Özel Okul Velisi Üzerine Bazı Mülahazalar (Düşünceler)
Dünyanın, insan yaşayışının, hayatımızı etkileyen araçların, sürekli değişim geçirdiği bir gerçeğin içindeyiz. Bazen değişim o kadar aniden oluyor ki bu değişime ya ayak uydurmak için çabalıyoruz ya da yerimizde saymanın güvenini riske atmıyoruz.
Doğru düşünmeyi bilmeyen bir toplumun içinde, düşünmeyi öğretmenin ve düşünerek yaşamanın sancılı süreci bazen bıktırıcı olabiliyor. Hele ki farkındaysanız pazar tezgahında arkada saklanan çürük meyvelerin. Yüzünüze baka baka söylenen yalanların. İşin içinde para varsa terazinin bin bir hilesi de vardır. Her sektörde kendini hissettiren olumsuz değişim ve yozlaşma, eğitimde, en olmaması gereken yerde olunca gelecek adına kaygılanmamak imkansız hale geliyor.
Eğitim ticari meta haline gelince, ister istemez veli müşteri, okul işyeri, öğretmen de işçi konumuna düşüyor. Okul ücretlerinin fiyatları yer yer değişse de senelik ciddi paralar ödeniyor. Devlet okullarına güvenmeyen ve durumu biraz iyi olanlar, özel okullardan yana kullanıyor tercihini. Gördüğüm o ki sadece bu durumdan dolayı ; en iyi şekilde yetiştirmek , okutmak düşüncesi çocuk yapmayı masraflı, maddi kaygının yüksek olduğu bir mesele durumuna getiriyor. Öğrencilerimin çoğu tek çocuk. Hal böyleyken o tek çocuk, anne babaların tüm olanaklarını, bildiklerini, gördüklerini, göreceklerini hayallerini seferber ederek ortaya çıkaracağı yegane eseri oluyor. Büyütürken ince eleyip sık dokuyacağım, kılı kırk yaracağım derken bir öğretmen gözüyle dışarıdan bakıldığında hiç de sağlıklı olmayan durumlara tanık oluyoruz. Bir kere okulun müşterisi durumundaki veli; yönetim tarafından baş üstünde taşınması gereken, göklere çıkarılan, önünde saygıyla ceket iliklenen, bir dediği iki edilmeyen nimet durumuna düşüyor. Bu nedenle egosu yükseltilen özel okul velisi, aşırı ilginin sonucunda eğitimi en iyi bilen kendisiymiş gibi, sınıfta çocukların oturduğu yerin değişmesine, kavga eden çocuklara karışmaya, sınıf içini hatta öğretmeni bile yönetmeye hakkı olduğunu düşünüyor. Ödediği ücretin karşılığı olarak, okulu ve öğretmeni yönlendirme hakkını kendinde bulabiliyor. Mesleğinde yeni olan öğretmenler veliye bu fırsatı verdiğinde ; yönetim, öğretmen tarafında yer almadığında, eğitim içinden çıkılmaz bir duruma geliyor. Eğitimine güvenmeyen okul, eğitimciliğine güvenmeyen öğretmen, “ Burada durmalısınız, eğitim benim alanım.” diyemediğinde orada ne eğitim gerçekleşiyor, ne de öğretmen onuru kalıyor.
Genelde veli olarak muhatabımız anneler. Baba, çoğu zaman para kazanan gerisiyle fazlaca ilgilenmeyen , okul sorumluluğunu eşi çalışmıyorsa ona vererek geri planda kalmayı tercih eden ikinci muhatap durumunda.
Sorumluluğu üstlenen kadın velilerin çoğu tek çocuğunu okula bıraktıktan ya da servisle gönderdikten sonra eğer hayatını dolduracak, kişiliğine değer katacak, kendini geliştirecek anlamlı uğraşları yoksa sosyal medyada kurdukları grupta okulla, öğretmenlerle ilgili dedikodu ortamında kendilerince sorun gördükleri ama incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler üzerinden ego tatminine devam ediyorlar. Gelip dürüstçe bizimle konuşsalar – ki çoğu bu cesareti kendinde bulamıyor- bu kadar kendilerini ve bizi yormalarına gerek kalmayacak. Bu tarz velilere çocuğunuz kitap okumuyor deyince ama biz akşamları okuma saati yapıyoruz diye cevap verdiklerinde siz gerçeği çocuktan, çoktan öğrenmiş oluyorsunuz. “Öğretmenim babam akşamları koltuğa uzanıp televizyon izliyor , annem hep telefona bakıyor sonra da bana ders çalış, kitap oku diye baskı yapıyorlar.” Ya da anne babalarının geç saatlere kadar çalıştığını, onlarla vakit geçiremediklerini söylüyorlar. Anne baba ayrıysa daha farklı sorunlarla karşılaşıyoruz ki çocuğun olumsuz davranışlarının altından sadece ailede yaşadıkları çıkıyor.
