Ayna
İlerici yönünü, devrimci misyonunu 20. yüzyılın ortalarından itibaren tamamlayan kapitalizmin bugün artık iyice gericileşen burjuva ekonomisinin ve ahlâkının can çekişi gibi tiyatromuzda ondan ayrık değildir.
Teknolojinin dev potansiyeline rağmen milyonlarca insanın açlık sınırında yaşadığı, bu yoksulluk potansiyeline paralel eğitimsizliğin ve her türden gericiliğin tavan yaptığı, şair Ahmed Arif’in de “bir ayağımız uzayda, ham çarık kıl çorapta olsa da diğeri” dizesinde belirttiği gibi bir muazzam çelişkiyi mevcut toplumsal sistemin aşması pek muhtemel, pek kolay görünmemekte. Bununla birlikte, çağdaş kapitalizmin bir icadı olan emperyalizmin dünyayı savaş çölüne çevirmesi, yalnızca organik canlılığı değil bütün bir ekosistemi talan ederek sömürüye tâbii tutmasını, ulusal, küresel ve bireysel çıkarlar adına izlemekle yetinmek ya da çoğu zaman körüklemek de o pek alkışlanan şaşalı modern kültürün başka bir açmazı olarak karşımızda duruyor.
Böyle bir tabloda; tiyatrocu, mesleğinin tarihsel ilerici yönünün farkında mıdır? Tiyatro bu karakteristik özelliğini nasıl/hangi yönde kullanacaktır? Tiyatrocu hangi kuramsal ve pratik teatral yöntemi kullanarak içine doğduğu kültürün süreklileşen bunalımlarını, krizlerini aşacaktır? Her şeyden evvel o, ilerici bir dünya görüşüne sahip midir?
Tiyatronun antik Yunan’dan günümüze gelen biçim açısından duvarlı, öz açısından benzetmeci-özdeşçi yapısını aşabilir, özdeşleşme yerine yabancılaşmayı, özne karakter yerine nesne karakterini koyabilir, klâsik-dramatik tiyatro anlayışını devrimcileştirebilir, sahne ile salon arasındaki hiyerarşik duvarı yıkabilirsek ve seyirci ile oyuncuyu aynı etkinlik içinde buluşturur, seyirciyi -pasif bir tüketici- seyirci olmaktan çıkarıp etkinliğin, deneyin, gözlemin, oyunun bir parçası yapabilir, oyuncuyu ise profesyonelleşme mekaniğinden çıkarabilir ve de bunları epik-diyalektik yöntemle kaynaştırabilirsek yukarıda yönelttiğim sorulara bir nebze olsa cevap vermiş olmaz mıyız?
Seyirci-oyuncu ayrımının ortadan kalktığı bir tiyatro, kökeninden gelen demokratik biçimlere yeniden kavuşmuş olmaz mı?
Zafer Kılıç
Dünyalılar