Başka Dünya

Küresel Kapitalizm Evrensel İnsanı Öldürüyor

Kapitalizm insanın tüm zamanını çalmakta ve böylece onu köleleştirmektedir. İnsanların artık daha fazla para kazanmaktan başka bir amacı yoktur, daha fazla para daha az entelektüel faaliyet, daha az insani yaşamdır. Kısacası “Daha fazla kazan, daha fazla tüket, daha az yaşa!”

Küresel kapitalizm

Rőnesans insanı evrenseldir. Bunu gőrebilmemiz için Leonardo da Vinci’ye bakmamız yeterlidir. Yalnızca ressam değil, mucit, müzik aletlerinden denizaltı tasarımlarına kadar çok çeşitli işleri başarıyla yapabilen evrensel insan tipine bir őrnektir, aynı zamanda kapitalizmin uzman insanının antitezidir. Vinci anatomist, ressam, heykeltraş, botanikçi, mimar, mühendis ve bunlardan daha fazla bir kişidir. O, Rőnesans dőneminin evrensel insanını simgeler kişiliğinde. Rőnesans hümanizminde kendisini ifade edenlerden birisi de Montaigne’dir. O yapıtında, insanı, onun ilişkilerini ve evrensel ortak yanları analiz eder ve kendi açısından çeşitli sonuçlara ulaşır. Hümanizm akımının en büyük temsilcilerinden birisi ise Erasmus’tur. Űnlü “Űtopya” yazarı Thomes More da aynı kategoridedir.
Rőnesans entelektüel ve sanatçıları evrensel insanı aramış ve onu kendi yaşam biçimlerinde yaşatmışlardır.

Kapitalizmde uzmanlaşma

Kapitalist sistemin bir őzelliği de, işbőlümünde kişileri tek tek uzmanlaştırmış olması ve uzmanlık alanları çerçevesine sıkıştırmasıdır. Bőylece tek tek uzmanlar eliyle sistem her gün yeniden üretilir. ABD Çalışma Bakanlığı’nın kayıtlarına gőre 1850 yılında “mavi yakalılar” tabiriyle tanımlanan emek işçilerinin oluşturduğu 323 meslek türü, bugün 20 binin -hatta daha fazla- üzerindedir. Ayrıca “beyaz yakalılar” olarak nitelenen meslek gruplarının sayısı bu kadar olmamakla birlikte yine çoktur. Boston Űniversitesi rektőrü Robert Silvers, uzmanlaşmaya verilen őnem yüzünden birçok bilim insanının sanat ve sosyal bilimlerden yoksun olarak yetiştirilmesinin insanlıkdışı bir davranış olduğunu belirtiyor.

Engels, “Doğanın Diyalektiği” adlı yapıtında bu durumu, insanları tek yőnlülüğe sevk eden işbőlümü hastalığı olarak niteler. Bugün aşırı uzmanlaşmanın insanlığı yeni bir karanlık çağa sürükleyebileceği endişesi yaygınlaşıyor. Uzmanlık sistemi, evrensel-bütünsel insanı ortadan kaldırmaya yőneliktir. Entelektüel bilgi sürecinden yalıtılan bireyler de, sistemin elindeki araçlarla yeniden yőnlendirilir. Toplum ise, sisteme hizmet eden uzmanlar eliyle biçimlendirilir. Bunun sonucunda da uzmanlık sistemi anti-evrensel olur. Ȍzgürleşme yolundaki insan, bütünsel düşünen evrensel insandır. (Anar, 2000)

“Ve ensonu, işbölümünün bize derhal ilk örneğini sunduğu şey şudur: insanlar doğal toplum içinde bulundukları sürece, şu halde, özel çıkar ile ortak çıkar arasında bölünme olduğu sürece, demek ki, faaliyet gönüllü olarak değil de doğanın gereği olarak bölündüğü sürece, insan kendi işine hükmedeceğine, insanın bu kendi eylemi, insan için kendisine karşı duran ve kendisini köleleştiren yabancı bir güç haline dönüşür.” (Marks-Engels, 1976: 36,37)

Uzmanlaşmak, kişinin sisteme kőleleşmesine ve yabancılaşmasına neden olan bir durumdur.

