Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Annemin seslendiği adıyla Naira ve ben Ermeni olduğumu söyleyemem kimselere…Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Biliyorum beni alkışlamayacağınızı. Birazdan son bir kadeh şarap içip eve gideceğim ve Alzheimer hastası anneme ilaçlarını verip, uyuması için ona yarım saat kadar ud taksimi yapacağım. Annem, ben ud çalmadan uyuyamıyor ve anneme ud çalarken ikimizin de gözünde yaşlar birikiyor…
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Adım, nüfustaki adım olmakla birlikte, soyadım, ilk çalıştığım pavyon sahibi tarafından Şoray olarak uygun görüldü. Pavyonlarda yalnızca ud çalıp şarkı söylemiyorum; müşterilerle bira içmek, sohbet etmek gibi görevlerim de var ve müşteriler tek başlarınayken ödeyecekleri hesapların birkaç kat fazlasını ödemeyi kabul etmiş oluyorlar. Türkan Şoray, nasıl filmlerinde sevişmiyorsa, ben de müşterilerle sevişmiyorum ve bu yüzden soyadım Şoray oldu.
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Ud çalmayı annemden öğrendim; onlarca güftesi ve bestesi bana ait şarkım var. Şansım yaver gitse, TRT repertuarına girebilecek, nice üstatlar tarafından takdir edilebilecek, sanat müziğinden hoşlanan nicesinin diline dolanabilecek şarkılar bunlar. Olmadı işte; çok üzgünüm…
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Müşterilerimin içinde cumaya giden de var, Allah`a dümdüz giden de! Bazen can diyorum da ruhumu serpiyorum avuçlarına; bakıyorum ki gözleri memelerimde… Neyse, şimdi size Sadettin Kaynak`a ait bir eser icra edeyim.
Canan gelmezse eğer, cana hicran düşermiş
Ne gül manidar olur, ne de bülbül ötermiş
Ömrün gençlik çağları kasvet ile geçermiş
Ateş-i aşk derlermiş aşığın gözyaşına…
İnandınız değil mi bu şarkının Sadettin Kaynak`a ait olduğuna? Benim ilk bestemdir oysa. On yedi yaşında yazıp bestelemiştim. İlk kez bir topluluk önünde seslendirmemse, ilk çalıştığım pavyonda oldu. “Şimdi, siz değerli müşterilerimize, Itri Efendi`den bir şarkı icra edeceğim” demiştim ve şarkıyı söylerken müşterilerden şöyle yorumlar gelmişti:
“Itri Babaaa, mahvettin beni babaaa!”
“Ulan fahişe, böyle kıymetli bir eser pavyonda söylenir mi; Itri Efendi mezarında ters dönmüştür şimdi!”
“İçine ettin güzelim şarkının; asıl Zeki Müren`den dinlemeli bunu!”
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Yedi kez işyeri değiştirdim, hepsi de pavyondu. Gününüzün yarısını, bazen de daha fazlasını birbirinden sıkıcı, uyduruk, sömürülerle dolu işlerde çalışan sizler ne kadar ahlaklıysanız, benim ahlakım da sizinkinden aşağı kalır değil! Bankacılıktan, reklamcılıktan, borsadan kazanılan bir para helal paraysa, benimki de öyle! Tüccarlık, muhasebecilik, turizmcilik ne kadar meşruysa, benim işim de o kadar meşru! Neyse, şimdi size Selahattin Pınar`a ait bir eser icra edeyim…
Gülümsedi güneşi gördüğünde gül
Dedi ki bu dünyaya koyamam gönül
Hülyalıyım, aşığım, aşkın sırrıyım
Yareme bir od değdi, yar koynundayım…
Hâlâ keklediklerim olmuştur kesin! Bu da bana ait bir beste; bazen Avni Anıl`a ait derim, bazen Zekai Tunca`ya ait derim.
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Başarısızlıklarla dolu bir okul geçmişim olmakla birlikte, açık öğretim kamu yönetimi bölümü mezunuyum. İlkokuldaki hayat bilgisinden tut da, üniversitedeki anayasa hukukuna kadar bütün derslerin yalanlı, fesat, üçkâğıtçı olduğuna inanıyorum. Erkeklerin yazdığı tarih dersi kitaplarından nefret ediyorum mesela; o kahramanlıkların, o kutsanmışlıkların, o destanlaştırılmış savaşların benim ruhumu nasıl daralttığını anlatamam size.
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Konservatuarda okumak isterdim, olmadı. Korolarda çalışmak isterdim, olmadı. “Gayret etseydin, olurdu” diyeceksiniz. Ahkâm kesmeyin oturduğunuz yerden! Kaç kez intihar etmeyi düşündüm, olmadı işte! Dalgınlığıma geldi yaşamak; çoktan ölmüştüm ben yoksa… Münir Nurettin Selçuk`un pek de bilinmeyen bir eserini icra etmeli size…
Hazan vakti erse de ömre
Çocuk gibi sevdim ne çare
Şu sinemde bitse de yare
Merhemimi buluverdim ben…
Bu benim son güftem, son bestem… Annem adımı unutalı çok oldu zaten, şimdilerde kızı olduğumu da unuttu ve annesi sanıyor beni. Ben kırk yedi yaşındayım, annem seksen bir. Anneannem yaşasaydı yüz yaşında olacaktı ve ben kendimi yüz yaşında hissediyorum…
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. Ne öğrendim biliyor musunuz? Bu dünyanın çözülebilecek bir sırrı yok; herkes kendi sırrını çözmeli. Ben kendi sırrımı çözdüm ve aşık oldum. Sizin diktatörlere duyduğunuz aşka benzemiyor benim aşkım; vatan diye, din diye, bayrak diye kustuğunuz nefretlere de benzemiyor. Annemin kızı ve annesiyim; kedilerin insanı ve dostuyum, mülteci çocukların arkadaşı ve kimsesizler mezarlığındaki cümle ölülerin akrabasıyım. On yedi yaşında aşık oldum ilk kez ve ud çalıp besteler yapmaya başladım on yedi yaşından itibaren. Sonra çoğullaştı aşklarım, çocuklaştı; çocuklara, kedilere, yeryüzüne ve doğaya bütünlendi.
Ben, pavyonlarımızın hanımefendi sanatçısı Nevbahar Şoray. “Pavyona düştüğüne, hayatının kaydığının bakmıyor da, abuk subuk şeyler anlatıyor!” diyenleriniz çoktur. Şarabım bitti ve hem annem, hem de kızım olan bir güzellik bekliyor beni evde. Ama dilerseniz, güftesi ve bestesi Yıldırım Gürses`e ait olan bir şarkı seslendirebilirim size son bir kez; ne dersiniz!
Dibe vurmuşken, tutunamamışken, bu ellerde gurbetlik çekerken size bir sır vereyim mi? Annem bana Nevbahar diye değil, Naira diye seslenirdi adımı unutmazdan önce. Özgürlük demek Naira ve ben Ermeni olduğumu söyleyemem kimselere…
Kendi şarkılarını söyler Naira pavyonlarda; sizler anlamazsınız, müşteriler anlamaz da, Naira`nın aşk şarkıları rengârenk yağmur damlaları gibi süzülür kendi yurdundan sürgün edilmiş, sararıp solmuş yüreklere…
Ergür Altan
erguraltan@gmail.com