Polikrat, 6. ve 7. yüzyıllarda kendisinden öncekiler gibi ünlenmişti. Bilgiler onun zamanında çoğalmıştı. O yüzyıllarda İran/Pers/ orduları Babil’den, Anadolu’ya tüm Ege’yi istila etmişti. Mallar yağmalanmış, o güne kadar Anadolu’da biriken bilgilerde mallar gibi yağmalanmıştı. Hem mallar hem bilgiler, hem de inançlar ve diller Atina’ya taşınıyordu. Anadolu da savaş ve yağmanın önünde bilim kaçırıldı. Daha o zamanlar Atina’nın adı, namı duyulmamıştı. İlk defa bilim insanları Batıyı yurt tutmaya başlamıştı. Sonra Batı, Batı oldu. Yunanistan, mitoloji ve bilimin merkezine dönüştü.
Demokrit, Polikrat, Platon, Sokrat, Herodot ve daha onlarcası oralarda barındı. Bugün de nerede hoşgörü varsa, bilim de, bilim insanları da orada barınıyorlar. Bu yüzden eskiden Anadolu’nun ilerici mirası Batıya taşınmıştı. Fenikeliler, Lidyalılar, Pelasglar, Milaslılar, Didimliler, İyonlular ve Dersim’den gidenler Atina’yı yurt tutmuşlardı. Atina’nın yıldızı o günden sonra parladı. Atina öne çıktı. Bilimin, sanatın, ticaretin merkezi oldu. O güne kadar Ege’de; İzmir, Milas, Milet, Didim, Efes kentlerinin yıldızı parlamışken, birdenbire Doğudan, Hindistan’dan, Mısır’dan, Karadeniz’in kuzeyinden getirilen mallar, biriken bilimsel nüveler Atina’ya taşınmıştı. Atina, çeşitli dülgerciyi, mimarı, sanatçıyı, bilim insanını ve edebiyatçıyı ağırlamıştı.
Anadolu’dan bilimi kovdular, malları yağmaladı, insanları sürdüler. Korsan denizciler, köle ticareti yapan kurnaz tüccarlar zenginleşti. İnsanları, inançları, bilimi, mitolojiyi, edebiyatı, efsaneleri her şeyi, her şeyi savaşın önünden sürdüler. Herodot gibi tüm antik edebiyat el yazmacıları işitip gördüklerini, gezip öğrendiklerini taşıdılar batıya. Yazı yeni gelişiyordu. Durmadan yazıyorlardı. Onların yazdıkları, halkların ortak malıydı. Bugün pek çok kimse sanıyor ki onların yazdıkları Batının malıdır. Onlar bir tek halk ait değil, onlarca halkın kültürü, dili ve sanatıdır.
Herodot zamanında yaşamış pek çok bilimci, ırmaktaki suların, güneş ışınlarının etkisiyle buharlaştığını biliyordu. Herodot ise güneşin bir tanrı olduğuna inanıyordu. Ve “güneş, gökte gezerken ırmaklardan su içen bir tanrıdır” diyor, buna inanıyordu.
Batıya giden bilim insanları arasında Perikles çıktı. Güzel bir karısı vardı: Aspasya. O da ilk kadın filozoflardandı. Patya diye bir çağdaşı vardı Aspasya’nın. O da ilk matematikçiydi. İskenderiye’de yetişmişti. Öğrencileri vardı. Patya, Perikles’in karısı Aspasya ile birlikte bilimi savundu. Sonra Patya taşlandı, öldürüldü. Yani ilk reycim cezası bir kadına ilk defa uygulanmıştı. Kadın ve bilim yok sayılıyordu. Arkadaşları vardı Perikles’in. Anaksagoros çıkmıştı. Sokrat yanındaydı. Fidyes ressam ve mimardı. O da okul kurmuştu. Binlerce insan çalıştırdı yanında. Kuyumcu, ressam ve mimar! Gotik denilen, Elen denilen tarzlar bu sıralar doğuyordu Atina’da.
Yanlarına Öropides gelmişti. Anaksagoros’un öğrencisiydi. O eğilmemişti tanrıların ve soyluların gücü karşısında. Dik tutmuştu omurgasını. Bugünkü dönek ve kapı kulu aydınlardan daha ilerideydi. Omurgasız kişileri ilk o sevmemişti. Tanrıların ve soyluların otoritesi karşısında dik durdu. Dik duran insan ta homosapiens zamanında; “ben insan olacağım, maymun kalmayacağım” demiş ve araç yapmış araç geliştirmişti. Soyut düşünceden kurtulmuş somut düşünmeye başlamıştı. Yani neandarthalın değil kromanyonun atasıydı. Öropides gibiler de Kromanyonun yani bizlere daha çok benzeyen ilk canlıların ataları gibi omurgasını eğip bükmemişti, soyluların düzeninin karşısında. Bir tiyatrocu bir trajediciydi o. İlk piyes, ilk tiyatro, ilk tragedya onun tarafından girmişti insan yaşantısına. Öropides,
Demişti ki:
Adaletsiz tanrı tanrı değildir.
Reddetmişti soyluların düzenini.
Perikles, Aspasya, Fidyes, Öropides Patya hepsi de bir öğretinin, bir öğretmenin öğrencileriydiler.
Anaksagoros daha o zamanlar ay da dünyamız gibi bir gezegendir diyordu. Ama kıyamet kopuyor, zındıklığı kalmıyordu adamın. Akileus geldi bir zaman sonra Atina sokaklarına. O da tanrılardan ve soylulardan hesap soran Öropides gibi ‘teke tek’ dövüşe çağırdı onları. Demokrit de “bilge kişiye tüm yeryüzü açıktır” demiş ve eklemişti “bir ülkede yoksul olmak kralların idare ettiği bir ülkede zengin olmaktan iyidir” diye. Sokrat’ın söyledikleri ise hep yanıltmıştı onu. “Bildiğim bir şey varsa o da hiç bir şey bilmiyorum” demişti. İnsan gerçeği ve doğayı kavramaya, ona doğru, onu yakalamaya giderken Sokrat tersini düşünüyordu. İnsanı doğadan koparmış, “içinizi inceleyin” demişti. İnsanın içi de dışı da ne doğadan ne de kendisinden bağımsız değildi. O insanın ilerlemesini değil gerilemesini savunmuş atalarının dinine dönmüştü. İnsanın atalarının eski dinine dönmesini savunmak geriye çekilmekti.
Turabi Saltık (anahatadergi.org)
Dünyalılar