“Uzmanlaşmak, daha çok üretmek için değil, kişinin karşısına çıkan yeni koşullarda yaşayabilmesi içindir. Uzmanlaşmak üzere bőlünen iki parça en azından ilk etapta, devamlı bir iletişim içinde olmak zorundadır. Durkheim, katı uzmanlaşmanın faydasından çok zararı olduğunu dile getirmektedir, çünkü bu durum organın işbőlümünde donup kalmasına neden olmaktadır.” (Durkheim, 2006)

Marks, bütünsel bir insan anlayışını savunur. Bu modernist bir gőrüştür. Çünkü postmodernizm bütünselliğe inanmaz, parçacıdır.

Şőyle der: “Feuerbach, dinsel özü insansal öze indirgiyor. Ama insansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içerisinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.” (Marks-Engels, 1976, VI, 6)

Gramsci ise, şőyle bir kategorize yapar: ilki öğretmenler gibi nesilden nesile aynı işi yapmayı sürdüren geleneksel aydınlar; ikincisi ise danışman, teknisyen, uzman vb. meslek mensuplarını içeren organik aydınlar. İşte sistemi her gün yeniden üreten ve onun devam etmesine neden olan bu organik aydınlardır temelde.
İnsanı, evrensel değerler, toplumsal ilişkiler bütünü ve insan olma őzelliği birleştirir ilk olarak. Bu en üst kimliktir. Daha sonra ise aidiyet grupları gelir.

Kapitalist sistemin tapınağı finans kapitaldirküresel_kapitalizm

Kapitalist sistemde insanlar tüm zamanlarını işlerine vermekte ve herhangi başka birşey yapmaya zaman bulamamaktadırlar. Bütün hayatlarının amacı, işlerinde kariyer yapmak, tırmanmak ve profesyonelleşmektir.

Ȍrneğin beyaz yakalılardan bir hekimi ele alalım. Tanıdığım bir hekimden sőz etmek istiyorum. Bu hekim, sabah erken saatlerde hastanede çalışmaya başlıyor. Sonra őğleden sonra ya da daha geç bir saatte kliniğine gidiyor ve gece 21.00 gibi ise evine geliyor. Yemek, banyo ve diğer ihtiyaçlarını karşılıyor, belki ayaklarını uzatarak biraz televizyon izliyor, cep telefonundan internete girerek mesajlarına bakıyor ve daha sonra uyuyor. Bu hekimin ne kendi mesleği çerçevesinde okuyacak ne de sanat, edebiyat ve diğer alanlarla ilgilenecek zamanı var. Kapitalizm, insanı bir robot gibi rutinin içine hapsediyor ve onun kendisini geliştirmesine olanak bırakmıyor. Bu insan, artık kendisine iyice yabancılaşmış ve rutin hayatını sıkıcı bir şekilde tamamlamaktan başka bir amacı olmayan çağdaş bir kőledir. Eğer kitap okumasını ya da sanatla ilgilenmesini őnerirseniz, size “bundan benim ne çıkarım olacak.” diye soracaktır.

Çevremde hayatı boyunca ders kitabından başka bir kitap okumamış ve işinden başka herhangi bir ilgi alanı olmayan birçok insan tanıyorum, mimar, mühendis, hekim ve birçok meslek dalına mensup bu insanlar postmodern bir yanılsama içinde yaşıyor ve değil dünyada, ülkelerinde bile neler olup bittiğini anlamaya çalışmıyorlar. Herkes kendini, kendi bireysel çıkarını kurtarma derdine düşüyor. Bir sayfalık elektronik posta mesajını okumaya üşenen insan tipi, Marks’ın 1000 sayfalık kitabının kapağını bile kaldırmayacaktır.

Modernizm evrenselci-bütünselcidir, postmodernizm ise yerelci-parçacıdır. Modernizm birleştirici, postmodernizm ise ayrıştırıcıdır. Bu anlamda modernizm nesnel, postmodernizm ise őzneldir.

Ancak işbőlümü de eskisi gibi Fordist bir anlayışta kalmamıştır. Post-Fordizm ile işbőlümü daha profesyonellesmiş ve esnek uzmanlaşmaya evrilmiştir. Fordizmde katı bir işbőlümü, yőnetici ile işçiler arasında katı bir hiyerarşi vardır. Fordizmdeki uzmanlaşma, Post-Fordizmde çok vasıflı bir yapıya bürünür ve esnekleşir. Post-Fordizm olarak adlandırılan dőnem ise, bazılarına göre Fordizmin yeni biçimidir ve kapitalizmin kendini yenileme olanaklarını yeniden yaratma sürecinden başka bir şey değildir. Aynı şekilde postmodernizmin modernizme alternatif değil, ondan bir sapma olduğunu dile getiren görüş gibi.image7

“Post-fordist dönemde ise farklı bir yönelim gözlenmektedir. Bu çerçevede fordizmin temel çehresi, iş hayatında özelleşme ve parçalanma, tüketimde ise tek biçimlilik iken; post-fordizmin özünü, kitle piyasalarının parçalanmasını izleyen geniş iş sınıflamaları ve emek esnekliği oluşturmaktadır. Üretim açısından post-fordizm, hem imalat hem de hizmet sektörlerinde farklı ürün dizinlerini üretebilecek esnek sistemler geliştirme doğrultusundaki bir eğilimi temsil etmektedir. Bu değişmeler, doğal olarak yansımasını emek esnekliği talebinde bulmuştur.” (Argın, 1992)

“Piore ve Sabel’in esnek uzmanlaşma yaklaşımı, temel olarak gelişmiş sanayi ülkelerinde egemen üretim paradigması olarak 20. yüzyılı karakterize eden “kitle üretiminin” (Fordizm) artık yerini yeni bir üretim paradigmasına terk ettiğini ileri sürmektedir. Buna göre, yüksek teknolojinin sahip olduğu potansiyellere dayanan yeni üretim modeli esnek uzmanlaşma olarak adlandırılmakta ve bu üretim modeli yeni bir endüstriyel organizasyon biçimini getirmektedir.” (Dağdelen, 2005)
Fordizm’deki yarı nitelikli işçi, mühendislerin yerini profesyoneller, teknisyenler ve satış temsilcileri alır Post Fordizm’de. Post Fordizm’deki esnek uzmanlaşma, çalışan insanları niteliksiz ve nitelikli olarak ayırmış ve bunun sonucunda niteliksiz olarak sınıflandırılanlar ki sayıları çok fazladır, bu durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmişlerdir.

Kapitalizm insanı zamansızlaştırmaktadır

küresel_kapitalizm

Kapitalizm insanın tüm zamanını çalmakta ve böylece onu köleleştirmektedir. İnsanların artık daha fazla para kazanmaktan başka bir amacı yoktur, daha fazla para daha az entelektüel faaliyet, daha az insani yaşamdır. Çoğu insanın (beyaz yakalıların őzellikle) parasını harcamaya bile zamanı yoktur. Mavi yakalıların ise zaten harcayacak parası yoktur. Postmodern kapitalist dünyada, insanların mabedi de finans kapitaldir.

“Daha fazla kazan, daha fazla tüket, daha az yaşa!” felsefesidir bu. Çoğunluk için ise para kazanma yolları tıkanmıştır. İnsanlar hiçbir şey için, zamanları olmadığına ikna edilir. Bütün zamanlarını para kazanmaya harcamaktadırlar. Neoliberalizmin yarattığı elit insan tipi için, zaman para demektir. Yabancılaşıyor, ve bunun sonucunda da çeşitli hastalıklara sahip oluyorlar ve kazandıkları parayı da burada kullanmak durumunda kalıyorlar.

