1. Bulaşıkları yıkamanın
2. Seks yapmanın
3. Küçük bir çocuğa uykudan önce masal okumanın
4. Annenin doğum gününü hatırlayıp zamanında kart atmanın ortak noktası nedir?
Bunların tümü, yeniden üretken oldukları kolaylıkla anlaşılabilen etkinlikler, emek ve işlerdir.
‘Yeniden üretken’ derken, insanların meydana getirilmesini ve tekrar meydana getirilmesini kastediyorum.
Birçok kişi, yeniden üretimi çocuk yapmakla ilişkilendiriyor, yani biyolojik yeniden üretimle. Çocuk yapmak ve bununla ilgili tüm iş ve emekler kesinlikle yeniden üretimin parçası. Ancak yeniden üretim derken ve özellikle de yeniden üretken emek derken, bundan çok daha fazlasını kastediyoruz. Yeniden üretken iş, hem günlük bazda hem de nesiller arası olarak insanları meydana getiren ve tekrar meydana getiren işlerin tümüdür. Ve kapitalizmdeki işlerin birçoğu gibi bu iş de çatışmalar, mücadeleler, şiddet, sömürü ve mülksüzleştirme içermektedir.
Yeniden üretimin bu kadar çatışma, gerilim ve çelişki içermesinin ana sebeplerinden biri, insanları üretir ve yeniden üretirken, bunu nötr ya da soyut bir şekilde yapmıyor oluşumuzdur. İnsanların hepsinin aynı karakter, kişilik ve yeteneklerle doğmasını sağlayan bir kalıp yoktur. Kapitalizmde, insanları emek gücü veya potansiyel emek gücü olarak yeniden üretiriz. İnsanları işçiler olarak yeniden üretiriz. Disipline edilmiş, eğitilmiş, vasıflandırılmış ve kalıba sokulmuş – yani yerini bilen – sınıf özneleri olarak üretir ve yeniden üretiriz. İster yönetmek için olsun, isterse müdür ya da işçi olarak bir başkasına köpek gibi çalışmak için olsun.
O zaman bizi sınıf ilişkileri yoluyla, eğitim ve öğretim fırsatları üzerinden tek tek işsizlik yardımı kuyruklarımıza, fabrikalara, ofislere veya profesyonel kariyerlerimize dağıtan/ayıran, yeniden üretken emektir.
Benzer bir şekilde, toplumsal cinsiyeti, ırkı ve cinselliği, yaradılıştan gelen biyolojik özelliklerden ziyade toplumsal olarak inşa edilmiş kabul ediyorsak, o zaman bizi eğiten, toplumsallaştıran, bize erkek ya da kadın, siyah ya da beyaz, hetero ya da gey olmayı öğreten, yeniden üretken emektir. Bu ilişkileri öğreniriz; zaman içinde ve yeniden üretim süreçleri ve pratikleri üzerinden bu özneler haline geliriz. Yani, kendimizin veya başkalarının tanıdığı haldeki özneler haline gelişimiz, bulaşıkları yıkayarak, seks yaparak veya yapmayarak, okula giderek, üniversiteye gitmeyerek, başkalarına bakarak veya başkaları tarafından bakılarak gerçekleşir.
Bu bakış açısı ile, yeniden üretimin, kapitalizmin bir sömürü ve tahakküm sistemi olarak yeniden üretiminin merkezinde yer alan boktan ilişkiler ve süreçlerle epeyce ilgisi olduğu söylenebilir. Bu bakımdan yeniden üretim, sorunun epeyce parçasıymış gibi görünüyor. Hem gündelik hem de nesiller boyu süren bir şiddet, çatışma ve mücadele ile ilgili. Komünal bostanlarla ilgili romantize edilen topluluk projelerinden kolektif kreş düzenlemelerine kadar…
Yeniden üretimin sorunun bir parçası olması, yeniden üretimin tarihine ve dünyada yemek, temizlik ve bakım işlerinin büyük kısmını yapma rolünün kime verildiğine baktığımızda özellikle geçerli. Yeniden üretimin sorunun parçası olması, insanların meydana getirilmesi ve tekrar meydana getirilmesi işini mütemadiyen ve yapısal olarak değersizleştirmiş bir tarihten kaynaklanıyor. Şimdi yeniden üretimin kilit özelliklerini şöyle bir düşünelim:
- Yeniden üretken emek ‘gerçek’ bir iş bile sayılmamaktadır, birçok Marksist düşünüre göre bile artı değer yaratmaz. Çoğu zaman ücret gerektirmez, ücretli olduğunda ise düşük ücret alır.
