh özgürlüğüne kavuşmak olanaksızdır, çünkü mutlu olabilmemiz için, yaşayış tarzımızın istediğimiz gibi olması, komşularımızın, hatta akrabalarımızın zevklerine ve isteklerine göre olmaması gerekir. Yakın komşulardan çekinmek eskiye göre azaldı, ama onun yerini gazetelerin ne yazacağı korkusu aldı. Bu da Ortaçağ’daki büyücü baskınları kadar dehşet vericidir. Bir gazete, aslında belki kimseye kötülüğü dokunmayan bir adamı diline doladığında çok kötü şeyler olabilir. Gerçi tanınmamış olanların bundan korkmalarına gerek yoktur ama reklamcılık geliştikçe sosyal işkencenin bu yeni türü de tehdidini artırmaktadır. Bu, tanınmış olanlar için küçümsenemeyecek kadar önemli bir konudur ve basın özgürlüğü nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, bireyin onurunu koruma kanunu daha belirgin bir hale getirilmeli, suçsuz insanların yaşamını altüst etmek (hatta yazılanlar söylenmiş ya da yapılmış olsa bile, eğer yayınlanma biçimi halkın gözünden düşürücü nitelikteyse) yasak edilmelidir. Aslında bu, halkın hoşgörüsünün artmasıyla çözümlenebilir. Hoşgörüyü artırmanın en iyi yolu ise, mutlu olanların çoğaltılmasıdır. Böylece başkalarına acı çektirmekten zevk alanların sayısı azaltılmış olur.

Editörün notu:

* Bronte kardeşler ile ilgili sitemizdeki yazı ilginizi çekebilir:
https://dunyalilar.org/bronte-kardesler.html/

Bertrand Russell, Mutlu Olma Sanatı, 6. Baskı, Say Yayınları, İngilizceden çeviren: Yunus Sağlamtürk, Sayfalar: 97 – 105 (Kamuoyu Korkusu’ alt başlığından kısaltılarak alınmıştır.)

Düzenleyen: Ciran Derya

Dünyalılar (www.dünyalılar.org)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu