O, kendine nesnel bakmayı bildiği gibi, kendi için yazılan şiirlere de nesnel bakabilmiş, asla dizelere kendini kaptırıp, kibre ve gurura kapılmamış sıra dışı bir kadın, iyi bir öykücü, İkinci Yeni Şiiri’nin tek dize yazmadan içinden geçmiş olmazsa olmaz bir ismiydi.
Dost kaldığı, aşık olduğu, evlendiği şairlerin onu her an ellerinden kaçıracakmış gibi bir kaygıyla sevmeleri boşuna değildi elbet. O, sahip olunamayan kadınlardandı!
Sevgiden yoruldukça, yeni sevdalara açılan kocaman bir yüreği vardı o ufacık kadının. Güvenli bir kıyı yerine, açık denizleri tercih ederken, hayatın ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını düşünüyordu hep.
Edebiyata düşkün bir ailenin kızıydı Tomris. Babasının bir şiir kitabı, annesinin çevirileri vardı. Arnavutköy Kız Kolejinde okurken karar verdi öykü yazmaya. Gazetecilik Enstitüsünü bitirdikten sonra çeviri yapmaya başladı. Zira öykü yazmadan önce Türkçenin kıvraklığını, esnekliğini denemek istiyordu. Varlık Dergisinde çıkan Tagore’den “Şeker Bebek” edebiyat dünyasında ilk imzasıydı.
O sıralarda gazeteci şair Ülkü Tamer’le evliydi Tomris. Aşkları kolej yıllarına dayanıyordu. Ama kızları Ekin’in birkaç aylıkken bir kaza sonucu boğulması ayrılıklarının başlangıcına milat olmuştu.
Bu dönemde bir başka şair girdi hayatına. Bambaşka bir aşktı bu! İkisi de eşlerinden birbirleri için boşandı. Türk Edebiyatının en ses getiren aşklarından biriydi onlarınki. Ve de en verimlisi. Cemal Süreya en güzel aşk şiirlerini onun için yazdı:
”Ay ışığında oturduk/ Bileğinden öptüm seni / Sonra ayakta öptüm / Dudağından öptüm seni / Kapı aralığında öptüm / Soluğundan öptüm seni / Bahçede çocuklar vardı / Çocuğundan öptüm seni /Evime götürdüm yatağımda / Kasığından öptüm seni / (..)
Üç yıl sürdü aşkları. Ama dostlukları hep baki kaldı. Her ikisi de yaşadıklarını asla anlatmadı. Yaşanmış ve bitmiş bir aşka saygı duyulurdu ancak.
Onun yaşamındaki en uzun soluklu aşk Turgut Uyar oldu. Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereyken tanışmıştı onunla. Uzun süre şiir ve edebiyat ağırlıklı mektuplaştılar. Turgut Uyar eşinden boşanmış ve yedi yıldır şiire elini sürmemişti. Tomris onu yeniden şiire döndürdü. “Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur” dizesi Turgut Uyar şiirinin adeta amentüsü olarak akıllarda kaldı.
Ve Edip Cansever… “Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki” diyordu. Ve her doğum gününde yeni bir şiir yazıyordu ona. Tomris’in ona bir dost ve değerli bir şair gözüyle baktığı bilinir. Ama Cansever için bunu söylemek pek mümkün olmasa gerek: “Tomris rakıyı çok severdi/ Bense onu…”
Evet, o rakıyı çok severdi… Sağlıklı yaşamak diye bir derdi yoktu Tomris’in. “İnsan hayatının üzerine titreyerek korunacak bir şey olduğuna inanmıyorum” diyordu. Ve dilediği gibi yaşadı…Tek isteği başkalarının tahmin ettiği şekilde ölmemekti, toplumun haklı çıkmasını istemiyordu. Ama olmadı…
Altmış iki yaşında, kemoterapi seanslarında her gün biraz daha eksilerek ama hep Tomris kalarak yaşama veda etti.
Bir başka sefere öyküleri hakkında yazmak üzere…