Fransız Devrimi kendinden öncekileri așan, sonrakileri etkileyen, burjuva demokratik özgürlükçü köklü bir devrimdi.
İlk burjuva devrimi olan İngiliz devrimi, feodal rejimden kapitalist rejime geçişin simgesiydi. Francis Bacon ve onun düșüncelerini sistemleștiren Thomas Hobbes, Isaac Newton ve İngiliz burjuvazisinin büyük düșünürü John Locke, İngiliz aydınlanmasının temsilcileridir. David Hume’un ise düșünce dünyasına yine büyük etkisi olmuștur. Adam Smith, Hume’un düșüncelerine bağlı kalmıștır. Hume da, Engels’in saptadığı gibi șüpheciliğinin pratikliğiyle Fransız materyalizminden etkilenmiștir.
Ancak İngiliz devrimi kitleleri ayaklandıramamıș, halk devriminden çok askeri yanı ağır basan bir devrim olmuștur. Kısmen de olsa İngiliz Devrimi’nden etkilenen 1789 Fransız devrimi ise geniș halk kitlelerini harekete geçiren ve halk kitleleri tarafından gerçekleștirilen ilk modern devrimdir. Bernard Lewis, 1789 Fransız devrimini, Batı Hristiyanlığının kendisini İslâma dayatan ilk büyük düșünce hareketi olarak niteler.
Marx ise, gerçekten kendisinden őnce hükmetmekte olan sınıfın yerini alan her yeni sınıfın, kendi amaçlarına ulașmak için de olsa, kendi çıkarını toplumun bütün üyelerinin çıkarıymıș gibi gőstermek zorunda olduğuna vurgu yapıyor ve bu sınıfın kendi düșüncelerine evrensellik biçimi vermek ve onları tek mantıklı evrensel olarak geçerli düșünceler olarak gőstermek zorunda olduğunu saptıyordu. (Marx-Engels; Seçme Yapıtlar, Alman İdeolojisi, Cilt: 1. s. 57)
Gerçekten de Marx’ın açıkladığı gibi, Fransız devriminde burjuvazi, kendi őzel çıkarlarını toplumun tümünün çıkarları gibi gőstermiș ve kent emekçilerini henüz olușum halindeki proleterleri ve kőylüleri peșinden sürüklemiș, ancak devrimden sonra burjuvazi ile kent emekçileri, kőylüler ve ișçilerin çıkarları karșı karșıya gelmiști.
Marx’a gőre, 1648 ve 1789 Devrimleri, İngiliz ve Fransız devrimleri değillerdi; bunlar Avrupa tarzında devrimlerdi. Bunlar toplumun belirli bir sınıfının eski siyasal düzen karşısındaki zaferi değillerdi; bunlar yeni Avrupa toplumu için siyasal düzen ilanlarıydılar. Burjuvazi bu devrimlerde galip geldi; ama burjuvazinin bu zaferi, o sıralar, yeni toplum düzeninin zaferi, burjuva mülkiyetinin feodal mülkiyet karşısındaki, milliyetin bölgecilik karşısındaki, rekabetin lonca karşısındaki, miras taksiminin büyük evlat hakkı karşısındaki, toprak sahibinin toprağın kendi sahibi üzerinde egemenlik kurması karşısındaki, aydınlığın hurafe karşısındaki, ailenin aile adı üzerindeki, sanayiin kahramanca tembellik karşısındaki, medeni yasanın ortaçağ ayrıcalığı karşısındaki zaferiydi. (Marx: 1848, Neue Rheinische Zeitung)
Marx, “Burjuvazi ve Karșı Devrim” adlı yapıtında, 1648 Devrimi’ni, 17. yüzyılın 16. yüzyıl karşısındaki zaferi, 1789 Devrimi’ni ise, 18. yüzyılın 17. yüzyıl karşısındaki zaferi olarak niteliyordu. Bu devrimler, içinde yer aldıkları dünya kesiminin, İngiltere’nin ve Fransa’nın gereksinmelerinden çok, o günkü dünyanın gereksinmelerini ifade ediyorlardı.
Engels ise, “Anti-Dühring”de, Paris’in varlıksız yığınlarının egemenliği bir an ellerine geçirebilmiș ve bőylece burjuva devrimini burjuvazinin kendine karșı zafere gőtürebildiğini belirtiyordu.
Fransız burjuvazisi őne çıkıyor
XVIII. yüzyıl sonlarına gelinirken Fransa’da hâlâ feodalite egemendi, ancak buna karșın kapitalist üretim güçleri ile feodal üretim ilișkileri arasındaki çatıșma giderek keskinleșiyordu. Üç yüz yıllık bir gelișmenin ürünü olarak Fransız burjuvazisi, ülke ekonomisinde őnplana çıkmak istiyordu. Manifaktür sahiplerinden, tüccar ve bankacılardan olușan Fransız burjuvazisi ile devlet erkini elinde bulunduran aristokrasinin çıkarları çatıșıyordu. Bu çelișkiler őzellikle, ideoloji, kültür, felsefe ve bilim cephelerinde yașanıyor ve giderek keskinleșiyordu.
Fransız devriminin ideolojik-kültürel ortamını hazırlayan Aydınlanma felsefesi (Ansiklopedist hareket) hızla gelișiyordu. Ansiklopedist hareketin őncüleri Montesquieu, Voltaire, d’Lambert, Diderot ve Rousseau, ayrıcalıklara, kőleciliğe, dine ve feodalizme karșı büyük bir savaș bașlatıyorlardı.
XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılda doğal haklar kavramı gelișirken, Locke ise siyasal liberalizmin gelișimi ile uğrașıyordu. Bu dőnemde bilimselliğin őnem kazandığı yapıtlar Bodin, Machiavelli, Nicholas Oresme ve Montchtiten imzalarını tașıyordu. Jean Jacques Rouesseau, “Toplumsal Sőzleșme” bașlıklı yapıtıyla toplumların nasıl olması gerektiğini sorgulayan őnemli bir yapıt ortaya koyuyordu. Aynı dőnemde toplumsal yasalar, tanrısal düzen anlayıșından hızla uzaklașıyordu.
Ayaklanma ve yőnetimin ele geçiriliși
Fransız toplumu devrim őncesi; aristokrasi, ruhban ve Tiers Etat (burjuvazi, kőylüler, kent emekçileri, ișçiler) șeklinde kabaca üç zümreye bőlünmüștü. Temel uzlașmaz çelișki ise Kral, aristokrasi, ruhbanlar ile burjuvazi őnderliğindeki geniș halk yığınları arasındaydı.
Fransız burjuvazisi őnderliğindeki halk hareketi 14 Temmuz 1789 tarihinde ayaklanarak yőnetimi ele geçiriyordu. 26 Ağustos 1789’da Kurucu Meclis “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni ilan ediyordu. Bu bildirge, burjuva demokrasisinin temel ilkelerini ortaya koyan ilk belge olarak tarihe geçiyordu. Devrimden sonra őzellikle Paris’te ve tașrada siyasal ișlevli kulüpler hızla yayılıyordu.
Konvansiyon Meclisi’nde ise burjuvazinin sağ kanadını olușturan Jirondenler ile sol kanadı temsil eden Montagnardlar (Dağlılar) arasındaki çelişkiler giderek derinleșiyordu.
Jakoben dönem
“Özgürlük, insanın sahip olduğu yetilerini
dilediği gibi gerçekleștirme gücüdür.
Kuralı adalet, sınırı, sınırları bașkalarının hakları,
ilkesi doğa, güvencesi yasadır.”
İnsan ve Yurttaș Hakları Bildirgesi, madde III.
24 Nisan 1793
Kısa bir süre sonra 1792 yılında Robespierre, insana gerekli olan besinlerin, hayat kadar kutsal olduğunu; hayatı sürdürmek ve korumak için pek gerekli olan ne varsa bütün toplumun ortak malı olduğunu ilan ediyor ve șőyle diyordu: “Ancak artan kısım bireylerin olabilir ve satıcıların ticaretine bırakılabilir.” (2 Aralık 1792 sőylevinden) Bunun tersinin ticaret değil, eșkıyalık, hatta kardeș kanına susamıșlık olduğunu belirtiyordu.
26 Mayıs 1793’te Robespierre tarafından ayaklanma çağrısı yapılıyordu: “Halk baskı altındaysa, kendine kendinden başka bir şey kalmamışsa, ona ayaklan demeyen alçaktır. Ancak bütün yasalar çiğnenir, zorbalık gemi azıya alır, iyi niyet ve edep, haya ayaklar altına alınırsa, işte o zaman halk ayaklanmalıdır.” (Robespierre, Devrim Yazıları, Haz. Vedat Günyol, Belge Yayınları, İstanbul, 1989, s. 94)
Ve Kral XVI. Louis 21 Ocak 1793’de Concorde alanında giyotinle idam ediliyordu. Kral XVI. Louis’in kopan bașı, Avrupa’daki kendilerini “tanrının yeryüzündeki temsilcisi” olarak niteleyen tüm kralları titretmiști.
Jirondenler ile Jakobenler arasındaki iktidar savașından Jabobenler galip çıkıyor ve 1793 Haziranı’ndan 1794 Temmuzu’na kadar sürecek olan ve Fransa tarihinde “terőr dőnemi” olarak adlandırılan bir süreç bașlıyordu. Robespierre tarafından formüle edilen 1793 İnsan ve Yurttaș Hakları Bildirgesi, anayasaya őnsőz olarak yazılıyordu. Jakobenler, 24 Haziran 1793 Anayasası’nı yürürlüğe koyuyorlardı. Bu Anayasa ile, basın ve düșünce őzgürlüğü güvence altına alınıyor, toplantı, dilekçe verme hakları getiriliyor, ayrıca direnme hakkı en őnemli insan haklarİndan birisi olarak tanımlanıyordu. Demokrasiyi halkın egemen olduğu ve herșeyi halkın kendisinin yaptığı bir devlet biçimi olarak tarif eden Jakoben Lider Robespierre, diğer yandan emek düșmanı La Chapelier Yasası‘nı uyguluyor ve Sansculotte (baldırıçıplak)’ların demokratik taleplerini zor kullanarak bastırıyordu.
Bir süre sonra ise denildiği gibi, “ihtilal evlatlarını yemeye” bașlar. Bașta őnderlerden Danton olmak üzere birçok Jakoben idam edilir. Danton, idam edilmeden őnce cellada son sőz olarak șőyle der: “Kopan bașımı halka gőster, çünkü o buna değer.”
Jakobenlerin yenilgisi ve “beyaz terőr” dőnemi
Toplumsal altüst olușun büyük bir hızla yașandığı Jakobenlerin egemen olduğu dőnemde binlerce insan őldürülüyor, ancak İnsan Haklari Bildirgesi ile somutlanan talepler açısından yol alınıyordu.
Ve Jirondenler ile Jakobenler arasındaki iktidar savașından Jirondenler galip çıkıyor ve bașta Robespierre olmak üzere Jakoben önderlerin kafaları giyotinle kesiliyordu. Jakoben diktatörlüğü, 9 Thermidor’da (27 Temmuz 1794) bir darbeyle son buluyordu.
Jakoben döneminin sona ermesinden sonra Fransa’da, “beyaz terör” dönemi olarak adlandırılan dönem bașlıyordu.
Thermidorcu burjuvazi Jakobenleri őldürüyor, komünleri dağıtıyor, siyasal kulüp ve dernekleri kapatıyordu. 1793 Anayasası’nın getirdiği genel oy sistemi kaldırılıyor, yürütme gücü beș Direktuvar’a teslim ediliyordu. Ancak bu dőnem de uzun sürmeyecek ve büyük burjuvazinin temsilcisi I. Napeleon Bonaparte, bir ordu darbesiyle iktidarı ele geçirecekti.
Fransız Devrimi kendinden öncekileri așan, sonrakileri etkileyen, burjuva demokratik özgürlükçü köklü bir devrimdi. Ancak 1793 İnsan ve Yurttaș Hakları Bildirgesi siyasal, ekonomik ve felsefi açıdan bireyci idi. Bireyi toplumun temel birimi olarak görüyor, mülkiyeti de doğal ve kutsal bir hak olarak niteliyordu. Yine de Bildirge, mülkiyet edinmeyi, “bașkalarının haklarına saygı gőstermek zorunluluğu”yla sınırlıyordu. Bildirge’de, devlet ve birey dıșında sendika, dernek ve meslek kurulușlarına yer verilmiyordu. Burjuvazinin taleplerinin somutlaștığı bildiride, herkesin yasalar őnünde eșitliği dile getiriliyor, ancak bu toplumsal ve ekonomik koșulların getirdiği eșitsizliği ortadan kaldırmıyor ve biçimsel bir eșitliğe dőnüșüyordu. Bildirge, 1791, 1793 ve 1795 Fransız anayasalarına őnsőz olarak yazılıyor ve pek çok ülkede en önemli esin kaynağı oluyordu.
Erol Anar
Not: Yazarın “İnsan Hakları Tarihi,” adlı kitabından alınmıștır. (s. 42, 43, 44, 317)
Dünyalılar