Bu arada gerçekten emeğiyle bir işte çalışıp çocuğunu okutan, evinde kendince uğraşları olan, saygılı , okuyan, kendini geliştirmiş, sağduyulu, duyarlı, çocuğuna tapmadan, ilgiyi abartmadan , eksik etmeden, doğrulara vakıf velilerimiz de var ki onları tenzih ediyor ayrıca tebrik ediyorum.
Veliler kendi aralarında yarıştığı gibi çocuklarını da bu yarışa dahil etmeyi pek severler. Biz çocuklar arasında notu düşük olanlar üzülmesin, yüksek alanlar diğerlerini kıskandırmaya , ezmeye çalışmasın diye kağıtları dağıtarak birbirlerine göstermeden yazılı sonuçlarına baktırırız , anneler şu kahrolası WhatsApp grubundan çocukların notlarını paylaşarak en yüksek kim almış, çocuğu kaçıncı olmuş , en tembel kimin çocuğu öğrenmeye çalışır. Bunu duyduğumda çocuklara, notunuzu söylemeyin e-okula yazınca bakarlar. Ve anne babalarınıza söyleyin sizi sayılarla değerlendirmesinler. Çünkü benim için önemli olan sizin süreç içinde verdiğiniz emek, güzel davranışlarınız, ahlakınız, vicdanlı oluşunuz demiştim.
Sınav sonuçları açıklandığında doksan beş, doksan sekiz aldığı halde ağlayan öğrenciler aynen şunu söylüyordu. “Şimdi ben anneme ne diyeceğim, neden yüz almadın diye kızacak bana, bağıracak, daha çok baskı yapacak. ” Bu neyin yarışı anlayamıyorum. Çocuklarının psikolojisini erken yaşta bozduklarını anladıklarında çok geç oluyor ve çoğu zaman tedavi edilmesi gereken aşırı hırslı veliler olduğunu düşünüyorum. Veliyi bu konuda uyardığımızda “Sizin için önemli olmayabilir ama sınav gerçeği var. Bu şekilde nasıl iyi bir okul kazanacak?” diye savunmaya geçiyorlar. O şekilde iyi bir okul kazansa da çocukluğunu heba ettiğin evladın, ömrü boyunca mutlu olamayacak.
Aynı anda hem spora hem müziğe hem tiyatroya gönderdiğin, derslerle sıkıştırdığın, dinlenmesine, canının sıkılmasına, uyumasına, oynamasına fırsat vermediğin çocuğun, telafisi imkansız günlerini bitirdiğinde ruhsal olarak temelsiz bina gibi en küçük sarsıntıda devrilecek.
Okuldan eve evden AVM’ye oradan kurslara koşturulan çocuklar cam fanusun içinde yetişen bitki gibi hayatın zorluklarını bilmeden kırılgan, sorun çözemeyen, en kolay işlerde bile yeterliliği düşük, özgüvensiz bireylere dönüşüyor.
Gün boyu sırada oturmaya, bilgi öğrenmeye, duvarlara mahkum edilen çocuklar özgürlük istiyor en çok. Anılarınızı yazın dediğimde yaz tatillerini, doğada yaşadıklarını, köylerini, kediyi, köpeği, kuşları, ağaçları, denizi anlatıyorlar. Dışarıyla temas etmesine, üşümesine, ıslanmasına, pislenmesine, ağaca çıkmasına, koşmasına, hayata dokunmasına izin verin lütfen. Servisten inip okul kapısına kadar çocuğum neden ıslandı diye sorun ediyorsunuz? Rahatınızı bozar, sizden ilgi ister, oyun oynamak ister diye korkunuzdan, eline tablet, telefon vererek bir kenara ittiğiniz çocukla aranıza uçurumlar örerken biz onların dünyasını keşfetmek, onlarla tek tek ilgilenmek için kafamızı yastığa koyduğumuzda bile düşünmeye devam ediyoruz. Her olumsuzluğa rağmen onların sevgisinde buluyoruz fedakarlığın gücünü.
Gelelim diğer bir konuya. Sınırsız para harcanan, her istediği alınan, okula en pahalı telefonlarla gelen öğrencileri nasıl doyumsuz yaptığınızı bile bile alıyorsunuz. Oysa biz onlara, başarılı olduklarında gözlerine bakarak içten bir aferin dediğimiz de inanın daha fazla mutlu oluyorlar. Gelişim bir bütündür. Zihnen, bedenen ve ruhen . Biri eksik kaldığında üstüne ne koyarsanız yıkılıyor, sağlam durmuyor. Ve sürekli çocuğun notunu sormak yerine bir kere de benim çocuğum arkadaşlarıyla yemeğini paylaşıyor mu, arkadaşına yardımcı oluyor mu , size saygısızlık yapıyor mu, mutlu mu, yaşadığı yeri temiz tutuyor mu, ayrımcılık yapıyor mu başka bir çocuğu öteliyor mu diye sorun. Emin olun bunları sormaya başladığınızda daha sağlıklı, ahlaklı, vicdanlı nesiller yetiştireceğiz.
Bir Özel Okul Öğretmeni
Dünyalılar