Yaşam

Kendi İçinden Başka Her Yerde Yabancısın

eswsa

 

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.

 Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”

Mevlana

 

Nereye gidersen git!

İstersen yerin yedi kat dibine, istersen dünyanın öteki ucundaki bir tepenin zirvesine…

İstersen uzaya, ışık hızıyla çok uzaktaki bir gezegene git, gerçekte kendinden başka gidebileceǧin hiç bir yer yok.

Gidebileceǧin tek yer kendi iç dünyandır. Sana en uzak ve  en yakın yer orasıdır.

Nerede ve kimde ararsan ara, kendinden başka sıǧınabileceǧin hiç kimse yok. İnsanın en gizli ve en büyük sıǧınaǧı kendisidir.

Kendi içine saklananı kimse bulamaz.

Hayatın en karmaşık gizlerine giden  yollar, insanın kendi içinden başlıyor. Neyi ararsan ara, önce kendi içindeki gizleri çözmediǧinde, hayatın gizine de ulaşamazsın.

Bütün yollar insanı kendisine götürür, ama bunun için önce insanın kendini arama, iç sorgulama serüvenine girmeye karar vermesi gereklidir. İnsanın kendisini arama serüveni risklidir, çünkü kendini ararken kendini tamamen kaybedebilir de. Kendini ararken, kendinden uzaklaşabilir de. Ancak yine de kendine ve hayatın sırrına, anlamına ulaşmanın tek yolu da budur. Gerçek insanın içindedir, onu keşfederek dış dünyanın gerçeǧiyle bütünleştirdiǧinde, işte o zaman hayatın tüm sırlarını öǧrenmeye ve gerçeǧe ulaşmaya da yaklaşacaktır.

Rollo May, insanın kendini sorgulayabilmesi için, önce benliğinin farkında olması zorunlu  olduǧuna dikkat çekerek şöyle der:

“Kendimizin farkına varma’ yolculuğuna çıkmadan ve içimizdeki güç odaklarını keşfetmeye başlamadan önce şu soruyu soralım kendimize: Bizim aradığımız benlik anlayışı nedir, tam olarak neyin peşindeyiz ?” [1]

Toplumsala giden yol da, önce kişinin kendine doǧru adım atmasından, kendisini tanımasından geçiyor. Özgür birey olamayan kişi, toplumun da bir parçası olamaz; olsa olsa işlevsiz bir vidaya dönüşür. Böyle bir insan, ancak kalabalıklar içerisinde kaybolmuş, silik, sıradan bir kişilik oluverir.

 

hffhhf

 

Ben  ne kadar benden oluşuyorum?

“Yeryüzündeki tek gerçek mutluluk,

kendi sahte kimliǧimizin

zindanından kaçabilmektir.”

“V for Vendetta” (2005)

 

Mevlana’nın dediǧi gibi, “Sende senden ne var?” diye sormalıyız kendimize.

Ben  ne kadar benden oluşuyorum, yoksa ben sandıǧım şeyler aslında başkaları mı? Kendi özelliklerim sandıǧım şeyler, aslında başkalarının taklit ettiǧim özellikleri mi? Ben ne kadar kendimim; saf, öz kendim?.. Yoksa saf ve öz kendim, yalnızca bir yanılsamadan mı ibaret?

İnsanın kendisi olması, aslında başkası olmasından ya da kendisine yabancılaşarak başkasını taklit etmesinden çok daha zordur.

Her şey olabilirsin: Bir kral, bir zengin, bir ünlü. Fakat böylelikle kendin olmuş olmazsın. İnsanın kendisi olması, bütün bunları olmasından çok daha zordur. İktidar, zenginlik ve ün, işte bunlar çoǧu zaman kişinin kendisine giden yolu kapatan duvarlardır.

