Solukölçer ve Ocak Katırı
Zonguldak’ın ‘Amale Birliği Hastanesi’ni Zonguldak’ta yaşayıp ta bilmeyen yoktur. Uzun zaman önce adını değiştirdiler; Uzun Mehmet Göğüs Ve Meslek Hastalıkları Hastanesi oldu adı.
Emekli/malulen emekli madenciler hastalandıklarında çoğunluk bu hastaneye gider. Ailesi/çoluk çocuk dahi eski bir alışkanlık yine bu hastaneye giderler.
Dünkü gün, öksürük filan sanki üşütmüşüm gibi, ilde başka hastaneler hizmet vermesine rağmen bu hastaneye gideyim dedim bir emekli madenci olarak.
Madenciden en başta istenen tetkiklerden biridir, Pnömograf yani solukölçer, soluma sırasında göğsün genişlemesini ölçmeye yarayan, soluk alma ritmini ve yoğunluğunu ölçen bir aygıt.
19. Yüzyılın sonunda kullanıma sokulmuş bir sözcükmüş, bunu da C.G Jung’tan öğrendim bir kitabını okurken. Makinenin başına geçtiğinde, görevli memur tekniker ağzına kısa bir boru tutuşturur, kenarlardan hava almamak koşuluyla derin bir nefes alıp üflemenizi söyler.
Kendi kendime gülümsedim, Pnömograf aygıtının başına gelince.
Şimdiye değin tek hamlede bu ölçere üfleyen madenci görmedim. Defalarca tekrarlar üflemeyi. Arada bir Pnömograf aygıtının başında bulanan tekniker üfle, üfle,üfle, üfle üfle..” diye tazyik yapar madenciye.
Aklıma, maluliyet maaşını yükseltmek için ta köyden kalkıp bu hastaneye rapor almaya gelen Halil’in Lütfü amca geldi. Saatlerce üfleyememişti Halil amca bu Pnömograf aygıtına. Çünkü zor soluk alıp veriyordu. Tekniker çileden çıkmıştı.
Onu köy kahvesinde her gördüğümde, iç çekerek başlardı madenci hatıralarını anlatmaya. Göğsünü sık sık şişirir indirirdi. Yüzü kasılır, soğuk soğuk terlerdi. “Böyle işte.”der, bitirirdi konuşmasını. Rahatlardı konuşmayınca.
Madenlerde ocak katırlarına yıllarca seyislik yapmış Lütfi amca. “Benim ciğerim at /katır sidiğinden maluliyetlidir, kömür tozundan değil; asit dökülmüş gibi eridi bitti ciğerlerim,” derdi.
“Yahu, bu hayvanlar varya, insandan daha duyarlı.” Diye, tekrarlardı her konuşmasında. “…Gündüz vardiya bitiş düdüğü çalınca, bazıları desandreden yukarı öyle bir koşarak çıkardı ki…. desandre ucunda nokta gibi görünen o gün ışığına doğru öyle bir koşarak giderdi ki, bilemezsin.” derdi.
“Özgürlük istenci böyle bir şeydir ustam; böyle bir şeydir işte.”
Saygıyla ocak katırlarına, saygıyla Halil Amca’ya…
Osman Günay
www.dunyalilar.org