2. Yeniden üretken emek, yeniden üretken işi yaradılıştan anaç, sabırlı, diğerkâm ve şefkatli olanların becerisi sayıp, bu becerilere başkalarının değil de neden özellikle bu insanların sahip olduğunu iki dakika düşünmeyecek kadar doğallaştırılmıştır.
3. Yeniden üretken emek, sevgiye ve sorumluluklara sarıp sarmalanarak görünmez kılınmış, evde kapalı kapılar ardına gizlenmiş ve gözlerden ırak tutulmuştur.
4. Çoğu zaman yeniden üretken iş, gerçekten de ancak yapılmadığı zaman görünür hale gelir. Bulaşıkları düşünün. Eğer biri bulaşıkları yıkıyor, duruluyor ve kaldırıyorsa, o kişinin emeği çoğunlukla fark edilmez. Ama o kişi bu işi yapmazsa ve bulaşıklar lavaboda birikir, kirli görünür ve kötü kokarsa, o zaman yeniden üretken emek, yokluğu ile görünür hale gelir. Aynısı çocukların bakımı için de geçerlidir. Plana dâhil bütün o şeyler, bir çocuğa bakmanın, onu büyütüp disipline etmenin gerektirdiği o muazzam miktardaki emek hiç fark edilmez. Ta ki o iş yapılmayana ve çocuk ihmal edilene ya da neoliberallerin ifadesiyle ‘kötü seçimler yapana’ dek.
Yani yeniden üretken iş hem değersizleştirilmiş, hem görünmez kılınmış, hem de kadınlaştırılmıştır. Yeniden üretimimizin tarihinde, kapitalizmin yeniden üretken işçileri olanlar, kadınlardır.
Bu iş bir yandan daima cinsiyetlendirilmiş, öte yandan da ırklandırılmış ve sınıflandırılmıştır. Zengin kadınlar nadiren kendi bulaşıklarını yıkar, kendi çocuklarına bakar ve hatta kendi kocalarını sikerler. Bu işleri yapanlar işçi sınıfı kadınları ve beyaz olmayan kadınlardır.
Bu da bizi bir başka kilit yeniden üretim konseptine getirir. Dünyayı tok, temiz, sağlıklı, eğitimli ve çalışmaya hazır tutmanın gerektirdiği karşılığı ödenmeyen muazzam ve yoğun yeniden üretken iş miktarına kabaca değindim:
En baştaki listeye geri dönelim:
1. Bulaşıkları yıkamak
2. Seks yapmak
3. Çocuk bakmak
4. Annenizin doğum gününü hatırlamak ve zamanında kart atmak.
Bu etkinliklerin tümü, karşılığında herhangi bir ücret ödenmemesine rağmen emek biçimleridirler, tümü de ücretli yeniden üretken emek biçimleri olarak var olabilirler ve olmaktadırlar da.
Aslında, artık pek de bir şey üretmediğimiz post-endüstriyel neoliberal ekonomimizde, İngiliz ekonomisinin gerçekten ürettiği tek şey, insandır. Ve de finans. Cebinizde paranız varsa satın alabileceğiniz bir dizi göz alıcı hizmet üzerinden, insanları üretiyor ve yeniden üretiyoruz.
Bir zamanlar çekirdek aileyi yeniden üreten veya iyi kötü yeniden üretebilen erkek aile ücretinin (“eve bakan baba/erkek maaşının“, çn.) yıkımı ile birlikte, artık yapmaya vakit bulamadığınız veya yapmak istemediğiniz hizmetleri satın almak istiyorsanız, en az iki kişinin maaşı gerekiyor.
Bu metalaşmış bakım hizmetleri, okul öncesi veya sonrası çocuk bakım hizmetleri, 3 yaşından itibaren başlayan kreşler, yaşlı bakımevleri veya engelli bakımevleri olabilir. Profesyonelleştirilmiş temizlik hizmetlerinden kişisel hizmet piyasasına kadar birçok hizmeti içermektedir. Aslında Londra gibi şehirlerde, metalaşmamış tek bir insan etkinliği dahi düşünebilmek zor:
- Köpeğinizi gezdirmek
2. İş arkadaşlarınızla size erotik bir dans gösterisi yapmak
3. Sırtınızı sıvazlamak
4. Kaşlarınızı almak
5. Çocuk sahibi olmanızı sağlamak
6. Sorunlarınızı dinleyerek size stresle baş etme yöntemleri öğretmek
7. Ve size saçma derecede pahalı kahve yaparak hoşunuza o şekilde gidiyorsa gülümseyerek servis etmek için…
… gerçekten de bir ücretli yeniden üretim işçisi ordusu mevcut.
O zaman bir özet geçelim:
Yeniden üretken emek, hem yeni insanlar yani bebekler üreterek fakat aynı zamanda yaşayan tüm insanların işlerini de yaparak, gündelik bazda iş için tok ve hazır olmalarını sağlayarak, insanları üreten veya yeniden üreten tüm iş ve etkinlikleri kapsar. Elbette neyin gerekli olduğunun toplumsal ve tarihsel olarak belirlendiğini akılda tutarak söylüyoruz bunu.
Yeniden üretken emek uzun bir tarihe sahip. Kapitalizm için en az fabrika sisteminin ve meta üretiminin gelişimi kadar önemli ve kârlı bir tarih. Karşılıksız olabilen ve çoğunlukla karşılıksız olan bir iş. Ancak aynı zamanda da düşük ücretli, güvencesiz ve düşük statülü olabilen ve olan bir iş. Yeniden üretken işin inatla düşük statüde tutulan doğası, esas olarak onun başka bir kilit özelliğinden, kadınlaştırılmış olmasından kaynaklıdır. Yeniden üretim, kadınların işidir.
Fakat bu, hikayenin yalnızca yarısı. Çünkü yeniden üretim, sorunun parçası olarak düşünülebiliyorsa, ki emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi için temel olması itibariyle kesinlikle işin içindedir, kapitalizmin küresel ölçekte yeniden üretimi süreci için de temel önemde sayılmalıdır.
Ancak yeniden üretim, Silvia Federici ve Mariarosa Dalla Costa gibi düşünürlerin vurguladığı üzere, ikili bir karaktere sahiptir. Yani üretken emek hem bizi işçiler olarak üretmekte ve yeniden üretmekte ve kapitalizmin sürmesini sağlamakta hem de yaşamı yeniden üretmekte ve bağımsız insan özneler üretmektedir. Öyle özneler ki direnme, mücadele etme ve değişim yaratma kabiliyetine veya en azından potansiyeline sahipler… Radikal, devrimci değişim yaratma kabiliyetine sahipler. İşçiler olabiliriz, fakat işçi rolüne de indirgenemeyiz. Böylesi öznelleştirmeleri aşabiliriz.
Yani aslında kapitalizm yeniden üretken emek olmadan var olamaz. Dolayısıyla, kendimizi çelişkilerin en karmaşığı içinde buluveririz: Yeniden üretimi analizin ve mücadelenin merkezine koyduğumuzda, hem kapitalizmin ayakta kalması için temel önemde bir emek yığını ile karşılaşırız hem de aynı emek süreçleri, yalnızca insan yaşamının değil, devrimci değişimin de imkânlarını içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla “yapsan bir türlü yapmasan bir türlü.”
Yeniden üretimi analizimizin merkezine yerleştirmek, bazılarının iddia ettiği gibi, güya üretimi ikinci plana itmek falan değildir. Bu iki alanın birbiri ile nasıl bir etkileşim içinde olduğunu, birbirleri ile nasıl çeliştiklerini ve birbirlerini nasıl yeniden ürettiklerini görmektir. Dünyada, reddedilmesi mümkün ve gerekli olan devasa miktarda bir sözüm ona “üretken” iş mevcut. Hatta kurtulmamız gerektiğini bile söyleyebiliriz. Ve eşit ölçüde, yeniden üretim işinin örgütlenmesi de radikal şekilde dönüşüme uğramalı, hatta bir kısmını reddetmemiz bile gerekli.
Başlangıç noktası olarak, yeniden üretimin metalaştırılmasını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Ancak bunu yaparken de bu işi, tekrar görünmez hale gelecek ve onu yapması gerektiği varsayılanların üzerine yıkacak şekilde, doğallaştırılmış ev içi alana itmememiz de gerekiyor.
Bu bir sorun teşkil ediyor, çünkü esasen insanların üretilmesi ve yeniden üretilmesi işi ortadan kaldırılamaz ve bu iş tamamen otomatikleştirilemez, robotlara ve makinelere devredilemez ve bunu istemeyiz de.
Şunu hep merak etmişimdir, insanlar tamamen otomatikleşmiş bir komünist toplum talep ettiklerinde, yeniden üretim işini kimin yapacağını düşünüyorlar? Yeniden üretim meselesinde teknolojik çözümler önerenler, yeniden üretim işinin en aza indirilmesinin yollarını sürekli olarak arayıp durarak, aslında yeniden üretimin değersizleştirilmesine katkıda bulunmuyorlar mı? Yani “kimsenin yapmak istemediği boktan bir iş” fikrini güçlendirmiyorlar mı? Aksine, bizim görevimiz, işi radikal bir şekilde yeniden örgütlemek, değerli kılmak ve onu yaşamlarımızın ve mücadelelerimizin merkezine koymak olmalı.
Bu, şu anda yeniden üretim konusunda neyin yanlış olduğunu belirlemenin yanı sıra doğrusunun ne olduğunu da belirlemeyi gerektiriyor.
Bell Hooks ve Patricia Hills Collins gibi siyah feminist düşünürlere dönersek, yeniden üretimin, hoyrat muamele gördükten ve kapitalist iş bizi yıprattıktan sona geri çekilip bedenlerimizi yeniden şarj edebileceğimiz bir yer; beslenmesi, değer verilmesi/değer katılması ve desteklenmesi gereken bir yer olarak; daha da önemlisi, planlar yapabileceğimiz, birbirimizden direnme cüretini öğrenebileceğimiz, çocuklarımıza yalnızca kapitalizme karşı ayakta kalmayı değil aynı zamanda onun dayattığı disipline, ritimlere ve iktidar kurumlarına karşı isyan etmeyi öğretebileceğimiz bir yer olarak radikal ‘ev’e ait olduğunu da düşünebiliriz.
Siyahi feminizmden öğrendik ki, ev aslında iki yana da çekilebilen, tartışmalı bir mekândır, öyle ki birçoklarımız evi terk edip ücretli bir iş bularak aileyi yenme mücadelesi verirken, birçoklarımız ise ailelerimizi bir arada tutma mücadelesi veriyoruz ve zaten nesillerdir ücretli işlerde çalışıyoruz.
Arzu ettiğimiz şey, kapitalizmden kurtulmak ve bunu en kısa zamanda yapmak ise, ki benimki kesinlikle o, bir çıkış stratejisine ihtiyacımız var: Ücretin ve toplumsal cinsiyetin nasıl üretildiğinin tarihine, kenti ve kırı üreten iktidar ve sömürü sistemlerine, sömürgecilik ve kölecilik sistemlerine ve “birinci” ve sözüm ona “üçüncü dünyaya” ve ekolojik dünyanın, insan yaşamı ile bir şekilde bağlantısız, talan edilip sömürülecek bir kaynak olarak nasıl yapılandırıldığına mümkün olan en yüksek hassasiyetle bakan bir stratejiye ihtiyacımız var.
Bunların tümünü dikkate almak için, yeniden üretimin sahnenin ortasına yerleştirilmesi gerekli. İnsanlığın zenginliği metalar toplamından ibaret değil aslında. Sadece öyleymiş gibi görünüyor. Çünkü aslında, dünya zenginliklerini yaratan emektir, insanların emeği ve etkinliğidir. Çevremizdeki dünya ile etkileşimimizdir.
Ancak bu bakış açısıyla, yeniden üretim araçlarını geri kazanmamız ve yeniden üretim konusundaki mücadeleleri, çatışmaları ve acılı gerilimleri ve çelişkileri, kapitalizmden kurtulma planlarımızın merkezine yerleştirmemiz gerektiğini bütün açıklığı ile ve güvenle iddia edebiliriz.
6 Mayıs 2015 Aralık 2014, Londra Plan C Kongresi, Sosyal Grev sunumu – Camille Barbagallo
Çeviren: Serap Güneş
Kaynak: https://dunyadanceviri.wordpress.com/2015/05/31/yeniden-uretim-araclarini-ele-gecirmek-camille-barbagallo/
Dünyalılar(www.dunyalilar.com)