Bugün paylaşacağım film Nüremberg Duruşması. Stanley Kramer’in yönettiği 1961 ABD yapımı ödüllü film, gerçek olaylara dayanmaktadır. Film sonraki yıllarda bazı özel televizyon kanallarında Nuremberg Mahkemesi adıyla da yayına verilmiştir.
Hitler Rejimi Almanyası’nın yıkılışından sonra, Hitler rejimi döneminde muktedir olanların, yargıçların, savcıların yargılanmasını ele alan gerçekten yaşanmış olan bir yargılamayı anlatmakta. İç içe geçmiş birden çok konuyu ele almakta. Bir yandan diktatörlüklerde geçerli yasaları uygulayanların, bundan dolayı yargılanıp yargılanamayacaklarını, bir anlamda yerel yasaların evrensel insan haklarına aykırı olup olamayacağını tartışırken, diğer yandan kararlara etki eden etmenlerin neler olduğunu satır aralarında ifade etmekte. Örneğin Yargıç Haywood şöyle der; “ Yargıçlığa ilk başladığımda bazı kişilere dokunulamayacağını öğrendim!” Bu ise “hukukun üstünlüğü” kavramının nedenli boş bir kavram olduğunun anlatımıdır kanımca. Hukuk, tarih boyunca bir sınıfın başka bir sınıfı baskılamak için kullandığı, devletin baskı aygıtlarından birisi olagelmiştir. Ezilenlerin karşı çıkabilmesi oranında esnemiş ve bir takım haklar elde edilebilmiştir. Bunun nedeni ise elbette, devleti elinde tutanların lütüfkârlığından değil, bütünü kaybetmemek için, parçadan vazgeçmek zorunda kalmalarındandır.
Baskı aracı olarak kullanma sadece bir sınıfın başka bir sınıf üzerinde kullandığı bir şey değildir. Bu bazen sınıf içi çatışmalarda da kullanılır. Ülkemizden somutlayacak olursak, Uzan grubunun, Doğan grubunun ve paralelci holdinglerin tasfiyesi ya da biat ettirilmeye çalışılmasını örnek gösterebiliriz. Tabi yine bunların öncesinde silahı elinde bulunduran asker ve polisin dizaynı da buna dahildir.
Film bağlamında düşünecek olursak, adalete etki eden “ulusal onur, devletin korunması için devlet düşmanlarının, dini korumak için din düşmanlarının yok edilmesi gerektiği” gibi düşüncelerin bu günde geçerli olduğunu görüyoruz.
Geçmişin bilinmesi, şayet doğru okunabilirse bir anlam ifade eder. Günümüzde yargı, bir sınıf ve o sınıfın bir kanadı tarafından olabildiğince kendi lehine kanırtılarak değiştirilmiştir. Hepimizin bildiği şekilde, yasalar da değişiklikler yapılarak, özel yetkili mahkemeler, özel yetkili savcılar oluşturulmuş, temyiz merci olan yüksek mahkemelerdeki denge bir anda değiştirilmiş, HSYK dizayn edilmiştir. Bunun sonucu olarak, davalar yasa dışı delillerle açılmış ve muhalifler tasfiye edilmiştir. Hatta bu tasfiye sırasında, taraftarlarının sermaye birikiminin sağlanması için, en basit hukuk davalarında dahi, taraftarlarının lehine kararlar verilmeye başlanmıştır. Elbette buna karşı direnen henüz tasfiye edilememiş hâkim ve savcılarda bulunmaktadır.
Tekrar altını çizmek isterim ki, tarihi doğru okumak gerekir, dünün muktedirleri nasıl bugün yargılanmışsa, bugünün adaletsiz davranan muktedirleri de gelecekte yargılanacaktır. Klişe deyimle “hukuk herkese gerekir.”
Uzun ama keyifli, sıkıcı olmayan bir film. Umarım 3 dakikalık izlemelere alıştırılmış beynimiz yaklaşık 3 saatlik bir filmi seyreder ve zenginleşir.
İyi seyirler.
Şenol Karaduman
21 Eylül 2015
Dünyalılar Editör Ekleme:
Film hakkında bir ekşisözlük yazarı şu notları düşmüş;
“oyunculuklar o kadar iyi ve hukuki mantık o kadar iyi kurgulanmış ki savcının ve avukatın her söz alışında, her suçlama ve savunmalarında gerçeği zaten bilmenize rağmen kafanızda soru işaretleri oluşabiliyor. aslında amerikalılar, savaşın galipleri açısından adaletin söz konusu dahi olmadığını, tüm mahkeme sürecinin çıkarlar doğrultusunda belirlenmiş bir gösteriden ibaret olduğunu çok acımasızca gösteriyor. hitler’in seçimle gelmesine ve özellikle savaş yılları boyunca halkın ezici bir çoğunluğunun desteğini almasına karşın mahkeme başkanının neredeyse konuştuğu herkesin “biz hitler’i desteklemedik” demesi, hatta bir hizmetçinin “hitler çok kötülükler yaptı ama istihdam yarattı, yollar yaptı.” demesi çok tanıdık geldi. almanların hitler rejiminin yaptığı korkunç şeylerden duydukları pişmanlık ve yenilmiş olmanın verdiği eziklik duygusu da iyi yansıtılmış. filmdeki sıradan vatandaşlar olan almanların hepsi amerikalılara karşı aşırı derecede aşağılık kompleksindeler. janning’in hocalığını yapmış eski bir hakim, tanık olarak dinlenildiğinde nazilerin yargıyı, ülkeyi ele geçirmesini ve korku imparatorluğunun herkesi esir almasını anlattığı yerler de yine tanıdıktı. ” -yargı tamamen onların denetimine geçmişti. temyiz hakkı kaldırıldı. insanlar özel mahkemelere gönderildi…(anlatmaya devam eder) mahkeme başkanı: peki buna karşı tepkiler oldu mu?
-evet, kimileri istifa etti ya da etmeye zorlandı. diğerleriyse kendilerini sisteme adapte etmek zorunda kaldılar. belki ilk başta sonuçları kestiremediler ama sonra bu sonuçlar herkes için açık bir hale geldi.”
ernst janning’in sonunda çileden çıkması ve söz alması üzerine yaptığı itiraflar aynı zamanda hitler’in yükselişi ve yaptığı şeytanlıklara göz yuman “uygar” dünyayı da yargılar nitelikte.
Batı bizden hep hitler rejiminin tüm yaptıklarının birkaç manyağın çılgınlıkları olduğuna inanmamızı istedi. bunun sosyolojik incelemesini yapmadı, çünkü böylesi bir çözüm herkes için en uygunuydu. öte yandan tüm bir ulusun yargılanması da mümkün olamazdı. işte film bu iki keskin, ince ve bir o kadar da tehlikeli çizgi arasındaki ayrımı akıl dolu, oyunculukların efsanevi boyutlara ulaştığı diyaloglarıyla her açıdan inceliyor ve tarihe not düşüyor.”
Filmden kısa bir bölümü şuradan izleyebilirsiniz.
“Hitler Faşizmine Müzikle Kafa Tutan Gençler” başlıklı yazımızı da okumak isterseniz
Dünyalılar