Kültür-Sanat

Masalı Olan Adam: Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar ne yazık ki son zamanlara kadar keşfedilmemiş, anlaşılmamış  yazarlarımızdan. Anlaşılmamasını da çok  garip karşılamamak gerek. Çünkü bu topraklarda anlaşılmak ancak uzun bir zamandan sonra mümkün oluyor. Zaten Türkiye’deki  zihin dünyası de buna pek elverişli değil. Türkiye’nin zihin dünyasını, zihniyetini tanımadan Tanpınar’ı anlamak da pek mümkün görünmüyor. Türkiye’nin yaşadığı sancıların temelinde bu zihin dünyasının kısırlığı hükmünü sürdürüyor.

Okuyacağı kitabın etiketine, yayınevine bakarak ‘’biz’’ ve ‘’ onlar’’ üzerine kurulmuş bir zihin dünyası var Türkiye’de. Bunu sanat ve düşünce dünyasında yaşıyoruz. Değerlendirmeler sığ ve önyargılı oluyor. Bir yazarın eseri Dergah Yayınları’nda  çıkmışsa hemen ona ‘’ muhafazakar,sağcı’’; eser  Yapı Kredi Yayınları’nda yayımlanmışsa ‘’Batıcı,solcu’’ yaftasını yapıştırıyoruz. Okumalarımızı yayınevleri üzerinden yapıyor, kültürel dünyamızı bunun üzerinden şekillendiriyoruz.

Tanpınar’ın yeterince anlaşılamamasının önemli nedenlerinden biri,  eserlerini basıldığı yayıneviyle ilgili biraz da. Dergah Yayınevi, Tanpınar’ın eserlerini basınca sol okur onu ‘’muhafazakar ,sağcı’’ bir yazar olarak görüyor ve Tanpınar’a uzak duruyor. Ne zaman ki Yapı Kredi Yayınları Tanpınar’ın eserlerini basmaya başlıyor, sol okur Tanpınar’la tanışıyor ve onu keşfetmeye başlıyor. Tanpınar okundukça ezberler bozuluyor, özellikle Tanpınar’ın günlükleri yayımlanınca da her şey alt üst oluyor. Ülkemizdeki  kültürel sığlığı göstermesi bakımından ibretlik bir durumdur bu. İlki yayınevine göre bir yazarı değerlendirmek, ikincisi Günlükler’in Tanpınar’ın ölümünden 45 yıl sonra yayımlanması.

Peki kimdir Tanpınar? Romanları, hikayeleri, denemeleri, şiirleri,  araştırma ve incelemeleriyle  Türk edebiyatında masalı olan ,bir hülya adamıdır O. Mazi ile hesabını gören bir Türkiye için kafa yorar. Geçmişin peşinde değil, şimdinin peşindir. Gelenekle bağ kurarken geleneğin bugünü zenginleştiren yanına vurgu yapar. Tanpınar’ın geçmişle ilişkisi  bugünü geçmişe benzetmek, bugünü reddetmek değil, bugünü zenginleştirmek içindir. Hep kendisi olmak ister, Doğu-Batı sentezinin peşinde de değildir. ’’Kendimizi bilmediğimiz için dünyayı anlamıyoruz.’’ cümlesi Tanpınar’ın dünyasını anlamak açısından bir işaret fişeğidir. O, hem bir Batılı hem bir Doğuludur, moderndir. Proust, Flaubert, Baudelaire, Mallerme, Goethe, Edgar Allan Poe, Bergson, Nietzche, Freud,Schopenhauer, Heiddegger gibi Batılı yazarlar okurken; Şeyh Galip, Nedim, Mevlana, Baki, Yahya Kemal, Ahmet Haşim’i de su gibi içer.Mozart, Bach, Beethoven’la ruhunu dinlendirirken Dede Efendi, Itri’yle Doğu’nun sularına açar yüreğini. Süleymaniye’nin ne anlama geldiğini bilmeden İstanbul’un anlaşılamayacağını söyler. ’’Süleymaniye’yi güzel bulmadan İstanbullu olmazsınız.’’ diye seslenir Boğaz’ın mehtaplı gecelerinden.

Tanpınar, dini önemser; ama onun dinle kurduğu ilişki modernist bir bakış açısıdır. Mahur Beste’de bunu şöyle tercüme eder: ’’Bilakis, tam bir Müslüman gibi düşünüyorum; fakat mücerret bir Müslüman gibi değil de bu şehrin ve etrafında, hülasa bu memleketin içinde yaşayan bir Müslüman gibi…İki yüzyıl bu memleketin hayatına karışmış, yaşayan; dedelerimden bana miras kalmış bir Müslümanlık. Bu Müslümanlıkta Tekirdağ karpuzunun, Manisa kavununun, Amasya kayısısının, Hacıbekir lokumunun, Itri bestesinin, Kandilli yazmasının, Bursa dokumasının hisseleri vardır. Bu Müslümanlığın çehresi, otuz kırk senede bütün etrafıyla beraber değişir; ramazan sofrası, cami sebili, Fatih kahveleri, Küçükpazar çarşısı, Divanyolu… Bu Müslümanlığın benim de herkes gibi inandığım akideleri vardır. Fakat onların arkasında kendilerini aydınlatan, manalarını yapan bütün bir vardır, halk vardır. Asıl sihrini o yapar. O ne medreseden, ne tekkeden, ne şeyhülislam kapısından, ne kazasker konağından gelir; halkın hayatından doğmuştur. Onun içindir ki o hayatın emrindedir; ruhaniyeti onunla beraber yürür, içine Frenk icadı bile girer; fakat manzarası bizim kalır.’’

Tanpınar nasıl bir yaşamıştır ? Bohem bir hayatı vardır, alkolle arası iyidir. O kadar parasız ve borç içindedir ki umudunu  bezik ve piyangoya bağlamıştır çoğu zaman.Hiç evlenmemiş,yalnız bir hayat sürmüştür. Tek parti döneminin CHP milletvekilidir, en yakın dostlarından biri Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan  Hasan Ali Yücel’dir. İnönü hayranı, Demokrat Parti karşıtıdır. 1960 darbesini desteklemiş, Menderes hükümetini eleştirmiştir. Yurt dışına ancak 52 yaşında gidebilmiş ve bunu hep bir ‘’geç kalmışlık’’ olarak görmüştür. Yazdığı onca esere rağmen yaşadığı dönemde hakkında üç yazı bile yazılmamış olmasını ‘’Sükut suikastı’’ na uğramak olarak değerlendirmiş ve anlaşılmamasına dertlenmiş durmuştur.

1950’lerin sonunda düşünce dünyasını açıklarken: ’’Ahh bir demokratik sosyalist teşkilat olsa da girsem.’’ derken  komünizme karşı olduğunu da dile getirmiştir. Bu düşüncelerini ifade ederken, Türkiye sağının da solunun da çok sığ olduğunu söylemekten de geri durmamış, fikir tembelliğinden şikayet etmiş, anlaşılmadığını, kadrinin bilinmediğini feryat ederek sitemle şöyle dile getirmiştir duygularını: ’’Türkiye beni yedin.’’

Şimdi sormak gerekir: Tanpınar muhafazakar bir yazar mıdır? Yoksa bu toprakları anlamaya çalışan, bununla dertlenen bir modernist midir? Tanpınar üzerine yazılmış bir yazının başlığıyla sözü noktalayalım.

Korkmayın, Tanpınar okuyun, muhafazakar olmazsınız!

Mehmet Salmanoğlu

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu