Tarih

Anayanlı Eşitlikçi Toplumdan, Ataerkil Sınıflı Toplumlara-3

Anayanlı Toplumun Yıkılışı ve Servetin Erkek Cins Elinde Toplanması

Anayanlı_Eşitlikçi_Toplumdan_Ataerkil_Sınıflı_Toplumlara_3
Ana Tanrıça heykelciği, Neolitik Dönem, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Ani toplumsal değişimler, iktidarların devrimler yoluyla el değiştirmesi, devletli (sı­nıflı) toplumlara özgü geçiş biçimlerindendir. Anayanlı eşitlikçi toplulukların yıkılışı ve sınıflı erkek egemenlikli toplumların ortaya çıkması ise binlerce yıla yayılan tedrici geliş­melerle mümkün oldu. Servetin (ürün fazlasının) kerte kerte ayrıcalıklı bir kesimin elin­de toplanmasının sınıflı toplumlara geçişin düğüm noktası olduğu, Marks ve Engels ta­rafından gösterildi. Engels, toplumun sınıflara bölünürken, cins bakımından da ezilen ve ezen olarak ayrıldığını, kadının ilkel komünal topluluktaki konumundan “ilk köle” duru­muna getirildiğini çözümleyerek, sınıflı toplumun cins karakterini de gözler önüne ser­di. Ancak bu, ilk adımdı. Servetin neden-nasıl erkek cins elinde toplandığı sorusunu başlı başına “cins sorunu” çerçevesinde ele almak, bugün hala çözümlenmemiş sorun­lardan biridir. Keskin ve kesin yanıtlar aramaktan çok, konuya bir giriş amacı taşıdığı­mızı belirterek başlayalım.
Servetin erkek cins elinde toplanması, ya da erkeğin ürün fazlasına el koymasının iki koşulu olabilirdi. Birincisi; özel mülkiyet ve erkek cins arasında özsel bir bağ olmalı, yani, ikisinin aynı zamanda ortaya çıkmasını sağlayan iç zorunluluklar olmalı. Başka bir deyiş­le; özel mülkiyetin otomatik olarak erkek egemenliğini ya da erkek egemenliğinin özel mülkiyeti ortaya çıkarması gerekir. Bu durum ise ancak ve yalnız erkek cinsin doğası ile açıklanabilir. Oysa, ürün fazlasının yani özel mülkiyete yol açan koşulların ortaya çıktığı tarihsel süreç, insan türünün biyolojik-doğal dürtülerini aştığı, toplumsal insan olduğu dönemdir. Öyle ise, bu tarihsel dönemde, biyolojik dürtülerin (olsalar bile), bir toplumsal değişimde rol oynadığını düşünmek anlamsızdır.

ikinci koşul olarak ise şu söylenebilir; toplumsal evrim sürecinin belli bir aşamasında (sorumuz ekseninde düşündüğümüzde bu aşama, üretim araçlarının, ürün fazlasını sağ­layacak denli geliştiği aşamadır) erkek cinsin fazla ürüne el koyabileceği konumda olma­sı gerekliydi.

Başlı başına kadın ve erkek cinsin toplumsal evrimi ve kadının tarihsel yenilgisi üzeri­ne yoğunlaşmasa da, toplumun sınıflı topluma evrilişinin ayrıntılı çözümlemesini yapar­ken, Engels; sorunu doğru temelde ele almanın sağlam zeminini de sağladı. Sorunu, Engels’in sunduğu veriler üzerinden ele almadan önce, konuyla ilgilenenlerin arayışlarına birkaç noktada değinelim.

Ataerkilliğin ortaya çıkışı ve özel mülkiyetle olan bağı açıklanırken, tek-eşli aileye, ba­ba ailesine işaret edilmesi, miras hukukunun ataerkilliğin ilk nedeni sayılması, sorunu açıklamaktan uzaktır. Tüm sayılanların ortaya çıkabilmesi için, kişisel servetin önsel ola­rak var olması gerekirdi. Ancak bunun öncesinde mülkiyetin, aile mülkiyeti olarak değil, grup mülkiyeti olarak ortaya çıktığını biliyoruz.

