Dünya muhteşem bir adamı ve sapkın bir cadıyı aynı dönemde ağırladı. “Britanyalı Schindler” olarak da anılan Sir Nicholas Winton’ın yaşadığı dünyada, bir dönem Ilse Koch’un da soluk aldığına inanmak güçtür. “Buchenwald Cadısı” olarak bilinen Koch’un kim olduğunu Nazilerin korkunç öyküsüyle birlikte anlatmak yerinde olacaktır…
Tarih, iki tarafı birbirinden farklı bir madalyon gibi zamana asılıdır. Bir tarafında umutlu, iyi huylu, huzurlu yüzler, öyküler vardır. Diğer taraf korkularla, endişelerle, soluk ve kötü silüetlerle doludur.
Geçen günlerde 106 yaşında hayata gözlerini yuman ve “Britanyalı Shindler” olarak anılan Sir Nicholas Winton madalyonun bir yüzündedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında bankerlik yapan Winton, Alman işgali altındaki Çekoslovakya’nın Prag kentinden, sekiz tren ayarlayarak 669 çocuğun Almanya üstünden Britanya’ya kaçırılmasını sağlayarak, tümünün hayatlarını kurtarır. Dünya onun kahramanlığını ancak yarım asır sonra öğrenir. Çünkü Winton, bu konuda kimseye tek bir şey söylemez. Bu öykünün detayları yıllar sonra eşi tarafından paylaşılır.
Sir Nicholas Winton’ın geçtiği dünyada, bir dönem Ilse Koch’un da soluk aldığına inanmak güçtür. “Buchenwald Cadısı” olarak anılan Koch’un kim olduğunu Nazilerin korkunç öyküsüyle birlikte anlatmak yerinde olacaktır…
Tuna Nehri kıyısında yer alan Ulm şehri, Almanya’nın Baden-Württeemberg Eyaleti’ne bağlıdır. Yemyeşil doğasıyla dikkat çeken şehri, hayvanat bahçesi ilginç hale getirir.
Bin bir çeşit canlının sergilendiği mekânda, boş bırakılan bir kafesin içerisine ise, ayna yerleştirilmiştir. Onun karşısında kendilerine bakanlar aynı zamanda parmaklıklara asılan levhayı da okurlar: “Şu anda dünyanın en tehlikeli türüyle karşı karşıyasınız!”
Bu ibarenin, bugün tüm dünyada olup bitenleri, tarih bilgisiyle ve “eğer cesareti yerindeyse” kendi geçmişiyle harmanlayan pek çok kişide acı bir tebessüm yaratacağı kesindir.
Araştırma ve veriler, insanoğlunun bireysel ya da kitlesel kötülükte diğer tüm türlerin çok ötesine geçtiğini gösterir.
Bu noktada ortaya kaçınılmaz olarak bir soru çıkar: “İnsanoğlu, kötülükte ne kadar ustalaşmış olabilir?”
1951’de yayınlanan kararla, cinayet ve ciddi fiziksel istismara teşvik suçundan müebbet hapis cezası alan Koch, 1 Eylül 1967’de hücresinde demir parmaklığa bağladığı çarşaf ile kendini asarak intihar etti.
Sorunun cevabı, 2005 yılında Amerika’yı büyük bir yıkıma uğratan Katrina kasırgasının bitişiyle birlikte ortaya çıkar!
Fırtınanın yol açtığı selin, kirli suları çekilirken, felaketten nemalanmak isteyenler de yıkıntılar arasında hâlâ kullanılması mümkün eşyalar ararlar. Bulunan en işe yarar parçalardan biri “o zarif abajur” olur. Lamba, kısa süre içinde koleksiyoncu Skip Henderson’un eline geçer. Henderson, onu mağazasında satışa sunmak yerine, bir dostuna hediye eder. Arkadaşının armağanına oturma odasının başköşesinde yer açan gazeteci Mark Jackopson, çok geçmeden tuhaf bir hisse kapılır. Abajur, odayı aydınlatacağı yerde ruhunu karartmaktadır. Jackopson, mesleğinin doğası nedeniyle, içindeki bu tedirginliği çözmeye çalışır. Abajuru inceletmeye karar vermiştir.
