Anayanlı Toplumun Yıkılışı ve Servetin Erkek Cins Elinde Toplanması
Ani toplumsal değişimler, iktidarların devrimler yoluyla el değiştirmesi, devletli (sınıflı) toplumlara özgü geçiş biçimlerindendir. Anayanlı eşitlikçi toplulukların yıkılışı ve sınıflı erkek egemenlikli toplumların ortaya çıkması ise binlerce yıla yayılan tedrici gelişmelerle mümkün oldu. Servetin (ürün fazlasının) kerte kerte ayrıcalıklı bir kesimin elinde toplanmasının sınıflı toplumlara geçişin düğüm noktası olduğu, Marks ve Engels tarafından gösterildi. Engels, toplumun sınıflara bölünürken, cins bakımından da ezilen ve ezen olarak ayrıldığını, kadının ilkel komünal topluluktaki konumundan “ilk köle” durumuna getirildiğini çözümleyerek, sınıflı toplumun cins karakterini de gözler önüne serdi. Ancak bu, ilk adımdı. Servetin neden-nasıl erkek cins elinde toplandığı sorusunu başlı başına “cins sorunu” çerçevesinde ele almak, bugün hala çözümlenmemiş sorunlardan biridir. Keskin ve kesin yanıtlar aramaktan çok, konuya bir giriş amacı taşıdığımızı belirterek başlayalım.
Servetin erkek cins elinde toplanması, ya da erkeğin ürün fazlasına el koymasının iki koşulu olabilirdi. Birincisi; özel mülkiyet ve erkek cins arasında özsel bir bağ olmalı, yani, ikisinin aynı zamanda ortaya çıkmasını sağlayan iç zorunluluklar olmalı. Başka bir deyişle; özel mülkiyetin otomatik olarak erkek egemenliğini ya da erkek egemenliğinin özel mülkiyeti ortaya çıkarması gerekir. Bu durum ise ancak ve yalnız erkek cinsin doğası ile açıklanabilir. Oysa, ürün fazlasının yani özel mülkiyete yol açan koşulların ortaya çıktığı tarihsel süreç, insan türünün biyolojik-doğal dürtülerini aştığı, toplumsal insan olduğu dönemdir. Öyle ise, bu tarihsel dönemde, biyolojik dürtülerin (olsalar bile), bir toplumsal değişimde rol oynadığını düşünmek anlamsızdır.
ikinci koşul olarak ise şu söylenebilir; toplumsal evrim sürecinin belli bir aşamasında (sorumuz ekseninde düşündüğümüzde bu aşama, üretim araçlarının, ürün fazlasını sağlayacak denli geliştiği aşamadır) erkek cinsin fazla ürüne el koyabileceği konumda olması gerekliydi.
Başlı başına kadın ve erkek cinsin toplumsal evrimi ve kadının tarihsel yenilgisi üzerine yoğunlaşmasa da, toplumun sınıflı topluma evrilişinin ayrıntılı çözümlemesini yaparken, Engels; sorunu doğru temelde ele almanın sağlam zeminini de sağladı. Sorunu, Engels’in sunduğu veriler üzerinden ele almadan önce, konuyla ilgilenenlerin arayışlarına birkaç noktada değinelim.
Ataerkilliğin ortaya çıkışı ve özel mülkiyetle olan bağı açıklanırken, tek-eşli aileye, baba ailesine işaret edilmesi, miras hukukunun ataerkilliğin ilk nedeni sayılması, sorunu açıklamaktan uzaktır. Tüm sayılanların ortaya çıkabilmesi için, kişisel servetin önsel olarak var olması gerekirdi. Ancak bunun öncesinde mülkiyetin, aile mülkiyeti olarak değil, grup mülkiyeti olarak ortaya çıktığını biliyoruz.
E. Reed “özel mülkiyetin kökeni ve erkeğin eline nasıl geçtiği” sorusuna, haklı olarak “tek baba ailesinde bölünmemiş baba türesinin ana ailesinin yerini alması olgusunda düğümlenmektedir” der. Biçim olarak, bunun “baba türesinin, erkek kardeş türesi üzerinde utku kazanması” aşamasından geçerek gelişmiş olması muhtemeldir. Ama yine de bundan önce erkeğin ayrıcalıklı bir konum edinmiş olması gerekirdi. Önündeki ana türesine ait tüm engelleri yıkmayı başarmasını koşullayan esas etken neydi?
E.Reed, Reich’a dayanarak, yabanıl toplumdaki evlilik armağanının gelişerek satış evliliğine dönüştüğünü, bunun da sorunun düğüm noktasını oluşturduğunu belirtir. Evlilik armağanı; “İlkellerin birbirine düşman insan kümelerini bir araya getirmek için, karşılıklı olarak alıp verdiği yiyecek ve daha başka şeylerden oluşuyor ve evlilik ilişkilerinin kurulması için gerekli bir önkoşul niteliği taşıyor.”Reed, bu açıklamasının devamı ile sorunu yeni bir çıkmaza sürer; “Tarihte belli bir noktada, erkekler arasındaki bu armağan verme, yeni ve değişik bir işlem haline geldi. Bu olay, evlilik armağanının başlık parasına dönüşmesine neden oldu. Armağan alıp vermede erkekler arasında işlerlik gösteren bir edim haline geldi. Bu özel mülkiyetin dişi değil de, erkek ellerinde gelişmesinin ardında yatan ilk nedendi.” Bizce, evlilik armağanı; ancak “başlık parasının” nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yarayan bir yanıt olabilir.
Binlerce yıllık ana türesinde şu veya bu düzeyde gedik açacak koşullar çok daha dolaysız ve güçlü olmalıydı. Yabanıllar tüm tarihleri boyunca, çeşitli nedenlerle armağan alıp vermişlerdir. Armağan’ın “karlı” bir işe dönüşmesi için, öncelikle bu maddi koşulların oluşması gerekiyordu. Diğer bir söylemle; armağanın erkeğin elinde, neden daha önce “işlerli” hale gelmediği sorusunu sormak gerekir, bu durumda.
Reed’in, kadının evrimi sürecinin incelenmesine olağanüstü katkılarına rağmen, “düğüm noktası” sorununda Engels’i yeterince incelememiş olması şaşırtıcıdır. Zemin açısından, Engels’in özel mülkiyet ve kadının ikinci cins durumu üzerine tezlerine dayanmasına rağmen, “servetin erkek elinde toplanmasının ilk koşulu” üzerine fikir yürütürken, Reich’i izlemiştir.
Başlarken, servetin erkek elinde toplanabilmesi için, üretim sürecinin belli aşamasında, erkek cinsin ürün fazlasına el koyacak pozisyonda olması gerektiğinin, sorunun yanıtlarından biri olabileceğine işaret etmiştik. O halde bu sürece göz atalım;
Anayanli toplumun başından beri, üretimin esas kaynağı kadındı. Dolayısıyla, üretim araçları da esas olarak kadının elindeydi. Avcı ve savaşçı erkek, ancak üretimin belli bir aşamasında bu sürece dahil oldu. Avcılık ve toplayıcılığın, hayvancılık ve tarımın sağladığı ürünlerin yanında önemsiz hale gelmesi, dünün yabanıl avcısını toplumun ortak malı olan tarlaların ve hayvanların önce bakıcısı yaptı. Bütün topluluk yararına yaptığı bir işti başta. Kadınlar, çocukların bakımı ve toplumun tüm diğer gereksinimlerinin sorumlusu olmayı sürdürdüler. Engels, kadın ve erkek arasındaki bu iş bölümünü; “ilk doğal iş bölümü” olarak tanımlar. Üretimin bu aşaması ile tarımın ve hayvancılığın topluluğun ihtiyaçlarını aşan oranda ürün çıkaracak denli geliştiği süre içinde, bu iş bölümünün kendiliğinden erkeğin konumunu yükseltip yükseltmediğini bilmemiz mümkün değildir. Ama şunu söyleyebiliriz; başta topluluk için yararlı olan işi, esasta kadınlar yaparken, ilk iş bölümü ile erkek de üretim sürecinde kadının konumuna yükseldi. Bu, ilk doğal iş bölümü olduğu gibi durmadı, buradan büyük toplumsal iş bölümü doğdu.
“Birinci toplumsal iş bölümünden, toplumun iki sınıf; efendiler ve köleler, sömürülenler ve sömürenler biçimindeki ilk büyük iş bölümü doğdu. O zaman, sürüler ve öbür yeni servetler, aile, köklü değişikliğe uğradı. Geçinme gereçlerini kazanmak her zaman erkeğin işi olmuştu. Engels’in burada, “geçim araçlarını her zaman erkek sağlıyordu” fikrini neye, hangi kaynaklara dayandırdığını bilmiyoruz. Kadının emek sürecindeki yerini, Engels’in de derinlikli incelemediğini görüyoruz.
“Bu iş için zorunlu araçları üreten ve bu araçların mülkiyetine sahip olan kadındı. Yeni geçinme araçlarını sürüler meydana getiriyordu. Onları önce evcilleştirmek, sonra da korumak erkeğin işi olmuştu, bundan dolayı davar erkeğe aitti. “Yabanıl” savaşçı ve avcı evde ikinci planda kalmakla yetinmişti. “Daha yumuşak huylu! Çoban, servetiyle övünerek birinci plana çıktı ve kadını ikinci plana itti.”
Kadın emeği ve üretim araçlarını geliştirmedeki rolüne ilişkin söylediklerini bir tarafta tutarsak; üretim sürecinde en kritik aşamasında (fazla ürünün olanaklı olduğu süreç), erkek cinsin üretim fazlasına el koyabilecek durumda olduğunu, Engels’in çözümlemelerinde de açıkça görüyoruz. Önce bütün topluma ait olan mülkiyet, ikinci aşamada bir grup erkeğin ve giderek erkeğin reisliğindeki dar küçük toplumsal yapının, ailenin elinde toplandı. Toplumsal servetin erkeğin eline geçmesinin düğüm noktası, ilk doğal iş bölümünde erkek cinsin servete bu yakın konumudur.
Cins özelliklerinin mülkiyeti gaspetmede ne kadar etkili olduğu, ancak üretim sürecinin ürün fazlasının açığa çıktığı bu aşamasına bağlı olarak tartışılabilinir. Bu aşama oluştuktan sonra, Reed’in Mason’dan alıntıladığı sözü söyleyebiliriz; “Her iki cins de belki her şeyi belli yollardan öğrendiler, ancak ayrı cinsler olarak, ayrı şeyler öğreniyorlardı. Kadınlar, erkeklerin konumunda olsaydı (ilk doğal iş bölümünde) ne olurdu sorusu elbette spekülatif bir soru olur. Ancak erkeğin cins olarak, tarihte servete el koyan ve diğer cinsi, kadını köleleştiren cins olduğu gerçeği çok somuttur. Hangi itkilerle olursa olsun, iki ayrı toplumsal cins gerçekliği oluşmuştur. Erkek cins;yabanıl toplumdaki kadının üretimde gerisinde, sınıflı toplumda ise egemen cins gerçekliği ile vardır. Özel servetin cins kimliğidir. Aynı tarihsel koşullar; “ilkel komünal” dönemin kadınını ve bugünün ezilen cins olan kadın gerçekliğini ortaya çıkardı.”
Kaynakça:
Engels, “Ailenin Devletin Özel Mülkiyetin Kökeni”
Evelyn Reed,”Kadının Evrimi”
Cemal Bali Akal, “iktidarın Üç Yüzü”
Kate Millet, “Cinsel Politika”
(*) Totem ve tabu: Yabanıl toplumlarda, ilk yasaklar yiyecek ve kandaşla cinsel birleşme yasağıydı. Yiyecek yasağının esası yamyamlığı önlemeye dönüktü. Kandaşla cinsel birleşme yasağının nedenleri üzerine farklı teoriler olmakla birlikte E. Reed, kandaşla cinsel birleşme yasağını da yiyecek ya-sağındaki mantığa bağlar.
(**) Kadının erkek egemenliğine neden ve nasıl olup da boyun eğdiği, analık hukukunun yıkılışı karşısında direnç gösterip göstermediği sorusunun incelenmesinin işlediğimiz konu açısından önemli olduğunu belirtelim. Ancak, başlı başına ele alınarak incelenmelidir.
Kaynak: http://sosya.wordpress.com/2012/07/05/anayanli-esitlikci-toplumdan-ataerkil-sınıflı-toplumlara/