Maaşının yüzde 90’ını yoksullara yőnelik projelere bağışlayan Uruguay eski Devlet Başkanı Pepe Mujica şőyle diyor: “İnsanlar aslında para ile satın almıyorlar, zamanlarını harcayarak satın alıyorlar.” (Mujica, 2013)

Evrensel insan çok yönlüdür

Evrensel insan olmak demek, kendi őz kimlik ve değerlerini yadsımak degil, tam tersine bu değerlerden yola çıkarak bütünsel evrensel bir boyuta ulaşmak anlamina gelir. Evrensel insan, çok yőnlü insandır; psikolojiden felsefeye, sanata edebiyata, birçok alanda őğrenir. Kafası açıktır, dogmatik değildir ve araştırmacıdır. O őğrendikçe bildiğini degil, daha çok bilmediğini düşünür ve bilginin sınırsız olduğunun farkındadır.

“Bu idealin halk için temsil ettiği şey kuşkusuz her şey­den önce yoksunluğa son, sefalete son, herkes için eşit ve zorunlu olan kolektif emekle bütün maddi ihtiyaçların kar­şılanmasıdır; daha sonra bütün efendilere ve her türden ta­hakküme bir son ve halkın ihtiyaçlarına uygun olarak halk yaşamının, devlette olduğu gibi yukarıdan aşağı değil aşa­ğıdan yukarı doğru, bütün hükümetlerden ve parlamentolardan vazgeçerek halkın kendisi tarafından özgür inşasıdır – tarım ve fabrika işçi birliklerinin, komünlerin, illerin ve ulusların gönüllü bir ittifakı; ve nihayet daha uzak bir gelecekte bütün devletlerin yıkıntıları üstünde yükselen evrensel insan kardeşliği. (Bakunin; 1992)

Bir insan hayatı ile bugüne dek insanlığın oluşturduğu bilgi hazinesini kıyasladığımızda gerçekten ne derece bilgisiz ve yetersiz olduğumuzu görebiliriz. Örneğin 70 yıl yaşayan ve 20 yaşından itibaren ayda 4 kitap okuyan birisi 50 yıl hiç kesintisiz bunu sürdürdüğünde 1 yılda 48, 50 yılda ise 2 bin 400 kitap okur. Bu dahi erişilmesi zor bir rakamdır. Ama insanlığın yarattığı milyonlarca on milyonlarca yazılı kaynak ve yayın olduğu düşünülürse, bu kişinin bilgisinin denizde bir damla olmaktan öteye gidemediği yadsınamaz bir biçimde ortaya çıkacaktır. Oysa çoğumuz sahip olduğumuz üç gram bilgimizle birbirimiz üzerinde bir çeşit iktidar kurmaya, bize çevredeki insanların ayrıcalıklı davranışlar göstermesini bekleriz. Büyük filozofların yaşamlarını incelediğimizde hemen hepsinin bilmediklerini fark ettikleri an bir bilgeye dönüştüklerini görebiliriz. (Anar, 2003)

İçinde yaşadığımız çağ, her ne kadar “bilgi ve enformasyon çağı” olarak nitelense de özünde anti-entelektüel bir çağdır. Bu ilk bakışta bir paradoks olarak görünse de, yadsınamaz bir gerçektir.

Neoliberalizm ve alışkanlıkları tektipleştirilen insan

1970’lerden itibaren kendisini tanımlamaya başlayan neoliberalizm, sosyal devlet anlayışını zayıflatıyor ve őzelleştirmeye ağırlık veriyor; küreselleşmenin yayılma aracı olarak işlev gőrüyordu. Fakat bu küreselleşme evrensel insanı oluşturma anlamında değil, tam tersine onu parçalayarak ve yerelleştirerek yok etme stratejisi üzerine kuruluydu.

