Dersim’de bir evde, adı Dünya Ana olan yaşlı bir ninenin sesi duyulur: “Rica ederim, halk halka ağlasın. Biz de halkız, biz de kardeşiz…”
“Bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır…” (1936 TBMM açılış konuşması, Mustafa Kemal)
Kızlar toplatıldı, asker evlerine gönderildi, saçları kazıtıldı, geçmişleri unutturuldu… İnsan unutur mu, yürek unutur mu? Hele ki çocuksa… İstediğini yapsın, istediklerini yapsınlar, unutamaz. O çocuklar gördüler, üst üste dizilmiş insanların yakıldığını, içlerinde hala ölmemiş olanları, rüzgarda sallanan o küçük kıza ait sarı saçı, gördüler… Kaçarken, bir ananın asker öldürmesin diye bebeğini kendi elleriyle ağlaya ağlaya boğduğunu, gördüler. Bir babanın “oğlumu öldürmeyin” demesine rağmen, evladının ölümünü babaya izlettiklerini gördüler, babanın ölümünü gördüler… Suyunu içip, dua ettikleri Munzur’un üstünün cesetlerle kaplı olduğunu gördüler. Gözlerinin üstüne bulaştı kan, öyle baktılar hep hayata…
Unutmak mı? Hiç unutmadılar, bir an bile… Arkadaşına anlatıyordu küçüklüğünü o kızlardan biri, “Biz hep beraberdik, günde 20 misafir gelirdi evimize. Misafiri görenler de gelirdi. Hep iç içeydik. Askerler geldi bir gün, biz de sevindik devlet burada artık yolumuzu yapar bize yardım eder diye. Kimileri öldü kimileri tecavüze maruz kaldı, bu gözler neler gördü, anlatamam. Çağırdılar, topladılar meydana dediler ki erkeklerimize ‘Siz dağ Türklerisiniz, oradan buradan göçüp bu Kürtlerin arasına yerleşmişsiniz, kız alıp vermişsiniz, Kürtleşmissiniz. Ama en evvela Türksünüz, Türksünüz, Türksünüz!’ Biz de bağırdık ‘Türküz’ diye, üç defa.”
O kadın unutmak istiyordu 38’i; ama unutamıyordu. Çevresinde gördüğü herkese içinden şunu soruyordu “Sen ne yapıyordun 1938’de?” Kafasını dağıtıyordu. Bakıyordu etrafa, mahalle okul isimleri hep Atatürk, İnönü… Hatırlıyordu yine, 38’i. Anlayamıyordu birçok şeyi. Neden öldürüldüler? Neden sevilmediler hiç? Neden tebrik edildi “asilere” elli ton bomba atan Sabiha Gökçen. Yediremiyordu kendisine.
Bağırdı bir gün kadın:
“İster Türküz, ister Kürdüz, ister Ermeniyiz, ister Aleviyiz. Bırakın bunları. Biz en evvela insanız insan! Bizi ne o tarafa uydurabildiniz ne de bu tarafa, yok etmek istediniz barajlarla, oyla, buyla! Yeter, hepinizin çıbanıyım ben, kesin atın! Siz de kurtulun ben de!”
…
Dersim’de bir evde, adı Dünya Ana olan yaşlı bir ninenin sesi duyulur: “Rica ederim, halk halka ağlasın. Biz de halkız, biz de kardeşiz…”
…
Jare mı bomba kerdi ey nıka bestaro, de be Duygıno, Xızıro, Munzuro, Aliyo… Dersim besıtaro.
Ziyaretlerim bombalandı ben şimdi korumasızım, gel artık Düzgün, Hızır, Munzur, Ali… Dersim korumasızdır.
Ceren Ataş (cerenatas.blogspot.com)
Dünyalılar