E. Reed “özel mülkiyetin kökeni ve erkeğin eline nasıl geçtiği” sorusuna, haklı olarak “tek baba ailesinde bölünmemiş baba türesinin ana ailesinin yerini alması olgusunda düğümlenmektedir” der. Biçim olarak, bunun “baba türesinin, erkek kardeş türesi üzerinde utku kazanması” aşamasından geçerek gelişmiş olması muhtemeldir. Ama yine de bun­dan önce erkeğin ayrıcalıklı bir konum edinmiş olması gerekirdi. Önündeki ana türesine ait tüm engelleri yıkmayı başarmasını koşullayan esas etken neydi?

E.Reed, Reich’a dayanarak, yabanıl toplumdaki evlilik armağanının gelişerek satış ev­liliğine dönüştüğünü, bunun da sorunun düğüm noktasını oluşturduğunu belirtir. Evlilik armağanı; “İlkellerin birbirine düşman insan kümelerini bir araya getirmek için, karşı­lıklı olarak alıp verdiği yiyecek ve daha başka şeylerden oluşuyor ve evlilik ilişkilerinin kurulması için gerekli bir önkoşul niteliği taşıyor.”Reed, bu açıklamasının devamı ile so­runu yeni bir çıkmaza sürer; “Tarihte belli bir noktada, erkekler arasındaki bu arma­ğan verme, yeni ve değişik bir işlem haline geldi. Bu olay, evlilik armağanının baş­lık parasına dönüşmesine neden oldu. Armağan alıp vermede erkekler arasında iş­lerlik gösteren bir edim haline geldi. Bu özel mülkiyetin dişi değil de, erkek ellerin­de gelişmesinin ardında yatan ilk nedendi.” Bizce, evlilik armağanı; ancak “başlık pa­rasının” nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yarayan bir yanıt olabilir.

Binlerce yıllık ana türesinde şu veya bu düzeyde gedik açacak koşullar çok daha do­laysız ve güçlü olmalıydı. Yabanıllar tüm tarihleri boyunca, çeşitli nedenlerle armağan alıp vermişlerdir. Armağan’ın “karlı” bir işe dönüşmesi için, öncelikle bu maddi koşulla­rın oluşması gerekiyordu. Diğer bir söylemle; armağanın erkeğin elinde, neden daha ön­ce “işlerli” hale gelmediği sorusunu sormak gerekir, bu durumda.

Reed’in, kadının evrimi sürecinin incelenmesine olağanüstü katkılarına rağmen, “dü­ğüm noktası” sorununda Engels’i yeterince incelememiş olması şaşırtıcıdır. Zemin açısın­dan, Engels’in özel mülkiyet ve kadının ikinci cins durumu üzerine tezlerine dayanmasına rağmen, “servetin erkek elinde toplanmasının ilk koşulu” üzerine fikir yürütürken, Reich’i izlemiştir.

Başlarken, servetin erkek elinde toplanabilmesi için, üretim sürecinin belli aşamasın­da, erkek cinsin ürün fazlasına el koyacak pozisyonda olması gerektiğinin, sorunun ya­nıtlarından biri olabileceğine işaret etmiştik. O halde bu sürece göz atalım;

Anayanli toplumun başından beri, üretimin esas kaynağı kadındı. Dolayısıyla, üretim araçları da esas olarak kadının elindeydi. Avcı ve savaşçı erkek, ancak üretimin belli bir aşamasında bu sürece dahil oldu. Avcılık ve toplayıcılığın, hayvancılık ve tarımın sağla­dığı ürünlerin yanında önemsiz hale gelmesi, dünün yabanıl avcısını toplumun ortak ma­lı olan tarlaların ve hayvanların önce bakıcısı yaptı. Bütün topluluk yararına yaptığı bir iş­ti başta. Kadınlar, çocukların bakımı ve toplumun tüm diğer gereksinimlerinin sorumlusu olmayı sürdürdüler. Engels, kadın ve erkek arasındaki bu iş bölümünü; “ilk doğal iş bölümü” olarak tanımlar. Üretimin bu aşaması ile tarımın ve hayvancılığın topluluğun ihtiyaçlarını aşan oranda ürün çıkaracak denli geliştiği süre içinde, bu iş bölümünün kendiliğinden erkeğin konumunu yükseltip yükseltmediğini bilmemiz mümkün değildir. Ama şunu söyleyebiliriz; başta topluluk için yararlı olan işi, esasta kadınlar yaparken, ilk iş bölümü ile erkek de üretim sürecinde kadının konumuna yükseldi. Bu, ilk doğal iş bölümü olduğu gibi durmadı, buradan büyük toplumsal iş bölümü doğdu.

“Birinci toplumsal iş bölümünden, toplumun iki sınıf; efendiler ve köleler, sömürülenler ve sömürenler biçimindeki ilk büyük iş bölümü doğdu. O zaman, sürüler ve öbür yeni servetler, aile, köklü değişikliğe uğradı. Geçinme gereçlerini kazanmak her zaman erke­ğin işi olmuştu. Engels’in burada, “geçim araçlarını her zaman erkek sağlıyordu” fikrini neye, hangi kaynaklara dayandırdığını bilmiyoruz. Kadının emek sürecindeki yerini, En­gels’in de derinlikli incelemediğini görüyoruz.
“Bu iş için zorunlu araçları üreten ve bu araçların mülkiyetine sahip olan kadındı. Ye­ni geçinme araçlarını sürüler meydana getiriyordu. Onları önce evcilleştirmek, sonra da korumak erkeğin işi olmuştu, bundan dolayı davar erkeğe aitti. “Yabanıl” savaşçı ve av­cı evde ikinci planda kalmakla yetinmişti. “Daha yumuşak huylu! Çoban, servetiyle övü­nerek birinci plana çıktı ve kadını ikinci plana itti.”

Anayanlı_Eşitlikçi_Toplumdan,_Ataerkil_Sınıflı_Toplumlara_3

Kadın emeği ve üretim araçlarını geliştirmedeki rolüne ilişkin söylediklerini bir tarafta tutarsak; üretim sürecinde en kritik aşamasında (fazla ürünün olanaklı olduğu süreç), er­kek cinsin üretim fazlasına el koyabilecek durumda olduğunu, Engels’in çözümlemelerin­de de açıkça görüyoruz. Önce bütün topluma ait olan mülkiyet, ikinci aşamada bir grup erkeğin ve giderek erkeğin reisliğindeki dar küçük toplumsal yapının, ailenin elinde top­landı. Toplumsal servetin erkeğin eline geçmesinin düğüm noktası, ilk doğal iş bölümün­de erkek cinsin servete bu yakın konumudur.

Cins özelliklerinin mülkiyeti gaspetmede ne kadar etkili olduğu, ancak üretim süreci­nin ürün fazlasının açığa çıktığı bu aşamasına bağlı olarak tartışılabilinir. Bu aşama oluş­tuktan sonra, Reed’in Mason’dan alıntıladığı sözü söyleyebiliriz; “Her iki cins de belki her şeyi belli yollardan öğrendiler, ancak ayrı cinsler olarak, ayrı şeyler öğreniyor­lardı. Kadınlar, erkeklerin konumunda olsaydı (ilk doğal iş bölümünde) ne olurdu sorusu elbette spekülatif bir soru olur. Ancak erkeğin cins olarak, tarihte servete el koyan ve diğer cinsi, kadını köleleştiren cins olduğu gerçeği çok somuttur. Hangi it­kilerle olursa olsun, iki ayrı toplumsal cins gerçekliği oluşmuştur. Erkek cins;yaba­nıl toplumdaki kadının üretimde gerisinde, sınıflı toplumda ise egemen cins gerçek­liği ile vardır. Özel servetin cins kimliğidir. Aynı tarihsel koşullar; “ilkel komünal” dönemin kadınını ve bugünün ezilen cins olan kadın gerçekliğini ortaya çıkardı.”

Kaynakça:

Engels, “Ailenin Devletin Özel Mülkiyetin Kökeni”

Evelyn Reed,”Kadının Evrimi”

Cemal Bali Akal, “iktidarın Üç Yüzü”

Kate Millet, “Cinsel Politika”

(*) Totem ve tabu: Yabanıl toplumlarda, ilk yasaklar yiyecek ve kandaşla cinsel birleşme yasağıydı. Yiyecek yasağının esası yamyamlığı önlemeye dönüktü. Kandaşla cinsel birleşme yasağının neden­leri üzerine farklı teoriler olmakla birlikte E. Reed, kandaşla cinsel birleşme yasağını da yiyecek ya-sağındaki mantığa bağlar.

(**) Kadının erkek egemenliğine neden ve nasıl olup da boyun eğdiği, analık hukukunun yıkılışı karşı­sında direnç gösterip göstermediği sorusunun incelenmesinin işlediğimiz konu açısından önemli ol­duğunu belirtelim. Ancak, başlı başına ele alınarak incelenmelidir.

Kaynak: http://sosya.wordpress.com/2012/07/05/anayanli-esitlikci-toplumdan-ataerkil-sınıflı-toplumlara/

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu