Wolfgang Amadeus Mozart’ ı tanımayan yoktur. 27 Ocak 1756’da Avusturya’nın Salzburg kentinde doğan bestekâr Mozart’ın bir de kendisi kadar yetenekli, 5 yaş büyük bir ablası vardı. Yakınları tarafından Nannerl diye seslenilen Maria Anna Mozart…
Nannerl ve kardeşi Wolfie, birlikte yaptıkları müziklerle küçük yaşta üne kavuşmuş; soyluların, hatta kral ve kraliçelerin bile beğenilerini kazanmayı başarmışlardı. Başta Nannerl için her şey çok güzel. Müzik, hayatının bir parçasıydı. O ve kardeşi Wolfie konserler veriyorlar, babaları da onları üne kavuşturmak için bağlantılar kuruyordu. O zamanın “Harika Çocukları” diye anılmaya başlanmışlardı.
Ancak zaman geldi geçti…
Wolfie erkek olduğundan dolayı, beste yapması için teşvik edildi. Nannerl ise ne zaman beste yapmak istese tepkiyle karşılandı. 18. yüzyılın şartları her şeyi farklı kıldı. “Küçük yetenek” Wolfgang Mozart erkekti, inatçıydı, hırslıydı. Nannerl ise kadındı, her zaman söz dinlemeye ve tamah etmeye mecburdu. Yıllar boyunca kendi yeteneğinin de fark edileceğini boşuna umdu.
Zaman geçip de Nannerl genç bir kadına dönüşünce onun için çizilen yol da değişti. Onun istediği, o zamanların en önemli kadın bestekarlarından olmak, üne kavuşmaktı. Ama babası, onu ve annesini doğup büyüdüğü Salzburg’a bırakıp oğluyla üne kavuşma peşinde ülke ülke dolaşmaya devam etti. İstediği gibi bir bestekar olmasına razı olunmayacağını kabullenmesi ise yıllarını aldı. Hayatını müziğe adamayı istediği için hiçbir zaman evlilik hayali kurmadı. Evlilik yaşı geçince de ailesini üzmemek adına sevdiği adamı geride bırakıp, sevmediği dul bir adamın 3. eşi olmaya razı oldu.
Kardeşi Wolfgang 35 yaşında, kendisi 78 yaşında terk etti dünyayı. Kendisi için yaptığı tek şey ise; aşkının üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen, sevgilisi Franz’ın yanına gömülmek oldu.
Fransız sinemacı René Féret tarafından, tarihin pek bilinmeyen karakterlerinden biri üzerine çekilmiş bir dram “Mozart’ın Kız Kardeşi” adlı film. Nannerl ile Fransa kralı 15. Louis’nin manastırda yaşayan kızı Louise de France arasındaki mektuplaşmalardan esinlenen film, bu iki karakter üzerinden dönemin kadınlarının erkeklerin gölgesi olarak yaşamak zorunda olduğu ve ne yeteneklerinin ne de arzularının karşılıklarını bulabildiği bir dünyanın resmini çiziyor.
Daha detaylı bilgi için Nancy Moser tarafından kaleme alınan “Gölgede Bir Yaşam” adlı kitabı da okumanızı öneririz.
Sibel Çağlar