Onun anlattığı coğrafyalar, gezginlere esin kaynağı oldu. Düşlediği makineler mucitlere ilham verdi. Koşulsuz “hayal edin” der, Jules Verne. İnsanların boş verdikleri bir dönemde “bu dünyaya dair hayaller kurabilmeyi unutmamak”önemli.“Her insanın içinde çıkamadığı bir yolculuk vardır. Ondandır; hem beğenir, hem yererler gezgini. Onun sınırsız düşlerine yetişemeyenler; ona acımasızca saldırır, ancak sonuç alamaz; evreni biçimlendirmede, sonsuza kadar sürecek düşleri kim hapsedebilir ki…”
Kirill Andreyev’in Görülmeyeni Gören Adam adlı Jules Verne incelemesi böyle başlıyor.
Onun anlattığı coğrafyalar, tıpkı efsaneler gibi büyülü etkiler bıraktı. Düşlediği sınır tanımaz makineler diğer hayal güçlerine esin verdi. Gün gelip o makinaları icat edildiklerinde onun verdiği isimler kullanıldı. Nautilius ilk “gerçek” nükleer denizaltının ismi oldu. Esrarengiz seyahatler kâşiflere cesaret verdi. Evrenin sırrını çözmeye adanmış araştırmalara, uydulara, roketlere; Jules Verne ismi verildi.
Onun kitaplarını sadece çocuklara sesleniyor sanabilirsiniz. Oysa Jules Verne kitapları her yaşı büyüleyecek bir yerküreyi anlatır. Yalnız “fantastik” edebiyatın kökleri değil, hiçbir şeye değişilmez keşfetme hazzının çağdaş bilim üzerinden ilk ve en akılcı açıklaması Jules Verne kitaplarında bulunabilir.
Verne romanlarının karakteristik özelliği tek bir cümleyle belirgindi: “Bir amaç uğrana her şeyin göze alınması ve amansız bir mücadele keşfin kuralıdır.”
Hiç çıkmadığı hatta yaşadığı dönemde çıkmasına olanak bile olmayan yolculukları hayal edip bunları kağıda döken Jules Verne, 1883 yılında kaleme aldığı inatçı Keraban Ağa adlı romanında, hiç görmediği Osmanlı imparatorluğunun iki şehrini, İstanbul ve Trabzon’u, Hollandalı bir tüccar ile uşağının gözünden anlatır.
Bir Dünya atlası, bir coğrafya ya da tarih kitabı gibidir Jules Verne eserleri…
Kaptan Grant’in Çocukları’nda anlattığı sadece kaybolan Kaptan Grant değil, üç ciltte Arjantin, Avustralya, Yeni Zelanda; bitki türlerinden hayvanlara, ağaç çeşitlerinden dağlara denizlere baştan başa geçit resmidir.
Coğrafyacı Verne Avustralya’nın yüzey şekillerini, iklimleri anlatır, botanikçi Jules Verne bitki; zooloji tutkunu Verne kuş türlerinden bahseder. Sosyal bilimci Jules Verne Yeni Zelandalı kabilelerin nasıl beslendiğini açıklar; coğrafi nedenlerle antropolojik sonuçların ilişkisini bir çırpıda sıralayıverir.
Her eserde konu bir bilim dalının üzerinden kurgulanır. “Dünya’dan Aya “da gök bilimci, “Dünya’nın Merkezine Seyahat”’te yer bilimci, “Madenin Esrarı ve Altın Volkanı”’nda madenci, “Karpatlar Şatosu”’nda mucit, “Wilhelm Storitz’in Sırrı”’nda görünmezliğin formülünü bulan bir kimyacı, Dünyanın Ucundaki Fener’de ve Kaptan Grant’in Çocukları’nda denizcidir Jules Verne…
Hiçbir bilim dalında uzman değildir oysa. Sadece 19. yüzyıl değil 20. ve 21. yüzyıl okurları da yazarın şaşırtan bir öngörüye sahip olduğu sonucunu kolayca çıkarabilir. Yazarın geleceği şaşılacak bir kesinlikle görmesi, çoğunlukla zengin hayal gücüne bağlanarak açıklanır.
Doğduğu Nantes kenti, 1828 yılı Avrupa’sı kadar kalabalık, çocukluk yıllarını geçirdiği, Loire Nehri üzerindeki ada bir o kadar insansızdı. Kardeşi Paul ile birlikte gittikleri denizcilik okulunda daha dokuz yaşında başlayan hayal gücü inşası, kimine göre bu erken yalıtılmışlık sayesinde alabildiğine hızlandı. Hukuk öğrenimi için 1847’de Paris’e gönderilirdi. Orada tiyatroya ilgisi derinleşince ve hatta 1850’lerin sonlarında ilk oyunu yayınlanınca, babası, gönderdiği parayı kesti. Verne, artık öykülerini satarak yaşamak zorundadır. Paris’in kütüphanelerinde jeoloji, mühendislik ve astronomi okunarak geçirilen uzun saatlerden sonra ilk kitabı “Balonla Beş Hafta”’yı yayınladı. Bu romanı, “Dünya’nın Merkezine Seyahat”, “Dünya’dan Ay’a “ve “Denizler Altında 20 000 Fersah”gibi romanlar izledi. Büyük beğeni, Küçük Gabriel’i zengin bir adam yaptı. 1876’da büyük bir yat satın aldı ve Avrupa’nın çevresini yatıyla dolaştı.
Verne, 1864’ten ölümüne kadar yüzden çok eser bıraktı. Yapıtları beyaz perdeye aktarılan romancılar arasında 20′ yi aşarak ve izlenme oranıyla birincidir. Onu “bilim kurgunun babası” olarak görenler vardır. Amiens’te 1905’te yaşamı sona erdiğinde Jules Verne, kendi başına gerçekleşmiş bir düşün adıdır.
1895’te Strand Magazine dergisinin bir sorusuna verdiği cevap kullandığı yöntemi açıklıyor:
“Tanımlarının doğruluğunu büyük ölçüde, hikayeler yazmaya başlamadan önce bile, daima karşılaştığım her kitaptan, gazeteden, dergiden ya da bilimsel rapordan çok sayıda notlar çıkarmama borçluyum.”
Kitaplarını yazmadan önce evinde fizik deneyleri yaptığı söylenir. Süren ve yenilenen araştırmaların ortaya koyduğu ilişkileri araştırır Jules Verne. Düşünülebilen veya gerek duyulan hemen her şey önce kuramsal, sonra uygulama yoluyla cesaretle ortaya konulmalıdır. Suni elmas yapımı, kütlenin içinde gizli büyük enerji, Ay yolculuğu, nükleer denizaltı, televizyon, ada boyutlarında gemi, havadan ağır uçan cisimler, helikopter, kutupların keşfi, dünya turları gibi çok sıradışı yolculuklar muhakkak gerçekleşmelidir; bilim ve yeni varsayımlar, kısacası destekleyecek her ayrıntı bilinmelidir.
Koşulsuz “hayal edin” der, Jules Verne. Büyülü taşların, tılsımlı yüzüklerin, hayata meydan okuduğu, apaçık imkansız fantastik evrenlerin çok sattığı bugün bile, Jules Verne, giderek daha mümkün bir geleceği anlatıyor. Ne yazık ki, geleceği bilmek artık, her zamankinden daha çok kaygı veriyor.
Jules Verne, sadece sanayi çağından ve gezgin maceraperestliğinden esinlenmiş denizaltı, uzay gemisi gibi teknik buluşları üzerine çalışmış bir yazar değildir. Tüketim toplumunun ve tüm insanlığın ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde farkına varabileceği çevre felaketini, çeşitli canlı türlerinin insan bencilliği yüzünden yok olacağını da yüz yıl önce görmüştür. “Sans dessus dessous” adlı romanında, yenilenebilir enerji üzerinde düşünür, denizin içinde suyun en soğuk olduğu tabakalardan, sıcak kesimlere doğru döşediği kablolarla elektrik enerjisi üretmeyi hayal eder. Denizin altında kentler, çiftlikler, laboratuvarlar, araştırma merkezleri kurar.
Verne’in yapıtları iki döneme ayrılabilir. Başlangıçta teknolojik ilerleme nedeniyle insanlığın geleceğinden umutlu, 1880’lerden sonra karamsardır. Bu dönemde, bir sanayi ülkesi haline gelmenin tehlikelerini, büyük iş adamları ve finans vurguncularının, asker-sanayi kompleksiyle birlikte oluşturdukları yeni iktidar seçkinlerinin, bilimi kötüye kullanacaklarını öngörür.
Jules Verne yapıtlarında sömürgeciliğe, emperyalizme, militarizme karşı ve feminizmden yana olan öğelere rastlanır. Bizde pek bilinmeyen, Batı’da öne çıkarılmayan, hatta Britanya’da 2002’ye kadar yayınlanmayan “le Superbe Orénoque” (Muhteşem Orinoko) romanı kuvvetli bir anti-kolonyalist yapıttır.
2005 yılı Jules Verne adıyla anıldı. Yazar ölümünün 100. yıldönümünde belki tüm dünyada daha çok okundu. Aslında belki bu yıla kadar Verne hep kısaltılmış, eksik metinlerle sunulmuştu Türk okuruna; kimi eserleri hiç çevrilmemiş, kiminin baskısı uzun zamandır yinelenmemişti. Son dönemde Jules Verne kitaplığı adıyla girişilen yeni baskılar, onlarla büyüyen ebeveynlerin çocuklarına vereceği yegâne armağan. Ve belki insanların dünyaya tümüyle “boş verdikleri” bir dönemde “bu dünyaya dair hayaller kurabilmeyi unutmamak” için en güzel yöntem.
Sibel Çağlar
Kaynak:Atlas-Sayı 153 / Aralık 2005