İran Şahı Muhammet Rıza Pehlevi’ye karşı yapılan halk ayaklanmalarına liderlik etmiş 1936 Tahran doğumlu yazar Bahman Nirumand ile yapılan bir röportaj. Nirumand Tahran Üniversitesi’nde doçent olarak çalışırken, Şah’a karşı eylemleri nedeniyle 1965’de İran’ı terk edip Almanya’ya gitmiş ve 68 öğrenci hareketlerine katılmış. 1979’da Şah’ın devrilmesinden sonra İran’a dönmüş ve 1,5 yılı yeraltında olmak üzere toplam üç yıl İran’da kaldıktan sonra bu defa molla rejiminden kaçarak yeniden Almanya’ya sığınmış.
Şah’ı devirdikten sonra iktidarı mollaların ele geçireceğini hiç düşünmemiştik. Her şey çok çabuk değişti. Eğer gerçekleri görmeyen bir ütopya ile hareket ederseniz, başarıya ulaşamazsınız. Örneğin bu, yaptığımız önemli bir hataydı. Hepimiz o zaman daha çok gençtik, tecrübesizdik. Kafalarımızdaki ütopya, ayaklanmadan sonra sosyalist bir İran kurmaktı. Oysa bu ütopyanın gerçeklerle ilgisi yoktu. Başta biz solcular, o zamanki İran halkını, İran halkının yapısını tanımıyorduk. Şah diktatörlüğünü karşımıza almıştık, başka bir şey düşünmüyorduk. Halk ne düşünüyor, onların beklentileri, ihtiyaçları neler, bunları pek dikkate almamıştık. Kısacası İran halkını tanımıyorduk. Halkın beklentilerine, taleplerine cevap vermeyen, bunları dikkate almayan bir devrimin başarıya ulaşması imkânsız. Halkın sadece bir kesiminin istemleri doğrultusunda hareket ederseniz, bu da başarıya ulaşamaz. (…) Önemli olan halkın aydınlatılmasıdır. Aydınlanma olmadan toplumsal kalkınma, demokratik ilerleme de olmaz. Halkı toplumsal değişikliklerin gerekli olduğuna inandırmak ve bu doğrultuda halkla birlikte uzun süreli bir mücadele vermek gerekiyor. İşte 1979 yenilgisinden çıkardığım dersler bunlar.
70’li yılların ortalarından itibaren İran’da Şah’a karşı bir hareket başlamıştı. Ancak bu hareket işçi-köylüden ya da yoksul-fakir halktan gelmiyordu. Tam tersine, petrolden zengin olmuş bir tabakadan veya zengin olma umutları besleyen orta sınıftan geliyordu. Bunlar iktidarda söz sahibi olmak istiyorlardı. Her şeye kendi karar veren Şah rejimi, bu sözünü ettiğim kesim için bir engeldi. Onlar daha da zengin olabilmek için eşitlik, demokrasi talep ediyorlardı.
Humeyni Paris’e yerleştikten sonra yaptığı açıklamalarla bir anda dünya basınının odak noktası oldu. İşkencelerin sona ermesi, gizli servisin (Şah tarafından 1957’de kurulan CIA destekli gizli polis örgütü SAVAK) kaldırılması, İran’a demokrasinin gelmesi, kadınlara eşit haklar verilmesi gibi, herkesin şaşkınlıkla karşıladığı açıklamalar yapıyordu. Bütün dünya Humeyni’yi konuşur olmuştu. İranlı solcuların veya aydınların büyük bir kısmı Humeyni’yi desteklemeye başladılar. Humeyni modern, demokrat bir din adamı olarak görülüyordu.
İşte bu gelişmelerle birlikte İran’daki İslâmî kesim ön plana çıkmaya, Şah’a karşı ayaklanmada öncü rolü oynamaya başladı. İran’daki binlerce din adamı camilerdeki vaazlarında halkı Şah’a karşı ayaklanmaya katılmaya, isyana çağırmaya başladılar. Bu arada Humeyni’nin kendi sesinden kasetleri de kaçak yollardan sık sık ülkeye sokuluyor, bu kasetler bir anda binlerce camiye dağıtılıyordu. Camiler parti merkezlerine dönüşmüştü ve çok iyi organize olmuşlardı. Şah’a karşı ayaklanan diğer güçler, Humeyni yandaşları kadar organize ve disiplinli değillerdi.
Humeyni ve yüz binlerce molla artık Şah’a karşı ayaklanmada itici ve belirleyici güç hâline gelmişlerdi. Dizginler onların eline geçmişti. Biz ise hâlâ Humeyni’nin demokrat bir din adamı olduğuna inanıyor, “Şah devrilsin yeter,” diyorduk.
Humeyni İran – Irak savaşı için “Allah’ın lütfu” derdi. Milyonlarca İranlı genç, bütün millet, bu savaş için seferber oldu. Molla rejiminin baskıları ikinci plana itildi, hatta unutuldu. Savaşa ya da molla rejimine karşı çıkan on binlerce İranlı ise derhal idam edildi. Yani savaş, bir yandan İran halkının mollaların peşinde bütünleşmesini sağladı, diğer yandan molla rejimine karşı olanların savaş bahane edilerek yok edilmesine hizmet etti.
Bu röportajdan da anlaşılacağı üzere İran halkı, pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştu. İran-Irak savaşında 500.000 binin üzerinde insan öldü, İran’ın savaşta kaybettiği para 1 trilyon doların üstündeydi, mollalar ülkeyi şahın kurduğu gizli polis örgütünden kurtarmışlardı belki ama bugün bile devam eden rejim ve devlet baskısı kadınlar ve muhaliflerin ensesinde olmaya devam ediyor. “İrşat”(Doğru yola yönlendirme) arabalarıyla ahlak polisleri sokaklarda ve parklarda devriyeler atıp gördükleri sevgilileri veya başörtüsü İslam yasalarına göre uygun olmayan kadınları tutuklamaya devam ediyorlar.
Humeyni’nin bizzat emriyle kurulan ve yapılan devrime karşılık olası devrim girişimlerinin önünü kesmek, İslam devriminin kurallarını baki kılmak için kurulan Devrim Muhafızları, şuan İran’ın en büyük askeri gücü konumundadır ve İran ordusu giderek zayıflatılmıştır.
Özellikle Şah döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş bürokratlar, orduda görev yapan üst rütbeli subaylar, sol kökenli muhalif binlerce aydın ve öğrenci uyduruk mahkemelerde alelacele yargılanarak idama mahkûm edilmiş ve İran çöllerinde kurşuna dizilmişlerdir. Ayrıca Şii mezhebinden olmayan Sünni Kürtlere de baskı politikaları artırılmış, hem ülke içinde ve hem de dışarıda bir çok Kürt lidere suikast düzenlenip ortadan kaldırılmışlardır.
Tüm bu molla devrimi gelenek ve icraatlarının en aşırı dinci yapılanmalarından gelen Ahmedinejat muhalefetin hile karıştığını iddia ettiği bir seçimle yeniden (2. kez) Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Hem İran halkı ve hem de dünya için ne büyük talihsizlik.
Deniz KARTAL
Ocak 2013