Kültür-Sanat

Tony Gatlif ve Çingeneleri

Tony Gatlif’in, 1993 yapımı Latcho Drom adlı filmi, kendisi gibi çingenelerin yaşamlarını sinemanın sınırları ötesine taşıyor. Latcho Drom’un konusu farklı olmasına rağmen, diğer filmleriyle çok benzerlikler taşıyor. Zaten benim amacım da sizlerle filmin konusunu paylaşmaktan çok, her birisi bir hikaye konusu olacak filmin, filmlerinin temalarından söz etmek.

Tahmin edeceğiniz gibi, Gatlif’in filmlerinde müzik ve dans önemli bir yer tutar. Bu bakımdan ele avuca gelmez; en dramatik sahnede dahi dansın sürekliliğine tanık oluruz. Ana tema dans olunca, göç, ölüm, yaşam, düğün, aşk, kavga, sevinç….Kısaca hayatın kendisi dans halindedir hep…Ve bu soluksuz dansta ayrıntılarla verilir tüm yaşam. Aç, susuz, yersiz yurtsuz yol alırken bir konaklama anına hayatın tümünü sığdırırlar. Yaşamın hiç bir güzelliği, estetiği ertelenmez bu yolculuklarda. Kadınlar en güzel elbiseleriyle şehvetle raks ederken, sevgilileri en güzel şiirleri, şarkıları okuyarak bu güzelliğe övgüler düzer, tapınır.

Kadın bedeninin, cinselliğinin bastırılmadığını, dansla kendisini ifade ettiğine tanık oluruz. İnsana değin her çeşit arzuların sakınmadan, tüm doğallığıyla saçıldığı hayatlardır bunlar. Öyle doğal, öyle kendiliğindendir ki bu sahneler, hiç yadırgamayız, irkilmeyiz. Başka bir yerde görsek porno diyebileceğimiz sahneler, insana özgü ihtiraslı duygular, Gatlif’in usta kamerasıyla tüm ihtişamıyla, büyüleyici bir sadelik ve renklilikte göz önüne serilir.

Bu filmlerde, Çingene topluluğu kolektif ağlar, kolektif gülerler sanki! Çocuklar, yaşlılar, hayvanlar da dahil, her şey iç içedir. Dans, müzik, sevgi, ayrılık vb..Herkes içindir.

Kadınlar süslenirken, ellerine kına yakarken, öküzlerin boynuzları da aynı özenle kınalanır. Ayrıntı gibi görünen bu “küçük” şeylerin toplamıdır aslında filmin hikayesi. Romantizmi de oldukça iyi kullanır yönetmen. Hele bir ay ışığı sahnesi vardır ki!… Bir erkek, sevdiği kadına dünyanın tüm nimetlerini sunacağı vaadiyle bitirir şarkısını.

Jaques Brel kadar içli, romantiktir fakat, ayrılığı değil, kavuşmayı, yaşamın dansını çağırır. Başka bir ay sahnesi, İstanbul’da geçer. Ay’a bakmak bin liradır. Çulsuz bir çingene için bu paranın hiçbir rakamsal değeri yoktur. Tüm sermayesini AY için feda edebilir. Nitekim de öyle olur. Çünkü hiç bir şey ertelenmez, günlük hayatın her anı, duygusu, görüldüğü, hissedildiği anda yaşanır. Dışarıdan algılanageldiği gibi, hayatı umursamaz, siyasetten, toplumsal baskılardan da bir haber değildir çingeneler. Bizzat yaşadıkları hayatın içinde yaşamın çok uzak, ölümün çok yakın olduğunu her an hissetiklerinden, çok sıkı sarılırlar hayat ağacının her bir dalına.

Nesilden nesile resmi tarihlerden dışlanan tarihlerini, müzikle, dansla aktarırlar. Bu müziklerde, Hiristiyanlıktan bu yana, Franko, Hitler, Cauşescu, Austchwitz zülmünün, toplama kamplarının hikayesi konu edilir. Kısacası, siyasi bilinçleri çok yerindedir.

Sonuç? Kısaca özetlersek: Hayatın yerleşikliği ne kadar kök salarsa, bağlandığımız şeyler de o kadar artıyor. Hele hele modern insanın metropellerdeki sıkışmışlığı söz konusuysa. Güvenlik adına sunulan, banka kartları, tahviller, hayat sigortaları, aslında güvensiz, eğreti, şehir insanlarının “gönüllü” girdikleri hapishanelerini sağlamlaştıran bir kilit.

Statükoyu koruma uğruna ertelenen hayatlar. Yalnızlık, güvensizlik, gelecek korkusu. Daha çok çalışma, daha az hayat.

Kalemin dansıyla anlatılamaz Gatlif’in hikayeleri…İzlenmeli…

Filmin tanıtım videosu aşağıda

Emine Özkaya (Emma GoldmAn)

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu