Kültür-SanatTarih

Kars; “Beyaz Uykusuz Uzakta”

Gürcistan’a gitmeden önce ilk durağımız Damal’da (Ardahan) konaklayacağım için heyecanlıyım. İstanbul’dan uçağa binip Kars Havaalanı’na indiğimizde önce Kars’ta dolaşmak istedik. Havaalanından merkeze gitmek için gidiş yolunu sorduğumuz Faruk Hafızoğlu ve doktor arkadaşı bizi arabalarına aldığında Kars sohbeti de peşi sıra geldi. Onlara görmem gerekenleri merakla sorarken Boğatepe’ye geliyor sıra, peynir müzesine… Özgür ve Eylem’den dinlediğim peynir müzesi hikâyeleri üzerine arabada geçen sohbet de etkiliyor beni… Faruk Hafızoğlu Kars’ta bir dönem filmi çekmek için bulunuyor. Ayrıca peynir müzesinin tanıtım filmlerini de çekiyor…

Merkeze indikten sonra Kars’ın taş evleri arasında kayboluyorum adeta. Harika evler gördükten sonra Kars Kalesi’ne tırmanıyorum. Kars Kalesi’nin tam karşısına konuşlanan ve yakın tarihte “ucube” olarak nitelendirildikten sonra kaldırılan İnsanlık Anıtı’nın “boş” kalıntıları görülüyor. Merakım hüzne evrilirken “ucube”nin eteklerindeki köprünün üstündeki çay bahçesinden birileri el sallıyor, yanına çağırıyor. Bir de bakıyoruz ki bizi merkeze kadar getiren arkadaşlar. Bir çay molası için “iyi fırsat” deyip yanlarına gidiyoruz … “Şanslısınız” diyor Faruk Bey… “Peynir müzesinin kurucularından İlhan Abi (Koçulu) burada, tanıştırayım sizi.” Kısa bir tanışmadan sonra iki gün sonrası için sözleşiyoruz.

Sözleştiğimiz gibi pazar günü bizi bekleyen arabaya binip peynir müzesini görmek için Kars’a 50 kilometre uzaklıktaki merkez köy Boğatepe’ye doğru yola çıktık… Köyün girişinde karşıladılar bizi… Kısacık bir yürüyüşten sonra kalan birkaç Malakan evinin arasından geçerek müzeye ulaştık.

Eskiden bu köyde Malakanlar yaşarmış. Kafkasların asi halkı Malakanlar… Malakan, Rusçada “süt içenler” anlamına geliyor. Böyle anılmalarının bir sebebi var elbette. Rusya’da bir inanışa göre haftada iki gün süt içme geleneği varmış ancak Malakanlar bu geleneğe karşı çıkıp her gün süt içilebileceğini savunmuşlar. Bu ısrarları onlara sürgün getirmiş….Kars ve çevresine yerleşen Malakanlar peynir yapmada da usta insanlar… Kars’ta kaşar yapmışlar, gravyer yapmışlar, bal yapmışlar… Çok güzel evler inşa etmişler… Cumhuriyetin ilanından sonra askerliğe zorlanan Malakanlar savaşmayı dünya inanışları gereği reddettikleri için buradan da sürülmüşler… Giderlerken kültürlerini bırakmışlar, emeklerini, evlerini, peynirlerini bırakmışlar…

Müze binası 1880 yılında mandıra olarak hizmet vermiş. Ayrıca 1922-1923 yıllarında kurulan ilk kooperatif binası olma özelliğini de taşıyor… Muhtarın da girişimleriyle restore edilen bina şimdilerde peynir müzesi olarak faaliyet gösteriyor. Öyle basit bir müze değil bu müze. Birlikten doğan, buram buram peynir kokan, büyükşehirlerin yüksek bütçelerle oluşturduğu müzelere taş çıkartırcasına peynir paralarıyla kurulan bir müze. Müzede Malakanlardan haberdar olup kaşar ve gravyer peynirlerinin nasıl yapıldığını görebiliyorsunuz… Peynir kültürünün kaybolmaması için fotoğraflarla aşama aşama anlatımı yapılmış sürecin. Ayrıca peynir üretiminde kullanılan makine ve ekipmanların orijinalleri de sergileniyor. Öte yandan müzede köyde yaşam, hayvancılık, bölgede yetişen bitki çeşitleri için de yer ayrılmış.

Bölge florasının bir dökümünü çıkarmayı amaçlayan müzede bitkiler hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı bir bölüm oluşturulmuş. Bitki çeşitleri demişken Sofu Ana ve Şaduman Karaca’dan bahsetmeden edemeyeceğim. Sofu Koçulu nam-ı değer Sofu Ana özellikle köy hanımlarına analık eder, akıl hocalığı yaparmış. İyi bir halk hekimi olan “Sofu Nene” köy ve çevre halkına kendine özgü formüller uygulayarak merhemler, doğal ilaçlar yaparak şifa dağıtırmış. Yıllar sonra derneğin girişimleriyle ulaşılan doğal tıp uzmanı Şaduman Karaca da Boğatepe’de. Kadınlara yöre bitkileri ve çeşitli konularda eğitimler vermek için gönüllü olarak orada bulunuyor. Kendisiyle tanışıyor bitkiler hakkında kısaca bilgi aldıktan sonra aklımızı müzede bırakıp heyecanımız heybede, mandıranın yolunu tutuyoruz…Köylüler mandırayı ortak kullanıyor. Kendi ürünlerini kendileri üretiyor kendileri satıyorlar. Mandırayı aşama aşama anlatıyorlar. Önce peynir kazanları sonra kalıpları, sonra özel olarak hazırlanan havuzları ve saunaları geziyoruz tek tek. Her aşamasında ayrı bir emek var… Mandıradan çıkıp bir Malakan evine yemeğe gidiyoruz. Hayatımda yediğim en lezzetli peyniri tatma fırsatını yakalıyor, tereyağın tadına doyamıyorum.

Boğatepe Çevre Yaşam Derneği’nin 2007 yılında kurulmasıyla başlamış müzenin hikâyesi. Dernek başkanı Zümran Ömür’den edindiğim bilgilere göre dernek beşi kadın toplam sekiz kişiyle kurulmuş; şu an kırk beşi kadın toplam altmış kişiler. Müze kurulmadan önce floranın korunması, çevre bilincinin oluşturulması, yerel etno-botanik bilgilerin derlenmesi, şifalı ve aromatik bitkilerin kullanımı, aile içi iletişim, ev hijyeni, ev pansiyonculuğu, üreme sağlığı ve Fransızca dil eğitimi ve şifalı bitkilerin kullanımı gibi çeşit çeşit konularda eğitimler yapılmış ve yapılmaya devam ediliyormuş.

Daha ayrıntılı çalışmaları için buyurunuz şu adresten içeri bir göz atıveriniz. Bakın bakalım isteyince neler neler oluyor…

peynirmuzesi.org/index.php/about-joomla

Müge Değirmenci

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu