Robot teknolojisi her geçen gün hızla ilerliyor, bir kaç 10 yıla kadar robot insanlar aramızda dolanıyor olacaklar, gidişat bunu gösteriyor. Peki tüm bu robot macerasının atasının bir oyuncak olduğunu söylesek… Ve işte karşınızda bütün robotların atası: 1772’de Alman iki saat yapımcısı tarafından hayata getirilmiş bir otomat, android, bir müzik kutusu bu.
Peter Kintzing bir saat yapımcısı, David Roentgen ise gizli çekmeceleri, sihirli oyuncaklarıyla ünlenmiş bir mobilya tasarımcısı. Bu otomat 1784’te Fransa kraliçesi Mari Antuvanet’e sunuluyor. Kraliçe görür görmez çok etkileniyor bu oyuncaktan, derhal satın alıyor. Mari Antuvanet bir süre sarayında, otomatın çalabildiği sekiz ayrı melodiyle oyalanıyor, 1785’te Fransız Bilimler Akademisi’ne hediye ediyor bu gösterişli oyuncağı. 1789’da Fransız İhtilali’yle saraydaki pek çok eşya gibi, bu kadında bir köşeye atılıyor, üstelik kırılıp dökülmüş olarak. 1860’larda tekrar ele geçiyor ve bir onarım görüyor, üzerindeki elbise de bu dönemde yapılmış. Çaldığı aletse kanuna benzeyen santur, elindeki küçük çekiçlerle tellere minik minik dokunuyor kadın. Duyduğumuz melodi ise şöyle bir şey:
Gerçek hayatı canlandırabilen makinaların tarihi Avrupa’da 1734’te flüt çalabilen bir oyuncakla başlıyor. Bu, insan vücudunu, dünyayı ve devleti makinalara benzetip duran aydınlanmacılarının neden olduğu düşünsel bir devrimin sonucu aslında. Kuyruğunu oynatabilen tavus kuşları, suda yüzebilen kuğular, konuşan, yazı yazan, manalı çizgiler çizebilen insan görünümlü otomatlar izliyor ve nihayetinde güya satranç oynayabilen, adı da Mekanik Türk olan bir otomat bu akımın neredeyse sonu oluyor. Yani son dediğime bakmayın tabi, el kol oynatabilen makineler, robotlar derken hikaye uzayıp gidiyor.
Konu hakkında detaylı bilgi edinmek isterseniz Sublime Dreams of Living Machines: The Automaton in the European Imagination adlı kitabı inceleyebilirsiniz.