Açlık grevi, grevi gerçekleştirenlerin yemek yemeyi tamamen ya da büyük oranda reddettiği, barışçıl bir protesto yöntemidir. Birincil amacı, protesto edilen bir konu hakkında politika değişikliğini tetiklemektir. İkincil amaç (veya kimi zaman araç) ise, protesto edilenler ve halk arasında suçluluk duygusunu uyandırmak ve/veya tetiklemektir. Tarihsel olarak birçok açlık grevinde sıvı gıdalar ve su gibi sıvılar tüketilir; ancak katı yiyecekler tüketilmez. Ne yazık ki tarihsel olarak birçok açlık grevi, politika değişikliğinden ziyade güç sahiplerinin protestoya müdahalesi ve zorla besleme yöntemiyle protestoya son vermesiyle sonuçlanmıştır.
Açlık grevinin tarihi, özellikle Hristiyanlık-öncesi İrlanda’ya ve doğuda MÖ 400-750 yılları arasına, Antik Hindistan’a kadar uzanmaktadır. Antik uygulamalarda grevi yapan kişi, kendisinin hakkını elinden alanın evinin kapısı önünde grevi gerçekleştirir. Özellikle İrlanda’da bu grevin ne şartlar altında ve nasıl yapılacağına dair çok belirgin kurallar bulunmaktadır; dolayısıyla bu tip bir protesto, insanlık tarihinin önemli bir bölümü boyunca yer etmiş, toplumsal mücadelenin bir parçası olmuştur.
Açlık grevinin biyolojik ayağı, elbette ki tıp çerçevesinde incelenmelidir. Genellikle grevin ilk 3 gününde vücut, glikoz depolarını kullanarak enerji üretmeyi sürdürür. Glikoz depolarının tükenmesi sonrasında karaciğer, yağ depolarını tüketmeye başlar. Bu sürece ketoz denir. Ketoz sırasında açığa çıkan ketonlar dolayısıyla sindirim kanalında, tok bir insanda olmayan şekilde bir koku oluşur. Dilimizdeki “Açlıktan ağzı kokuyor.” lafı, buna dayanmaktadır. Yağ depolarının tüketilmesi sonrasında ise vücut “açlık modu”na girer. Bu durumda enerji, kaslardaki proteinin glikoza çevrilmesiyle elde edilir ve kas erimesi olayı başlar. Buradan elde edilen enerji, özellikle hayatî organların sürdürülmesinde kullanılır. Bu nedenle bayılmalar, güçten kesilme, dikkatsizlik, odaklanamama gibi fiziksel ve psikolojik sorunlar baş göstermeye başlar.
Eğer ki açlık grevi 1-2 ay kadar sürecek olursa, kemik iliğinin giderek azalması ve takviye edilememesi sonucunda ölümcül sorunlar baş gösterir. Örneğin, 1981 yılında, Kuzey İrlanda’daki hapishanelerdeki İrlandalı mahkumların başlattığı 5 yıllık protestonun ikinci açlık grevi girişiminde, 10 mahkum açlıktan ölmüştür. Bu ölümler, 46-73 gün arasında gerçekleşmiştir.
1975 yılında kabul edilen Tokyo Dünya Tıp Birliği Deklarasyonu’nun 6. maddesine göre doktorların açlık grevindeki insanlara zorla yemek yedirmesi yasaktır. Hasta-hekim ilişkisi çerçevesinde, grevi yapanların bağımsız dileklerine saygı duymak zorunda bırakılmışlardır. Tavsiye edilen, doktorların grev yapanlara açlığın sonuçlarını anlatması ve bu grevin neye varabileceğini belirtmesidir. Elbette, birçok ülke bu deklarasyona uymamakta veya birliğin yönergelerini kendi kuralları çerçevesinde şekillendirmektedir.
Tarihin en meşhur açlık grevcilerinden biri, modern sivil itaatsizliğin babaları arasında görülen Mahatma (Mohandas) Gandhi’dir. Gandhi, 1913-1948 yılları arasında, çeşitli sebeplerle toplamda 17 ayrı defa açlık grevi yapmıştır ve bunların birçoğu başarıyla sonuçlanmış, amaçlarına kısmen ya da tamamen ulaşmıştır. Bu başarılar sayesinde açlık grevleri son derece yaygın bir protesto formu haline gelmiştir. Açlık: Doğal Olmayan Bir Tarih başlıklı kitabın yazarı Prof. Dr. Sharman Apt Russell, 20. Yüzyıl’da adalet aramanın sabit yollarından birinin açlık grevleri olduğunu belirtmektedir. Zira bu tip bir protesto, “protesto”nun asıl amacı olan “halkın ilgisini çekme, toplumsal bir soruna odaklanma” gibi amaçlara başarıyla ulaşabilmektedir.
Elbette, tarihsel olarak açlık grevlerinin başarı yüzdesini hesaplamak oldukça zordur. Ancak amaç, erişilebilir hedefler koymak ve bunun için mücadele etmek, halkın ilgi ve dikkatini çekmeyi başarmaktır. Örneğin şekerli su gibi ürünleri tüketmeyi tercih eden grevciler, çok daha uzun süreler boyunca hayatta kalabilmekte; bu sayede halkın dikkatini daha uzun süreler boyunca bir soruna çekmeyi başarmaktadırlar. Unutmamak gerekiyor ki bu grevlerin amacı “ölmek” değil, “başarmak”tır. Örneğin, New Jersey mahkumlarından olan ve sırf idrar örneği vermeyi reddettiği için tek kişilik hücreye kapatılan William Lecuyer tarafından yapılan açlık grevinde, akıllıca tüketilen sıvılar sayesinde grev 1 yılı aşkın bir süre devam etmiş, nihayetinde ABD Ceza İnfaz Kurumu geri adım atarak Lecuyer’e yeni bir mahkeme tarihi vermiştir. Ancak ne olursa olsun önemli olan, asıl amaç olan politika değişikliğine gidilebilmesi için halkın dikkatini çekmeyi başarmaktır.
Bu durumda halka düşen, vatandaşları arasında eşitlik, adalet, hukuk arayan ve bunu bulamadığı için açlık grevi yoluyla protesto etmeyi seçenlere kulak vermek, seslerine ses, umutlarına umut olmaktır. Yoksa bu insanlar, kendilerine zarar verdikleriyle kalacaktır.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
Çağrı Mert Bakırcı
Kaynak: http://delta.evrimagaci.org/photo/tr/aclik-grevi-nedir
Dünyalılar (www.dunyalilar.org)