Müzikli protesto geleneğini halk ozanlarından günümüze taşıyan güçlü isimlerdendi Ruhi Su . Yaşasaydı, 103 yaşında olacaktı.
Mehmet Ruhi Su, 1912 yılında Van’da doğdu. Memur olarak çalışan babasının tayini ve ataması vesilesiyle Van’a yerleşti ve çocukluğunun büyük bir bölümünü burada geçirdi. Genç yaşlarda babasını ve kısa zaman sonra da annesini kaybetti. Ermeni olduğu ve ailesini 1915 kırımında yitirdiği rivayet edilir.
Oğlu Ilgın Ruhi Su, “Babamın 1912’de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek” demiştir. Çocukluğunun geri kalan ve gençlik yıllarını yanlarına verildiği yoksul bir aile ve daha sonra da öksüzler yurdunda geçirdi. Bir ara İstanbul’da askeri okullarda okudu, ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. Adana Öğretmen Okulu’nda okurken, Ankara’ya Müzik Öğretmen Okulu’na (Musiki Muallim Mektebi) girmeyi başardı.1942`de Ankara Devlet Konservatuarını`nın Şan bölümünü bitirdi. Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu`nda sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’na seçildi, konservetuarın opera bölümünde de okudu ve daha sonra da Devlet Operası’nda çalıştı. Devlet Operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne, Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca, Yarasa, Aşk iksiri, Rigoletto, Figaro’nun Düğünü, Maskeli Balo ve Konsolos gibi operalarda rol aldı. Türk Opera Sanatı’nın temelinde Ruhi Su’nun da katkısı büyüktür.
Ankara Radyosu`nda onbeş günde bir yayınlanan türkü programları düzenledi; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi`nde büyük bir koro oluşturdu. Aldığı klasik batı müziği eğitimi , ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum ve icrasına yaklaşımının kurumsal temelini oluşturdu.
Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1952-1957 yılları arasında 1951 TKP tevkifatı dolayısı ile hapis yattı. 1960’ta İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu’nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip, arşivleme görevini üstlendi. Bu arada radyoda da ‘Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor’ anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı. Bu programlardan birinde söylediği “Serdari Halimiz Böyle N’olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak” türküsü nedeniyle radyodaki işine son verildi.
Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip, yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975’te Dostlar Korosu’nu kurdu. 1978’den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu. Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
1978 yılında romatizma şikayeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrendi. Askeri yönetimin uzun süreli direnişinin ardından bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarıldı. Almanya’ya gittiğinde Dr. Seyfi Önder tarafından yapılan tedavi sonuç vermedi. 1983 senesinde bacaklarında aşırı his kaybı olduğu için hastaneye yatırıldı.17 Eylül 1985 tarihinde eşi Sıdıka Su’ya vasiyetnamesini yazdırdı.20 Eylül 1985 günü derin bir sinir krizi geçirdi. Akşam saatlerine doğru sinir krizi beyin kanamasına dönüştü. Dört saatlik uzun bir uğraşıya rağmen akşam saat 21.09’da hayatını kaybetti. Ölümünden 22 gün sonra cenazesi İstanbul’a götürüldü. Ruhi Su’nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu.
Kendisi Alevi Deyişlerini okumuş, Pir Sutan’ın, Hatayi’nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumlamıştır. Nazım Hikmet’in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1957’de hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.
Ruhi Su’nun sesini korumadaki hassasiyeti hakkında pek çok anlatı vardır. Bunlara göre Ruhi Su, sesine zarar vermemek için kuruyemiş ve çamaşır suyundan uzak dururmuş. Sorulduğunda, sesini korumadaki bu hassasiyetinin sanata ve dinleyenlere saygısından kaynaklandığını ifade edermiş.
Ruhi Su, ölümüne kadar 16 tane 45’lik plak, 11 uzunçalar çıkardı. Ölümünden sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su ve oğlu Ilgın Su özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. Vakfın merkezi Beyoğlu, İstanbul’dadır.
Sanatçı hakkında Ajans21 tarafından, Ezgili Yurek: Ruhi Su 1995 (24 dk) adında bir belgesel hazırlanmıştır. Bu belgesel Ruhi SU hakkında hazırlanan ilk belgeseldir. Bunun dışında Avusturya Belgeseli ve Ruhi Su Belgeseli (Hilmi Etikan) adlarında iki belgesel film de Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla gösterilmektedir.