Neoliberalizm insanın kendi őz kimliğini yok etmeye dayanır. Ana akım medya aracılığıyla, dünyanın dőrt bir yanında aynı televizyon programları (Survivor, Big Brother, yarışma programları, diziler…) gősterilir. Yine dünyanın dőrt bir yanında Coca Cola, Mc Donald’s… gibi uluslararası küresel kapítalizmi simgeleyen kapitalist şirketlerin temsilcilikleri açılarak, Japonya’dan Rusya’ya insanların beslenme alışkanları değiştirilir, tektipleştirilir. Ȍyleyse neoliberalizm evrensel insana karşıdır ve o tektipleştirilmiş, kőle, sorgulamayan, yabancılaşmış bir insan tipini yaratır. İşte uzmanlaşma da çeşitli biçimleriyle sistemin sürdürülmesine hizmet eder. Neoliberalizm evrenselliği, insani anlamda değil, küresel őlçekte bir iletişim altyapısının kurulması ve tektip insanın oluşturulması anlamında kullanır.

Bu anlamda birey, evrensel insanın aradığı ortak toplumsal çıkarlar yerine, bireysel ve dar çıkarlarını arar. Toplumsallığın yerini ise, bireyselcilik almaktadır bőylelikle. Neoliberalizm, őzgürlükten ise toplumun ya da tek tek bireylerin őzgürlüğünü degil, serbest pazar ekonomisini anlamaktadır. Birey őzgürlüğü yalnızca kâğıt üstünde kalan biçimsel ve gerçekte olmayan bir őzgürlüktür. İnsanlar giderek yalnızlaşmakta ve yabancılaşmaktadır. Bu da rutin, robotik bir hayatın tutsağı olmayı beraberinde getirmektedir.

Oysa őzgürlük, Huberman’ın belirttigi gibi hayatı tümüyle yaşamak demektir. “Yeterli beslenme, giyinme ve barınma konusunda bedenin gereklerini karşılamak için ekonomik olanak, ayrıca aklın faaliyet alanını genişletmek, kişiliği geliştirmek ve kişiliğimizi ortaya koymak için etkin fırsatlara sahip olmak demektir. Besbellidir ki, bu anlamda őzgürlük, en büyük bolluğa kavuşulunca mümkün olur.” (Huberman, 1975)
Neoliberalizm, anti-insani ve bu anlamda da anti-evrenseldir. Evrensel insan kayboldukça, yok edildikçe insanlığın ortak geleceği de buna bağlı olarak yok edilmeye çalışılmaktadır. Ancak ne yapılırsa yapılsın, Bakunin’in işaret ettiği gibi evrensel insan kardeşliği bir gün kazanacaktır.

Erol ANAR (twitter:@erolanar)

Referanslar
“Mujica, El Dinero y La Libertad”, 20 Mayıs 2013, Nuestra America, http://www.americaalmundo.com/
HUBERMAN, Leo, (1975), “Sosyalizmin Alfabesi”, Sol Yayınları, Altıncı Baskı, Ankara.
BAKUNIN, Mihail, (1992), “Devlet ve Anarşi”, Türkçesi: Alev Türker.
DURKHEIM, Émile, (2006) “Toplumsal İşbőlümü”, Cem Yayınevi, İstanbul.
MARKS, Karl – ENGELS, Friedrich, Engels, (1976) “Alman İdeolojisi”, Seçme Yapıtlar, Birinci Cilt, Aralık, Sol Yayınları.
ANAR, Erol, (2003),”Sen”, Chiviyazıları Yayınevi, İstanbul.
ANAR, Erol (2000), “Yaralı Bir Yüreğin Güncesi”, Hera Yayıncılık, İkinci Basım, Ankara.
ARGIN, Şükrü, (1992), “Kapitalist Toplumda İşin ve İşgücünün Kaderi: Fordizmden Post-Fordizme”, Birikim Dergisi, No: 41, Eylül.
DAĞDELEN, İlhan, (2005), “Post Fordizm”, Mevzuat Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 90, Haziran.

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu