Şehrin ana caddesindeki kuyumcu dükkanlarından birinin kaldırımı önünde bir köpek yavrusu ön ayakları üzerine uzanmış, acı acı sızlanıyor, arada başını iki yana çevirip, etrafını alan mahalle çocuklarına bakıyordu.
Köpek yavrusunun iki ard ayağını az evvel, demir tekerlekli bir yük arabası ezmişti. Şimdi mafsallardan aşağısı pestile dönmüş, ayaklar yalnız bir deriyle bağlı, sarkıyor, ezikten boyuna kan sızıyordu. Arada boynunu büküyor, sesini yükselterek bir şeyler anlatmak istiyor, sesi ağırlaşıyor, yükseliyor, sonra yavaşçacık tükeniyordu.
Etrafını alan mahalle çocuklanysa yaramaz ve haşindiler… Bunlardan Tatara benzeyen, basık burunlu birinin elinde bir değnek vardı. Şakıldaklı entarisinin parçalanmış sırtından eti görünüyordu. Yanında, paslı bir çember tutan çok zayıf oğlana:
— Ağlıyor ha! dedi.
Çok zayıf oğlan başını salladı.
— Heye.. Ver hele lan…
Tatara benzeyen oğlanın elinden sopayı aldı:
— N’apacan?
Çok zayıf oğlan cevap vermedi.
Çektiği acıyı iNSAN’lara bir türlü anlatamıyan köpek yavrusunun ezilmiş, kanlı etine dürttü. Köpek yavrusunun vücudu birden müthiş bir sarsıntı geçirdi ve acı acı bağırdı. Başta zayıf oğlan, bütün çocuklar bir zafer çığlığı attılar.
— Bi daha dürt hele lan!
Deynek tekrar dürtüldü, sonra tekrar, tekrar… Köpek yavrusu her seferde de öyle müthiş, öyle ondan beklenilmeyen sesler çıkardı ki, sanki bütün kudretini bu olağanüstü gayretlerle kaybetti ve tükendi gitti… Köpeğin çaresiz bir teslimlikle yan yatan, gözler kapalı, elleri düşmüş, acı duyan, fakat artık inlemeğe mecali kalmıyan sükûtu evvelâ çocukların, sonra onları çevreleyen daha büyük, daha, daha büyüklerin neşesini kaçırdı.
Tatara benzeyen oğlan:
— Vay ibne vay, dedi, bağırmıyor be! Kırpık bıyıklı biri:
— Ayağınnan bas da bak! dedi.
Kısa, lacivert pantolonunun kıçı iri siyah bir bezle yamalı, yandan biri kargaya benzeyen, kesik benizli bir başka oğlan, ayağında taşıdığı babasının battal, sarı kunduralarının topuğuyla köpek yavrusunun ezilmiş iki arka ayağına bastı. Bayılmış, daha doğrusu ölmüşe benzeyen köpek yavrusu, ondan beklenmiyen yepyeni bir hamleyle şahlanarak öyle bir vahşi ses çıkardı ki…
Köpeğin etrafında ilk halkayı çeviren çocuklar, onları çeviren büyükler, daha büyükler birden ürktüler. Sonra köpek yavrusunun iki ön ayağı arasına sakladığı başıyla tepeüstü, acaip devrilişini görünce korkacak bir şey olmadığını anlayarak, tekrar toplandılar ve neşeli çığlıklar yükseldi.
Seyirci büyüklerden biri:
— Ulan eferim be! dedi.
«Eferim»i kazanan karga suratlı oğlan yumruklarını göğsüne vurarak, gururla:
— Alloooooş! dedi, eden gazi. Nasıl? Bütün çocuklar karga yüzlü oğlana kıskançlıkla
baktılar. “Daha yeni bir şeyler bulup, kendileri de eferim’i kazanmak için” arandılar;
Köpek yavrusunun ölümü yaklaşıyordu. Tatara benzeyen, yassı burunlu oğlanın elâ gözleri, birden sarı sarı parladı.. Karşı kaldırımın önünde sökülmüş bir parke taşı duruyordu. Koştu, taşı yerinden zorla kaldırarak köpek yavrusuna doğru geliyordu ki,
“Hammal Memet bey” neredense zuhur etti. Tatara benzeyen oğlanın niyetini anlayarak onu kolundan yakaladı:
— Hele ha, hele ho .. Yazık…
Tatara benzeyen oğlan muvazenesini kaybetti, parke taşı da yere düştü. Oğlan bunu bir yenilgi saydığı için, müthiş hırslanarak dikildi:
— Sana ne? Oğlun mu da karışıyon? Herkes kahkahalarla güldü. Oğlan şımardı:
— Atarım atarım… Senin babayın iti değil ya! Hammal Memet bey:
— Yazık oğlum, günah., diyecek oldu. Fakat yassı burunlu oğlan yumruklarını beline dayamış Hammal Memet bey’e öyle bir azametle bakıyordu ki…
— Sen bir hambal adamsın, dedi, get yükünü taşı., senden akıl alacak deelük a!
Herkes kasıklarını bastıra bastıra gülüyordu.
Bacağı kadar bir oğlanın karşısında, kulaklarına geçmiş soluk kurşunî fötrü, paçaları diz kapaklarına kadar çemirli kara donu, yalın ayaklarıyla Hammal Memet bey’i bir soytarıya benzeten karnı tok bezirganlar, öteki çocukları da kışkırtmaya başladılar.
Derken iş azıttı.. «Ehey»ler, «zort»lar, karpuz kabukları ve avuç avuç toza tutulan Hammal Memet bey şaşkına çevrildi. Sağa, sola saldırırken kafasına bir taş, geri dönüyor, dönerken beraber alnına koca bir karpuz kabuğu yiyerek sersemliyordu. Etraf gittikçe kalabalıklaşıyordu.. Güneşin altında boyuna çoğalan bir kalabalık sesli sesli gülüyor, daha çok gülebilmek için kendilerini zorluyorlardı.
Bir ara, karga yüzlü oğlanın kuru bileği Memet bey’in eline geçti, öteki çocukların «Ana avrat» küfürleri arasında, dönmüş gözleri, gerilmiş, sinirleriyle, çocuğu tokatlamaya başladı. Çocuğun avar avaz haykırışı, etrafın yaygarası üzerine bir polisle iki bekçi koşarak geldiler. Esnafın da işbirliğiyle karga yüzlü oğlan Hammal Memet beyin elinden kurtarıldı ve “Bir çocuğu cadde ortasında tokatlamak suçlusu” adam, karakola sevk edildi.
Köpek yavrusuna gelince… O kendinden geçmişti. Küçücük başı, iki ön ayağı üstüne düşmüş, kenarlarında yaşlar kurumuş, yumuk gözleriyle sessiz sessiz yatıyor, arada ağzı açılıyor, fakat hiç bir ses çıkmadan kapanıyordu.
Az sonra ihtiyar çöpçü, güneşin altında büsbütün kurumuşa benzeyen ve dünyasından memnun olmadığını belli eden bezgin haliyle, hayvanın başını çekerek geldi. Arabayı köpek yavrusunun yanında durdurdu. Alışkın bir kürek hareketiyle köpek yavrusunu yerden aldı, arabaya attı, sonra gene hep o bezgin, tadsız, kupkuru haliyle ve hayvanının başını çekerek uzaklaştı.
Orhan Kemal
Okurlarımızdan Okan Oktay Senemoğlu’na katkısı için çok teşekkürler…