Kültür-Sanat

Tesadüfe inanır mısınız?

Yıllarca Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda çalan başarılı bir flüt sanatçısı Mihriban Aviral. Geçirdiği akciğer rahatsızlığı sonucunda müziğe veda etmek yerine Türkiye’nin ilk latin caz flütçüsü oldu. İlk albümünüyse Grammy Ödüllü flütçü Nestor Torres prodüktörlüğünde yayınladı.

Ankara Devlet Konservatuvarı’nda başlayan bir müzik yolculuğu, birincilikle kazanılan sınav sonucuyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na katılma hakkı, Avusturya, İtalya, Macaristan gibi ülkelerde uzun yıllar başarılarla sürdürülen akademik bir müzik kariyeri. Flütüyle büyük kitleleri kendine hayran bırakan Mihriban Aviral’den bahsediyorum. Aviral, müziğe okul yıllarında tahta flütle başladı ve annesi piyano çalması için diretse de o günden sonra tek arkadaşı flütü oldu. Konservatuvardaki ilk yıllarında tüm dünyanın çok iyi tanıdığı ünlü virtüöz, Sir James Galway’den esinlendi, bir gün Galway’in, kendi albümüne övgüler yağdıracağından habersizce…
Konservatuvar sonrası yurtdışında 
Aldığı ‘Master Class’, ‘Perfection’ ve ‘Konser Solistliği’ gibi akademik eğitimleriyle klasik müzik çalışmalarını bir üst basamağa taşıdı. Yirmibeş yıl boyunca ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda işini icra etti. İçinde uzun yıllar klasik müzik aşkını yaşatsa da tüm dünyada hızla yayılan akımdan etkilenerek gönlünü Latin caza kaptırdı. Bu alanda çalışmaya karar verdi ancak talihsiz bir durumla karşılaştı. Mihriban Aviral’la geçtiğimiz Kasım ayında çıkardığı “Mihriban Aviral Plays Latin Jazz” (My favorite songs from Nestor Torres) isimli albümünü konuşmak ve aslında tesadüf diye bir şeyin olmadığına insanı bir kez daha inandıran hikâyesini dinlemek için bir araya geldim. Aviral’in yaşadıklarına kader der misiniz bilemem ancak yadsınamayacak tek şey onun dünyaca ünlü müzisyenler tarafından ayakta alkışlanan müziği ve disiplini… Ve unutmadan hikâyenin esas kadını, tesadüfe hiç mi hiç inanmıyor.
O albüm beni hayata döndürdü
Dünyada Latin caz’ı orkestra eşliğinde flütle baştan sona solo icra eden çok az sanatçı var, ülkemizdeki tek isimse Mihriban Aviral’in ta kendisi. Sanatçı bu müziğe kapıldığı dönemde dünyada sayılı vaka olarak gösterilen bir akciğer rahatsızlığına yakalandı. Hastalığı bir şekilde atlatacak olsa bile flütten ayrılacak olması onu kahretti. “Annemi dinleyip piyano çalsaydım keşke” diye espriyle karışık anlatıyor o dönem hissettiklerini. Kariyerinin bittiğini düşündüğü o günlerdeyse Grammy ödüllü dünyaca ünlü Porto Rico’lu flüt sanatçısı Nestor Torres’le tanışma hikayesiniyse şöyle anlatıyor; “Hastanede sürekli Torres’in beni hayata döndüren canlı, hayat dolu müziğini dinledim. Daha sonra çok sevip etkilendiğim bu müziği ben de çalmaya karar verdim. İşte bu süreçte dinlediğim o CD’yi incelediğimde çok ilginç ve son derece etkileyici bir bilgiye ulaştım. Nestor Torres de yıllar önce ölümden döndüğü bir tekne kazası geçirdiğinde, o dönemki ruh halini yansıtan ve kendisine Grammy ödülü kazandıran eserlerini bestelemişti. Hastanedeyken beni hayata döndüren albümün Nestor için yeniden dünyaya gelmek anlamındaki bu albüm olduğunu fark etmekse beni inanılmaz etkiledi. ”
İstanbul’daki Latin rüyası
Aviral daha sonra Torres’e ulaştı, dünyaca ünlü sanatçı da Mihriban Aviral’i dinleyip tekniği, müzikalitesi, ses tonu ve yorumlarından çok etkilenmişti. Albüm yapması için sanatçıyı yüreklendirip, prodüktörlüğüde nü üstlenmeyi teklif etti. Aviral, son albümü için hastanedeyken dinlediği Torres albümünden dokuz parça seçti. Torres de Aviral’e hoş bir sürpriz yapıp kendisiyle düet yapmak için yeni bir parça besteledi. Albümün altıncı parçası olan bu beste, ‘Latin Dream in İstanbul’ (İstanbul’daki Latin rüyası) adeta iki sanatçının ortak kaderini simgeliyor. Aviral’in kesinlikle tesadüflerden oluşmayan bu hikâyesi bununla da son bulmuyor, konservatuvar yıllarında müziğinden etkilendiği Sir James Galway de Aviral’in albümünde yer almak üzere şu notu gönderiyor; “Çok beğenerek dinliyorum. Mihriban Aviral’in performansı, kıvrak tekniği, müzikalitesi ve özellikle ses tonuna bayıldım.”
25 yıl klasik müzik icra ettikten sonra Latin caz müziğine ‘gönlünü kaptıran’ sanatçı, bu durumun iki temel sebebe bağlanabileceğini anlatıyor; “İlki, her yerde caz ya da Latin caz müziği yapılıyor olmasına rağmen bunun akademik bir klasik müzik eğitimi ve köklü bir müzik geçmişi üzerine yapılmaması, ikincisiyse müziğin başından sonuna kadar icrasında ciddi teknik ve müzikal zorluklar bulunması…”
Alıntı: Gizem Coşkunarda – BirGün

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu