İnsanlara anlam yüklüyoruz, daha doğrusu yüklemek zorunda hissediyoruz kendimizi anlam oluşturmak için bir nokta kadar küçücük hayatlarımızda. Yoksa hayatlarımız tamamen anlamsız ve içi boş oluyor. Ama insanların çoğu onlara yüklediğimiz anlamı taşımaktan acizler; içleri boş, sahte, çıkarcı, iki yüzlü, taklitçi ve içten pazarlıklılar. Kendini feda etmiş gibi yaparak çıkarını koruyor, inanmış gibi yapıyor bunun için. Cambaz gibiler, senin dediğin gibi.
Sevgili Uzaklar,
Şöyle bir düşündüm de, yıldız tozu olarak geldik, yine yıldız tozu olarak karışacağız sonsuzluğa. Kısacık hayatımızı bir gün tamamlayarak, yeniden yıldız tozuna dönüşeceğiz. Doğadan geldik, doğaya döneceğiz. Sonsuzluğa karışıp, bir yıldız tozu olarak onunla bütünleşmek çok hoş bir düşünce.
Belki de seninle ben birer toz olarak sonsuzluğun aynı noktasında yine buluşuruz kim bilir… Her şey olasılıklar üzerine kurulu değil mi hayatın içinde; yaşamamız bir olasılıktı, seninle karşılaşmamız da öyle.
Belki yıldız tozu olarak, birbirimize karışıp denizin üzerinden hırçın bir rüzgârla uzaklara doğru gider kayboluruz, kim bilir… Belki de bir martı kanadına sığınırız birlikte.
***
Geceye seriyorum kilimimi; kilimin üzerinde bir dilim ekmek gibi kitaplarım, kalemim ve düşlerim… Sanki uçan bir kilim gibi, sihirli geceye serdiğim kilim. Binbir Gece Masalları’ndan çıkıp gelmiş gibi. Ve sen varsın kilimin üzerinde, birlikte sonsuz masalların yıldızlı gecelerine yolculuklar yapıyoruz. Bir yıldızdan diğerine uçuyor; kayan yıldızlara ulaşmaya, onları yakalamaya çalışıyoruz.
Geceyi hissediyoruz açık damarlarımızda. Bol yıldızlı ve dolunayın bir tepsi gibi apaydınlık olduğu o gecelerden birisi bu.
Gece derindir, serindir ve özgürlüktür.
***
İnsanlara anlam yüklüyoruz, daha doğrusu yüklemek zorunda hissediyoruz kendimizi anlam oluşturmak için bir nokta kadar küçücük hayatlarımızda. Yoksa hayatlarımız tamamen anlamsız ve içi boş oluyor. Ama insanların çoğu onlara yüklediğimiz anlamı taşımaktan acizler; içleri boş, sahte, çıkarcı, iki yüzlü, taklitçi ve içten pazarlıklılar. Kendini feda etmiş gibi yaparak çıkarını koruyor, inanmış gibi yapıyor bunun için. Cambaz gibiler, senin dediğin gibi. Hatta bir sırat köprüsü varsa, oradan da cambaz gibi ne yapıp edip geçeceklerinden kuşkum yok. Yavşaklaşmış, bozulmuş, her kalıba giriyor çağımız insanı, ‘sıvılaşma’ diyorum ben buna. Bir sıvı gibi, her kabın şeklini kolaylıkla alabiliyor çağımız insanı.
İnsan artık postmodern çağda SIVILAŞMIŞTIR.
Ama yine de buna rağmen, hayat bir nefes kadar güzel bazen. Yıldız tozu olduğunu bilmek de öyle. Karışıp gitmek istiyorum bir yıldız tozu olarak, uçsuz bucaksız galaksilere… Seninle karşılaşma olasılığı da, beni heyecanlandırıyor.
Gözlerine bakarsan anlarsın, tilki gibiler; gözleri bir an yerinde durmuyor, oynuyorlar, samimiyetsiz bakışlardan sahtekârlık akıyor. Sonuç olarak ikili ilişkilerimizi yürütmek, çok zor günümüzde.
“Kalabalık nereye gidiyorsa, sen aksi yöne git!” der Bukowski. Yüzde 99 doğrudur bu söz. İnsan bozulmuş, çürümüştür çağımızda. Kapitalizmin ve “postmodern” çağın bir sonucudur bu.
Ama uzun yıllardır beklentim yok tek tek insanlardan. Beklenti olmayınca, hayal kırıklığı da olmuyor.
Kendi gölgesinde bir insan olmak en güzeli. Başkasının gölgesine sığınmak değil.
***
Ölüyü gömmek kolay da, yaşayan ölüleri gömmek asıl zor olan.
Ölüyü gömmek kolay da, yaşayan ölüleri gömmek asıl zor olan. Çünkü yaşayan ölüler yalnızca kendileri çürümekle kalmıyor, dokundukları her insanı da çürütüyorlar. Ve sokağa şöyle bir çıkıp dolaştığımızda anlıyoruz ki, her yer yaşayan ölülerle dolu. Belki biz de farkında değiliz, ama onlardan biriyiz… Kim bilir…
Yaşayan ölü olmamak için, her gün hayatın içinde yeniden doğmak gerekiyor. Yeniden doğmak demek, bireyin her gün kendisini yeniden doğurması, oluşturması demektir. Yeniden sorgulaması, analiz etmesi ve bilgisini gözden geçirip yenilemesi. İşte o koşulda, yaşayan ölülerden birisi olmaktan kurtarırız kendimizi.
***
Sevgili Uzaklar,
Binlerce sperm arasından yarışı kazanıp ölüme doğmuşuz ama, sana da dediğim gibi keşke yarışı kaybetseydik. Belki de kaybettik, bunun için doğduk. Ve onlar doğmadıkları için kazandılar. Kim bilir… Diğerleri şanslıydı belki de var olduğunu, var olma olasığılını bilmeden yokluğun içinde sonsuzlukta, kendine gömülen varlıklar. Belki de bunu bildiğimiz için ağlıyoruz doğunca.
Ama yine de buna rağmen, hayat bir nefes kadar güzel bazen. Yıldız tozu olduğunu bilmek de öyle. Karışıp gitmek istiyorum bir yıldız tozu olarak, uçsuz bucaksız galaksilere… Seninle karşılaşma olasılığı da, beni heyecanlandırıyor.
Sevgiyle kal!
Erol Anar
Kasım 2017
Santa Catarina