Test sonuçları geldiğinde, kanepeye çökmüş, lambanın boş kalan yerine ve onun ruhunda bıraktığı lekeye bakmaktadır. Gözleri yaşlı, yüreği yaralanmış ve içi öfke doludur. Abajurun sehpa üzerinde bıraktığı iz, kör bir kuyuya dönüşmüş ve Jackopson, o derin karanlığa bir ip sarkıtarak 1945 yılına gitmiştir…
O yıla ait görüntüler bir geometrik şekil üzerinden netleşir. Jackopson’un hüznünün nedeni, “Nazi İmparatorluğu’nun Doğuşu ve Yükselişi” adlı kitabın yazarı William L. Shirer’in satırlarında gizlidir:
“…Aşağıdaki çıplak mahkûmlar, başlarını kaldırmış, bir türlü su akmayan duşlara bakmakta ya da yerde neden bir su oluğu ve kanal bulunmadığına şaşmaktadırlar. Gazların etkisini göstermesi için birkaç dakika gereklidir. Ama içeridekiler az sonra gazın bacalardan gelen borulardan çıktığını anlarlar. İşte genellikle bu sırada paniğe kapılırlar. Borulardan uzaklaşmaya çalışırlar, büyük madeni kapıya koşarlar. Kanlar içinde bir tek piramit gibi üst üste yığılırlar. Ölürken birbirlerini tırmalarlar ve yumruklarlar.”
İnsanların, içgüdüsel olarak yaşamı biraz daha uzatmak için gösterdikleri çabanın ve güçlünün istemeden de olsa güçsüzü yerle bir ederken verdiği son nefesinin şekli. Anlatılanlar, Auschwitz Kampı’nda yaşananları tüm çıplaklığıyla ortaya koyar.
Nazi soykırımı, insanın bir arada ve kitlesel olarak nasıl büyük bir ölüm makinesine dönüştüğünün ipuçlarını da verir. Daha acısı ise, bazı kurum ve kuruluşların, insan öldürmekten zevk alanlarla, sadece kâr amacıyla işbirliği yapmış olmalarıdır…
“SS ve Polis Merkez İnşaat Bürosu’na
Arschuwits
Konu: Kampın 2 ve 4 sayılı krematoryumları, cesetlerin yukarıya çıkarılması için gerekli iki elektrikli asansör ve bir alarm asansörüyle birlikte beş adet üçlü fırın siparişinizi de aldığımızı teyit ederiz. Bu arada kömür atmak için gereken pratik bir tesisatla birlikte küllerin nakli için gereken tesisat da sipariş edilmiş bulunmaktadır.”
İngiltere Başbakanı David Cameron’un “Winton” tweet’i: “Dünya muhteşem bir adamı kaybetti. Sir Nicholas Winton’ın birçok çocuğu soykırımdan kurtaran insanlığını asla unutmayacağız.”
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından SS subaylarıyla birlikte Nürnberg Askeri Mahkemesi’nde yargılanan tek firma Naziler’e krematoryum teklifinin sunan “I.A. Topf ve Oğulları” değildir. Belgeler pek çok şirketinde bu mide bulandırıcı ticarete karıştığını göstermektedir.
Sözgelimi, “C.H. Kori” adında bir başka firma Dachau ve Lublin toplama kamplarına toplam dokuz “insan yakma fırını” kurduğundan söz etmiş, açıkça bu işteki deneyimini övmüş ve yeni krematoryumlar yapmak üzere Belgrad’da gerçekleştirilecek ihaleyi almak için gönüllü olduğunu aktarmıştır:
“Cesetlerin yakılması için basit bir tesisatın teslimi hususundaki şifahi konuşmamıza atfen, bugüne kadar çok iyi sonuçlar vermiş bulunan yeni krematoryum fırınımıza ait planları ekli olarak takdim ediyoruz. Ancak iki fırının ihtiyacınıza yetişip yetişmeyeceğinden emin olmanız için yeniden incelemenizi tavsiye ederiz. Teklif ettiğimiz krematoryumların verimliğini ve devamlılığını teyit ettiğimiz gibi bunların yapımında da en iyi işçiliğin kullanıldığını garanti ederiz. Cevabınızı bekler, yeni emirlerinize amade olduğumuzu da arz ederiz!
Heil Hitler!
C.H. Kori G.M. D. H.”
Nürnberg’de ortaya dökülen kirli yazışmalar, şirketlerin sadece krematoryum için değil kurbanları gaz odalarında zehirleyecek Ziklon B. kristallerinin ihalesi için de kıyasıya bir yarış halinde olduklarını gösterir.
Bunlarla birlikte ticaret karşılıklı olarak yapılmış ve yakılan insanlara ait küller Naziler tarafından çeşitli firmalara gübre olarak satılmıştır.
Nürnberg Mahkemesi’nde belgeler arasında tüyler ürperten tariflere de rastlanır:
“Altı kilo insan yağı,
10 kilo su, 250 gramdan yarım kiloya kadar kostik soda.
Hepsi iki üç saat karıştırıldıktan sonra soğumaya bırakılacak ve kalıplar halinde kesilecektir.”
İşte bu, insandan yapılan sabununu formülüdür!
***
Belgeler Danzig’li bir firmanın bu işte uzmanlaştığını gösterir. İnsanı öldürme tutkusu; acıdan, dramdan ve katliamdan kâr sağlama arzusu…
Kitlesel ve organize vahşet!
Ancak yakın geçmişin, karanlık dehlizlerinde bulunanlar bu kadarla da sınırlı değildir.
Pek çok kampta, kitlesel katliamların, bireysel vahşilikle imzalandığı olaylar da yaşanır. Nazi subay ve yakınlarının, insan kemiklerinden aksesuarlar yapmaya meraklı oldukları bilinir. Özellikle kalça kemiğinden yapılan kül tablalarına sıkça rastlanmıştır.
İdam edilen bazı Yahudilerin derileri ise, dekorasyon malzemesi yapılmak amacıyla yüzülür. Bunlar, Buchenwald Kampı komutanının karısı Ilse Koch için istiflenmiştir.
“Buchenwald cadısı” ya da “kamp fahişesi” olarak anılan Koach, özellikle üzerilerinde dövme olan insan derilerine meraklıdır.
Nürnberg’de konuyla ilgili olarak Buchenwald Kampı’nda görevli olan Andreas Phaffenberger adındaki Alman bir askerin tanıklığına başvurulmuştur:
“Vücutlarında dövme olan bütün mahkûmların dispansere gelmeleri emredildi. Mahpuslar önce muayeneden geçirildiler. En güzel dövmelere sahip olanlar, bir yana ayrıldılar. Bunlar enjeksiyon yapılarak öldürülüp patoloji bürosuna götürüldüler. Orada vücutlarından istenen dövme parçaları çıkarılıp alındı ve işlendi. Hepsi Koch’un karısına verildi. Bayan Ilse Koch da bunlardan abajur ve başka süs eşyası yaptı.”
İnsan kötülükte ne kadar ustalaşmış olabilir? Sorunun cevabı, koleksiyoncu bir arkadaşı tarafından kendisine armağan edilen “zarif abajurdan” içgüdüsel olarak rahatsız olan gazeteci Mark Jackopson’da saklıdır.
Jackopson, eline geçen o abajuru götürüp inceletir. Kendisini 1945 yılını ve Nazi kamplarını düşünmeye iten de gelen test sonuçlarıdır. Abajur insan derisinden yapılmıştır!
Katrina kasırgasında ortaya çıkan abajur, büyük olasılıkla, Buchenwald f.hişesinin sipariş ettiklerinden biridir!
İnsanoğlu; pek çok şeyle birlikte aynayı, abajuru ve sabunu keşfetmiştir. O flue aynadan ise, tarihi lekeleyen bir sabun ve karanlık saçan bir lamba yansımaktadır!
Ve bu dünyadan Ilse Koch ile birlekte Sir Nicholas Winton geçmiştir… Anısı önünde saygıyla eğiliriz.
Erk Acarer