Çocuğunu aldığı anne çaresizce arkalarından seslenir “Söz ver bana, çocuğum yaşayacak!” İrena bir saniyeliğine döner ve hızla cevap verir “Sana bu sözü veremem, ancak seninle kalırsa kesin öleceğine dair söz verebilirim.”
1940-43 yılları arasında Nazilerin Polonya’da Yahudileri yerleştirdiği Varşova gettosundan 2.500 çocuğu kurtaran, geçmişlerini kayıt altına alan ve onlara yeni bir hayat bahşeden kadının kısa hikayesi…
İrena Sendler, 1930’larda öğrencisi olduğu Varşova Üniversitesi’nde, aynı sırada oturamayacakları söylenen Yahudi arkadaşlarını yalnız bırakmamış ve okuldan atılmasına sebep olan “Bugün ben de Yahudiyim” sözlerini söylemişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Polonya’daki Zegota isimli Yahudilere yardım kuruluşunda çalışan yardımsever İrena Sendler, 25 kişilik ekibiyle birlikte 1940 ve 1943 yılları arasında 2500 çocuğu gettodan çıkarıp hayatlarını kurtardı.
Sağlık ocaklarında hemşirelik yapan İrena, Varşova Gettosu’ndaki insanlık dramına seyirci kalamayarak Almanların tifüs salgını korkusundan yararlanıp, sağlık kontrolü yapmak gerekçesiyle gettoya girip çıkmaya başladı. Gettoda yaşayan çocukları oradan gizlice çıkarmak ve hayatlarını kurtarabilmek için, ambulansta sedyenin altından sırt çantalarına, kanalizasyon borularından yer altı tünellerine, el arabasındaki çuvallardan, bavullara ve hatta ceset torbalarında çocukları taşımaya kadar her yolu kullandı bu cesur kadın.
Yardımsever İrena için bir zorluk da Yahudi ailelerin güvenini kazanmaktı. İrena, Yahudi ailelerini, çocuklarını Katolik manastırları ve barınaklarına götüreceğini söyleyerek ikna etmeye çalışıyordu. Fakat elbette ki yeterince tedirgin olan Yahudilerin bir Hıristiyan’a güvenmesini beklemek de bir o kadar zordu…
Zegota,16 bloktan oluşan Varşova Gettosu’nda yaşamaya zorlanan 450 bin Yahudi’ye gıda, ilaç ve giysi yardımında bulunuyordu. Gettodakilerin en sonunda Treblinka yolcusu olduğunu bilen İrena, yapılan yardımların sadece ölümü geciktirdiğinin bilincindeydi.
İrena’nın kaderi de yedi yaşındayken tifüsten kaybettiği babasının ölmeden önce ona söylediği sözler oldu, “Boğulan birisini görürsen, atlayıp onu kurtarmayı denemelisin, yüzme bilmiyor olsan bile.” 1910 yılında Otwock’ta doğan İrena’nın babası doktor ve ilk Polonyalı sosyalistlerden biriydi. Hastalarının çoğu Yahudi olan babası, onu sosyal statüleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun insanları sevmesi ve saygı duyması için yetiştirmişti.
Getto dışına çıkarılan çocuklara sahte isimler verip, Yahudilerin yaşamamış olduğu bölgelere yerleştiriyordu. İrena, savaş sonunda ailelerinin çocuklarına kavuşabilmesi için; çocukların isimlerini sigara kağıtlarına yazıp cam kavanozlara yerleştirerek komşusunun elma ağacının dibine gömmüştü.
Jolanta kod adlı İrena Sendler, Gestapo tarafından tutuklanarak aylarca işkence gördüğü Pawiak Hapishanesi’ne atıldı. Gördüğü işkenceye rağmen Zegota ekibini ele vermedi. Zegota tarafından Alman gardiyanlara ödenen rüşvet sayesinde kolları ve bacakları kırık, bilincini kaybetmiş vaziyetteyken atıldığı odunluktan sağ kurtuldu.
Savaş sonunda hiçbir çocuğun ailesi hayatta kalamadığı için Zegota üyelerinden Adolph Berman 400 çocuğu İsrail’e götürdü. Bir bölümü de yeni ailelerinin yanında yaşamaya devam ettiler. İrena ise savaştan sonra da sosyal yardım kuruluşlarında çalışmaya devam etti. 1965’te Yad Vaşem Holokost Müzesi tarafından Uluslararası Dürüst Payesi ile onurlandırıldı. Ancak o zamanki komünist yönetim İrena’nın İsrail’e gitmesine izin vermediği için ödülüne 1983’te sahip olabildi.
2007 yılında Polonya Devlet Başkanı Lech Kacyznski, İrena’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Ancak ödül, 1993- 2001 yılları arasında ABD Başkan Yardımcılığını yapan Al Gore’a ve Devletler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne verildi.
İrena Sendler, 12 Mayıs 2008’de 98 yaşında hayatını kaybetti. İrena’nın hayatı, Anna Mieszkowska’nın kaleme aldığı “Soykırım Çocuklarının Annesi/ Mother of the Children of Holocaust: The story of Irena Sendler” adlı romana konu oldu. Ayrıca, yüzlerce kez sahnelenen “Bir Kavanozdaki Yaşam/ Life in a Jar” adlı tiyatro oyununda canlandırıldı.
Yahudi çocukların hayatını kurtarmak pahasına hiç tereddüt etmeden kendi hayatını tehlikeye atan İrena Sendler, 2500 çocuğun hayatın kurtarırken o zamanın şartlarında en akılcı yöntemlerle kimliklerini kayıt altına aldı ve bu çocukların hem geleceklerine hem de geçmişlerine sahip çıkmış oldu. Nitekim 1942 yılında İrena’nın kurtardığı 2500 çocuktan biri olan Elzbieta Eicowska bir konuşmasında İrena için “O sadece bizleri değil, çocuklarımızı, torunlarımızı ve gelecek nesillerimizi kurtarmış oldu” dedi.
1943 yılında gerçekleşen Varşova Gettosu Ayaklanması’na katılıp hayatta kalan Marek Edelman ise, İrena Sendler’ın ölümünden ötürü duyduğu üzüntüsünü de şu sözlerle ifade etmişti: “Müthiş bir organizasyon yeteneğine sahip, her zaman güçsüzün yanında olan kocaman bir kalbe sahipti.”
Kendisini kahraman olarak görmeyen, “Ben normal olanı yaptım. Daha fazlasını yapabilirdim. Bu pişmanlık beni ölene kadar takip edecek” diyen İrena, 2007 yılında bir televizyon kanalı ile yaptığı röportajında insanlığa son nasihatini etti; “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına vardığını ve bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir şeyin farkına varılmamış. Din, etnik köken ve milliyetlere dayalı savaşlar hâlâ devam ediyor. Ancak her şey farklı olabilir; yeter ki sevgi, alçakgönüllülük ve hoşgörü bizlerle olsun”.
Oscar Schindler’in “Schindler’in Listesi” filminde herkesin hafızalarına kazınması gibi belki bir gün de İrena Sendler’ın hayatını bir filmde izleme fırsatı buluruz. Bulalım ki insanlık iyiliğin ışığıyla aydınlansın…