“Bu içsel doğa bilimsel ve nesnel (daha doğrusu, doğru bir “bilim” anlayışı ile yapılan) çalışmanın konusu olabilir ve bu iç doğanın nasıl bir şey olduğu keşfedilebilir (keşfetmek- icat etmek ya da yapmak değil). Aynı şey, iç-arayış ya da psikoterapi yolu ile öznel bir şekilde de yapılabilir. Bu iki girişim de birbirini tamamlar ve destekler. Bu deneysel teknikler genişletilmiş bir insancı bilim felsefesinin konusu olmalıdır.”[2]

İçimizde bir doǧa vardır. Bu doǧayı keşfetmezsek, aǧaçlar yapraklarını dökecek, o doǧa giderek kimliǧini, özgünlüǧünü yitirecektir. Bir boşluktur bunun ötesi içimizde, sınırsız ve anlamsız bir boşluk duygusu, hepsi bu işte.

 

Kendi içimizden başka her yerde yabancıyız

“Soruyu yüreğinden sor, cevap da yürekten gelecektir.”

 Omaha Kabilesi

 

Kendi zirvemize çıkmadıktan sonra, dış dünyada sarf edeceǧimiz çabaların karşılıǧını da alamayacaǧız ve hayat bizi asla tatmin edemeyecek. Kendi zirvene çıkmazsan, Everest’in tepesine bayraǧımızı diksek boştur.

Kendimiz olmadıǧımızda gidebileceǧimiz tek yer boşluktur, sonsuz bir boşluk ve hava hayatımızın içini dolduracak ve onu şişirecektir. Ta ki bir gün bu balon patlayana dek, onun içerisinde boşluk hissi veren duygularla yaşayacaǧız, sahte bir hayat süreceǧiz.

Kendisinden başka her şey olan ve hiç kendisi olamayan bir hayatçık. Bir zavallılık serüveni.

Kendini tanıma sorununa olumlu bir yanıt vermek için, Jung’un dediǧi gibi bireyin büyük bir özenle benliğini sorgulama ve kendini tanıma çabasına gönüllü olması gerekir.

“Önyargılarımızı ve yanılsamalarımızı ancak, kendimizi ve başkalarını daha geniş bir psikoloji bilgisiyle tanıyarak, varsayımlarımızın mutlak doğruluğunu sorgulamaya ve bunlaözenle ve elimizi vicdanımıza koyarak nesnel gerçeklerle yaslamaya hazır olduğumuz zaman anlayabiliriz.”[3]

 

Bunları yapmadıǧımız sürece o çok anlamlı sandıǧımız, içini doldurduǧumuzu düşündüǧümüz hayatımız, içi havayla dolu bir balondan öteye gitmeyecektir.  O Pinokyo’dan bile uzun burnumuzu ve anlamsız kibrimizi görmediǧimiz ve bunlarla yüzleşmediǧimiz sürece, kendi iç dünyamıza adım da atamayacaǧız.

Kendi içimizden başka, her yerde bir yabancıyız ve öyle de kalacaǧız.

Bir at dörtnala koşarak yokuştan aşağı inmiş. Üzerindeki adam, önemli bir yere yetişiyor gibi görünüyormuş. Yolun kenarından biri bağırmış, “Nereye gidiyorsun?“,“Bilmem, ata sor.” demiş diğer adam.

Atın, yani hayatımızın dizginlerini kendi elimize alarak, kendimizi tanımaya çalışırsak, belki gideceǧimiz yönü de hayat deǧil, biz belirleyebiliriz.

 

Erol Anar

 

[1] Rollo May: “Kendini Arayan İnsan”, Kuraldışı Yayınları, İstanbul 1997, s. 81.

[2] Abraham Maslow: “İnsan Olmanın Psikolojisi”, Kuraldışı Yayınları, 2001, İstanbul,  s. 203.

[3] C. G. Jung: “Keşfedilmemiş Benlik”, İlhan Yayınevi, 1999, İstanbul, s. 116.

 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu