“Herkesin beğenisi kendine göre”
Tarkovsky’nin “İvan’ın Çocukluğu” filminde, İvan annesiyle birlikte bir kuyudan aşağıya bakmaktadır.
İvan elindeki bir kuş tüyünü bırakarak, annesine sorar:
“Kuyu derin mi?”
Tüy, yavaş bir salınımla kuyunun dibine doğru düşerken anne yanıtlar:
“Evet yavrum”
Anne konuşmayı sürdürür:
“Biliyor musun yıldızlar, sürekli olarak derin bir kuyuda da görünürler”
İvan: bütün yıldızlar mı?
Anne: Tabi ya!..
Kadraj bu kez yukardan aşağıyadır, kuyunun dibindeki suda anne ile oğlunun yansıması görülür.
Evet, hayat kuyudan yukarı doğru bir bakış ve kuyuya yukarıdan bir bakışla orantılıdır. İnsan olarak hayatımızın bir nedeni de budur. Hayat kimini yüklenir, kimine biner. Yol varsa yolculuk da vardır; hangi insan ömrü bu diyalektikten dem almadı ki?
Sanat da böyle bir diyalektikte ürer. Varoluşumuzu sanatla olurlamak meşakkatli bir süreçtir ama değerlidir. Gerçek yeteneğin dipte olması, akabinde yukarıdan bir bakışla yansımanın doğrulanması… İvan’ın kuyuya bakarken annesine sevinçle dönerek: “Ne de güzel parlıyorlar ama, değil mi anne?” demesi gibi.
Söz konusu sanat olunca “Herkesin beğenisi kendine göre” diyebilir miyiz sorusu çıkıyor karşımıza. Beğeni yargısı, önce sanatçının kendisine dayanan bir kavramdır, ancak herkes için geçerlilik talep etmek zorundadır. Kendimizi aynaya tuttuğumuzda ayna yalan söyler ama eseri gerçeklik boyutunda yansıtır. Güzel ya da çirkin hakkında ortak bir anlayış elde edebilmek için “özgür ve doğal” bir insanlık koşulunu gereksinir. Buyrultularla ve ideolojik eğitimle işlevli bir güzellik onaması yerine, yapılan işin içinde saklı olan “özgür ve doğal” tinsellikle uyumlu bir beğeni (İntelligible: Anlaşılır, anlaşılabilir; İdrak edilebilen-Kant) temeldir.
Kaç günlerdir “Bir başkadır” adlı dizi “tartıştırılıyor” kamuoyunda. ‘Kodlanmış’ bir beğeni aşılayan, inceden inceye egemen kültür empoze eden bir tartışma!.. Bu bağlamda söyleme ihtiyacı hissettim bu lafları.
Çoğu zaman TRT-2 kanalını izliyorum, kültür sanat-tarih ağırlıklı olduğu için. TRT-2 filmlerini kaçırmamaya çalışıyorum. Sanki demiyorum, sisteme muhalif/karşı zerre soluk aldırmayan, ideolojik işlevli bir kültür sanat -tarih ‘öğretmesiyle’ karşı karşıyayız. Dehânın ürünü olarak değil pespayeliğin birebir yansıtıldığı bir çaba. Devlet katında taktim edilen kültür sanat ödülleri somut bir örnek…
Adına ödül verilen ve ödül alan kişilere bir bakın…. Hepsi avam… Devletin localarında sergiledikleri ‘eser’ler ve şehrin meydanlarına diktikleri zanaat ucubeleri de cabası.
Bunlar hiç mi doğada yaşamamış diyesi geliyor insanın!..
Çünkü insan, beğeniyi güdüleyen ‘estetik’ duygusunu doğadan alır önce…
Osman Günay
Dünyalılar