Taylan Kara’nın yazdığı, Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme kitabının 3. Cildi çıktı.
ÖNSÖZ’den parçalar.
Dünyanın nasıl olması gerektiği konusunda ileri sürülen düşünceye ideoloji denir. Andre Lefevere
İçinde yaşadığınız atmosferi ya da soluduğunuz havayı fark etmezsiniz. İdeoloji de böyledir. İdeoloji, bir kameranın merceği gibidir. Kameranın merceği filmde görünmez ancak çektiği filmi doğrudan etkiler.
Altındaki iktisadı görünmez kılan ideolojiler, en çok iktisat içerenlerdir. Bu çağda içinde yaşanan koşullar ne kadar olağandışı olsa da olağan gibi göstermenin türlü türlü olanağı keşfedilmiştir. Ekonomik, toplumsal, politik ya da askeri alanlarda yaşamın kılcallarına kadar işleyen bir sistemin kültürel üretime, sosyal bilimlere ya da felsefeye karışmamış olması mümkün müdür? Tek tek bireylerin tüketim modelleriyle bile ilgilenen bir sistemin sosyal bilimleri kendi haline bırakması düşünülebilir mi?
Tekelci kapitalizmin en büyük başarısı sadece kültürü değil aynı zamanda “karşı kültürü” de biçimlendirebilmiş olmasıdır….
Sermaye 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren felsefeye el koymuştur. Yüz yıl önce felsefede özgürleştiren, mücadele ettiren bir damar hâkimken bugün dolaşıma sokulan felsefe çoğunlukla aptallaştıran, mücadeleden kaçıran bir güç haline gelmiştir…. Cehalet, artık sadece imkânsızlıktan ya da “bilgi eksikliğinden” değil bizzat “bilgi”nin kendisinden kaynaklanmaktadır.
19. ve 20. yüzyılın başında okumanın, kitapların ve edebiyatın etkisini önlemenin bir tek yolu vardı: Kitapları yasaklamak, kitabın topluma ulaşmasına engel olmak. Böyle bir çağda kitap bireylere ne kadar çok ulaşırsa, kitap ile birey arasındaki etkileşim ne kadar yoğun ve güçlü olursa düşüncenin dönüştürücülüğü o kadar çok olurdu. Tekelci kapitalizmin soğuk savaş sırasında edebiyatın, kültür savaşının ve ideolojik mücadelenin önemini kavramasından sonra artık bu dönüştürücülüğü de ortadan kalkmıştır. 100-150 yıl önce kitap, roman, en genel anlamıyla bireyde pozitif bir dönüştürücüyken şu anda edebiyat ve felsefenin ana gövdesinin bireyde yarattığı etki olumsuz ve dönüştürücülüğü negatif yöndedir. Hâl böyleyken “kitap okumak iyidir” ya da “kitap okumaya teşvik etmek” vs. gibi alışılageldik klişelerin artık hiçbir anlamı yoktur.
Ne okunduğundan bağımsız olarak “kitap okuma” eyleminin pozitif bir şey olması için hiçbir gerekçe yoktur. Günümüzde topluma sunulan felsefe ya da geniş anlamıyla sosyal bilimler, sürmekte olan sermaye sisteminin hiçbir şekilde sarsılmadan sürmesi için düzenlenmiştir. Bu düzeni tehdit edebilecek bir akımın bu felsefeden çıkma olasılığı yoktur. Soğuk savaş döneminde somut bir blok, somut bir ülke ve ideolojiye karşı kullanılan kültür silahları artık daha radikal ve çok daha etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Tekelci kapitalizm düşmanını yenmekle yetinmemiştir; artık düşmanı olduğu ideolojinin toplumda oluşma şartlarını da hedef almaktadır.
Entelektüel Suikast
Bu toplumun 90’lı ve 2000’li yıllarda yaşadığı şeyin adı “entelektüel suikast”tır. Bu toplumda akıl, uzun süren bir suikastın kurbanı olmuştur. Zamana yayılmış, uzun soluklu bu suikast bugün de sürmektedir. Kültür kurumlarından akademisine, felsefesinden edebiyata kadar topluma sistematik bir yıkım uygulanmış, bu toplumu akılsızlaştırmak ve düşünme yetilerini felç etmek için son derece bilinçli bir uğraş verilmiştir. Bu toplum, ince bir bilinç terziliğinin, son derece hassas bir “sosyal nanoteknoloji”nin son ürünüdür. Bu topluma kaba şiddetin dışında son derece programlı ve sistematik bir ideolojik şiddet uygulanmıştır. Kaba şiddetin etkisi kısa vadeli ve geçici iken ideolojik şiddetin etkileri uzun vadeli ve çok daha kalıcıdır.
Bugün gördüğünüz toplumsal, kültürel, sanatsal yapı, bu sistematik şiddetin doğrudan ürünüdür. Bu ideolojik müdahalenin girmediği hiçbir yer yoktur ve en şiddetli biçimde edebiyat ve felsefe alanında kendini göstermektedir.
Akıl, toplumların “fabrika ayarlarında” hazır bulunan bir özellik değildir; onu elde etmek için mücadele etmek gerekmektedir.
Dünyalılar
Web sitemize eklediğimiz son yazılara göz gezdirmek isterseniz şurada