İhtiyacımız olmayan ürünleri almak isteyelim diye çok yoğun bir reklam bombardımanına tutulmuş durumdayız. Televizyon, internet, ilan panoları, gazeteler aracılığıyla bize ulaşmanın yolunu bir şekilde mutlaka buluyorlar. Biz fark etmesek bile bunlar bilinçaltımıza işliyor; bu kitlesel hipnozun asıl hedefiyse yılda ortalama 20.000 reklam seyreden çocuklardır.
Reklamlar başladığında çocukların nasıl da televizyona kilitlendiklerine hepimiz tanık olmuşuzdur. Çünkü reklamların içerdiği kurgu, renk, müzik gibi estetik bileşenleri daha eğlenceli bulurlar. Çocuklar reklamlardaki ayrıntılara büyüklerden daha çok dikkat eder. On aylık bebeklerin bile reklamlardan etkilendiği kanıtlanmıştır. Çocukların geleceğe dönük tüketim kalıpları, marka bağımlılığı, satın alma modelleri çok erken yaşta belirlenmektedir. Tüketimin gerekli bir eylem olduğu, geleceğin bireylerinin beyinlerine kazınmaktadır.
Türkiye’de gıda reklamları ağırlıkta ve bunların duygusal etkisi, çocukların reklamlara güven duymaları üzerine kurulu. Çocukları kolay yenen tatlılara, çikolatalara, hazır yiyeceklere, boyalı içeceklere, hamburger tarzı beslenmeye yöneltiyorlar. Çocuklar televizyonda gördükleri her ürünü istiyor ve ailelerini de bu ürünü almaya zorluyorlar. Hatta okuma yazma bilmedikleri halde çocukların % 60’ı bir meyve suyunu, markasını söyleyerek ısrarla isteyebiliyor. Çocuklar reklamları bir kez görseler bile içeriğini hatırlayabildikleri için herhangi bir ürünü tercih etmeye kolayca yönlendirilebilirler. Tekrarlanan reklamlar da çocuğun ürünle ilgili isteğini arttırıp güçlendirir. Zaten reklamcıların temel amacı da çocukları, ailelerini o ürünü almaya zorlayacak kadar isteklendirmektir.
Çocukların kendilerini özdeşleştirmek istediği süper kahramanları, dizi film karakterlerini kullanılarak yapılan reklamlar çocukları daha çok yönlendirir. Yapılan araştırmalara göre her beş anneden üçü çocuklarının isteğini karşılamak amacıyla güvendikleri markalardan vazgeçmek zorunda kalıyor.
Çocuklara öğrenmek, doğaya saygılı olmak, başkalarına yardım etmek, erdemli olmak gibi insani boyuttaki pek çok değer yargısının yerine, salt tüketerek mutlu olunabileceği düşüncesi aşılanıyor. Yapılan araştırmalar reklamlarda söylenenlerin yüzde yüz doğru olduğunu düşünen çocukların sayısının oldukça fazla olduğunu gösteriyor. Neyin gerçekten ihtiyaç neyin dayatma olduğu anlaşılamıyor; günde yüzlerce kez izlenen reklamlar doğruları yanlış, öncelikleri önemsiz hale getirebilmektedir.
Çocukları televizyon izlerken yalnız ve savunmasız bırakmamak, mümkün olduğunca onlarla birlikte televizyon izlemek, reklamlar hakkında konuşmak, açıklamalar yapmak, görüş ve düşüncelerinizi paylaşmak gerekir. Çocuklar ebeveynlerinin sessiz kalmasını, reklamların içeriğinin ebeveynleri tarafından onaylandığı şeklinde algılar. Bu yüzden ebeveynlerin çocuklarını reklamları nasıl algılayacakları konusunda etkin biçimde yönlendirmesi gerekir. Reklamların çocuklarınız üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirgemek için reklamlar üzerine şöyle konuşmalar yapabilirsiniz: “Bu çikolatanın sana gerçekten güç vereceğini nereden anlıyorsun? Sence bu reklamı yapan kişiler senin ne düşünmeni istiyorlar?” Ebeveyn ve eğitmenlerin farkındalık yaratan, sorgulama becerisini geliştiren bu tür yaklaşımları, çocukların doğru davranış alışkanlıklarını kazanmasını ve gerçekle uyumlu algılar geliştirip sağlıklı bilinç düzeyine ulaşmasını sağlar.
http://www.kuraldisidergi.com