Bilimsel bir yayındaki güzel bir matematik formülüyle, bir deneme ya da söylevdeki birkaç parlak şiir dizesi arasındaki çarpıcı simetrik benzerliği fark etmek zor değildir.
Goethe, matematikçiler her söylediğinizi kendi dillerine çevirebilen ve anında onu tamamen yeni bir şeye dönüştürebilen Fransızlar gibidir”, diye espri yapmıştı. Marx bize bir bilim dalının, sadece matematikten yararlanabildiği zaman gerçekten gelişmiş olacağını öğretti. Aynı şekilde şiirde bütün sanatların ortak, anahtar bir faktörüdür. Her sanat eserinin bir tada ihtiyacı vardır. Mozart’ın “notaların şairi”, Chopin’in “piyanonun şairi” olarak bir ünü vardı.
Matematikçiler ve şairler gizemli kişiler olarak dünyamızda varlıklarını sürdürmektedirler. Aralarındaki fark matematikçilerin, ulaşılmaz ve anlaşılmaz olduklarının, şairlerin ise gurura ve yalnızlığa doğuştan eğilimli olmaları nedeniyle kibirli olduklarının sanılmasıdır. Böylece, matematikçiler, bilimsel ve teknolojik kurumlarda nasıl fizikçilerden aşağıda kabul edilirse, şairler de yazınsal çevrede, sosyal açıdan romancılardan aşağıda kabul edilmektedir. Gerçekte matematikçilerin ekonomi, fizik ve teknolojiye yönelmeleri kolaydır aynen şairlerin roman, deneme ya da oyun yazmaya eğilimli olmaları gibi.
Matematik çoğu zaman şiirle taban tabana zıtmış gibi görünse de, matematikçilerde şairlerde keşfetmek ve yaratmak için çabalarlar. Sadece matematik soyut, şiir ise somut düşünce biçimidir. Ama Platon’un “şairlerin deliliği” dediği esin aslında ikisi içinde temel faktördür.
Matematik, sık sık astronomi, fizik ve doğa bilimlerinin öteki dallarıyla bağlantılı ve etkileşim içindeymiş gibi görünür; fakat diğer bilimlerden daha kalıcı bir gerçekliği olan. tamamen kendine özgü ve engin bir bilgi alanıdır. O, sadece düşünceleri ve düşünme sürecini kayıt edip açıklayan değil, aynı zamanda şairler ve yazarlarla kendini yaratan gerçek bir dil gibidir. Matematik ve şiirin insanoğlunun en özgür zihinsel etkinlikleri olduğu söylenebilir.
Şairler ve matematikçiler genç ölür!
Diğer disiplinlerle karşılaştırıldığında matematik gençler için bir vaattir. En önemli matematik ödülü Fields Madalyası, sadece kırk yaşın altındaki matematikçilere gider.
Riemann kırkında öldü, Pascal otuz dokuzunda, Ramanujan ise otuz üçünde… Öldüklerinde, zaten büyük matematikçiler olarak kendilerini kabul ettirmişlerdi. Newton ve Gauss gibi bazı matematikçiler uzun yaşadılar, ama en önemli çalışmalarını gençliklerinde yaptılar. Keza, genç ölen şairlerin de uzun bir listesini yapabiliriz: Pushkin, Lorca ve Apollinaire otuz sekizinde öldüler, Rimbaud otuz yedisinde. Mayakovsky kırk ikisinde, Plath ise otuz birinde. Bu yüzden matematik ve şiir diğer disiplinlerden daha çok yetenek gerektirir.
Matematikçiler kendilerinden önceki kuşakların kazanımlarını kullanarak yenilerini inşa eder şairler ise haleflerinin yaptıklarını yıkarlar. Bu aslında aralarındaki en önemli farktır.
Oysa ikisinin de dili yalındır, ikisi de uzun cümlelerden oluşan paragrafları bir kaç kelime ile özetleyebilirler. İkisinin dili de evrenseldir.
Yirminci yüzyılın başından beri, gittikçe daha çok insan, çağımızın matematikten nasıl yararlandığını fark ediyor. Ancak her nedense, şairler ve sanatçılar hâlâ oldukları yerdeler. Belki kendilerini Picasso’nun sözleriyle teselli etmeliler:
“İnsanlar, sanatçı unvanını ancak sayısız güçlüklerin üstesinden geldikten sonra kazanırlar. Bu yüzden, sanat, cesaretlendirici olmak yerine kısıtlayıcı olmalıdır.”
www.dunyalilar.org