“Ruhi Su’ya göre, halk türküleri melodi ve şiir bakımından tam kıvamını bulmuş sanat eserleridir, ses ve okunuş bakımından pürüzlerinden ayıklanınca, klasik denecek kadar sağlam ve belirli bir ses mimarisine erişmiş şaheserlerdir.” Abidin Dino / Yaprak Dergisi, 15 Mart 1950
“Kısa boylu, tıknaz, kabarık saçlı bir adamdır Ruhi Su. Onu bağlaması ile gözleri kapalı türkü söylerken dinlediğim zaman, balçıktan bir adam, Anadolu toprağına karışmış bir varlık görür gibi oldum… Konserde yanımda oturan bir dileyici ne dedi biliyor musunuz? “Anadolu ölmez bir Varlık ve Ruhi Su onun bekçisidir.” dedi. Ben de öyle düşünüyorum.” Azra Erhat / Yeni İstanbul, 10 Nisan 1951
“Kafam uğulduyor. Utancımdan elimi yüzüme kapıyorum. Ruhi Su, elinde sazı ile gelip oturuyor mikrofonun önüne. Çalıyor, söylüyor. Bir ses, bir yiğit ses ki, süslü püslü salona sığmıyor. Buralık değil bu ses. Söyleyen Ruhi Su değil. Onun ağzında bütün bir yurt dile gelmiş.” Aziz Nesin / Akşam, 18 Ocak 1960
” “Kan ağlayan ağıtlar, yiğitçe baş kaldıran koçaklamalar, derin bir insancalık yüklü nefesler; sırıtkan, yayvan ağızlarda eğlencelik, göstermelik haline gelmişlerdir… Bu yozlaştırmaya “yeter” diyor gibidir, Ruhi Su’nun yanıklığı, uyanıklığa çeviren gürbüz sesi. Saza bile başını eğmeden, göğsünü gere gere türkü söyleyişi. ” Sabahattin Eyüboğlu.
“Ben Türkçe bilmiyorum, ama Ruhi’nin türkülerini, müziğini anlıyorum. Ruhi’nin muazzam bir sesi var; müthiş bir nefesi var. Bu öyle bir şey ki, sanatçının sözlerini anlamadan, ne söylediğini, ne duyduğunu anlıyorsunuz. Çok sıcak şeyler söylüyor: Dünyanın her yerinde anlaşılacak şeyler söylüyor.” Francis Babey / Cumhuriyet, 20 Şubat 1971 (Kamerun’lu müzikolog, kompozitör, gitarist, romancı ve şair)
Ruhi Su Dedi Ki..
Ruhi Su; 1942 ile 1945 yılları arasında, öğretmeni Markowich’in önerisi ve beğenisi ile 15 günde bir türküler söyler. O’nun sesinden söylenen türküler, kiminin aklını başından alır, kiminin de aklını başına devşirir. Ama birileri rahatsızdır. “Alevi türküleri söylüyor. Komünizm propagandası yapıyor” derler. “Sesinizi burada harcamayalım” dediler kendisine ve radyo yaşamı da bitti. Şimdi o günlere gidelim. Ruhi Su 32 yaşında genç bir sanatçı. Radyo dergisinde bakın ne diyor:
“Çocukluğumdan beri bu türkülerin etkisi altındayım. Adana’nın işgali sırasında dağ köylerine kaçmıştık. İki yıl, böyle köy köy dolaşarak geçen yaşamım boyunca halk türküleri benliğimin hamuruna katıldı”.
“Öyle saz çalan köylüler var ki, görseniz; (meğer biz, Batı müziğine köyde yaklaşmışız) demekten kendinizi alamazsınız.”
“Türkülerimiz; insanı anlatabilmek ve çok yönlü olarak anlatabilmek bakımından ileri ve devrimci bir nitelik taşıyor.”
“Biricik merakım; bu batı tekniğinden yararlanarak bizim ses müziğimizin söyleniş tekniğini bulmaktır”
“Halk müziğimiz; bizi batı müziğine götürmek yolunda en faydalı olanıdır. Batı müziğini seven ve bizim müziğimizi yapmak isteyen her insan gibi ben de, bu kaynağın başına geldim ve kendi hisseme düşen taraftan içiyorum. Bu öyle bir içki ki, içtikçe insanın aklını başına getiriyor.”
“Şarkı söylemeyi meslek olarak seçen bir insan için, bu –en azından- bir klasik eğitim, bir ses eğitimi, bir müzik eğitimi, sözün kuralarına göre bir şarkı söyleme eğitimi ve sonsuz bir insan sevgisi demektir. Türkü söyleyen bir sanatçı ise, bunlarla beraber halkını ve bu türküleri meydana getiren koşulları iyi bilmeli. Bunların olmadığı yerde, iş herkesin kolayca yapabileceği bir klişe icraya yönelir ki, bizim memleketimizde genellikle şarkı söyleme sanatı böyle olagelmiştir. Bazılarının “halk gibi söyleyiş” dediği de budur.”
“Halktan kopuk hiçbir işten, hiçbir insandan hayır gelmez”
“Bizim geleneğimizdeki halk türkülerinde, türkü söyleyenlerin seslerindeki kimi süslemeler, işlemeler; sesler arasında var olan basamakları bilinçli olarak bilip geçememekten doğmadır, basamaklar arasını bir yoklamadır. Bunlar müzik için gerekli şeyler değildir. Bu basamakları rahatlıkla geçebilme tekniğine sahip olan kimse, o oyunları gereksemez. Doğrudan müziğin kendisini yapar. Bir sesten ötekine doğrudan geçebilir. İşte anlattığım bu yoklama, zamanla bir söyleyiş tekniği imiş gibi ortaya çıkar. Oysa gerçekte bu bir teknik değildir. klişe söyleyiştir. Bunun ulusallıkla bir ilintisi yoktur”.
“Bir şeyler de getirmeli bir söyleyiş. Bir şey getirmiyor, ileriye doğru bir şey değiştirmiyorsa, yaşıyor sayılmaz bir sanat… Yaptığımız iş, hem halkın özlemlerini gerçekleştirmeli, hem de halkın özlemlerini geliştirmeli.”
Kaynak : Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi