Önleyici Karşı-Devrim Olarak Faşizm
Faşist olgu sadece İtalya’ya özgü değildir. İspanya’da çok daha ciddi biçimlerde su yüzüne çıkmış ve Almanya, Macaristan, Güney ve Kuzey Amerika ve başka yerlerde de baş göstermiştir.
Sıradan vatandaşların giriştiği zulüm ve yasadışı gericilik de, [Birinci] Dünya Savaşı’ndan önce bilinmeyen şeyler değildi. Belli açılardan Rusya’da yapılan katliamlar ve Birleşik Devletler’deki linçler bunlara örnek teşkil etmekteydi. Dahası, Birleşik Devletler’de, kapitalistlerin hizmetinde, devletten bağımsız ama sıkıntılı zamanlarda ve grevler boyunca resmî polisle ittifak içinde hareket eden bir tür özel polis hep olagelmiştir.
Faşizm, faşistler ve sosyalistler arasındaki —ya da, daha net söylersek, burjuvazi ve proleterya arasındaki— gerilla savaşı, sınıf düşmanlığının doğal olarak zincirlerinden boşalmasından ve [Birinci] Dünya Savaşı boyunca bilinen ve bir dizi ikincil koşul ve etmen tarafından kızıştırılan ve yalnızca —ve sadece kısa bir süre için— karakteri bozulmuş gibi görünen, en umulmadık zamanda açığa çıkıp zafer kazanan bu sınıf düşmanlığının maddi sonucu olmaktan başka bir şey değildir.
Savaşla birlikte, egemen sınıfa karşı en büyük proleter ittifak oluştu ve bu, bir sınıfın diğerini açık düşmanı olarak görmesiyle birlikte, sınıflar arasındaki uçurumun olağandışı bir şekilde derinleşmesine yol açtı. Ve, egemen sınıf özellikle gücünün tehdit altında olduğunu gördüğünde kontrolünü kaybetti. Egemen sınıf belki de en çok, teoride ve kanunları vasıtasıyla daima kınadığı şiddete ve iç savaşa başvurmadan kendisini koruyamayacağı hissinden rahatsız oldu: Bu tam da, burjuvazinin yaklaşık bir asırdır kurumlarını üzerine inşa ettiği temellerin ve ilkelerin altını oymak demekti.
Proleter tehdit, faşizmin bugün ondan bir tür milis gücü ve toplanma noktası oluşturduğu egemen sınıfı bir blok içinde birleştirdi. Ve egemen sınıf sadece burjuvaziyi kapsamaz: En geri görüşlü tabakayı, devlet himayesi altında bir parazit gibi kıt kanaat geçinen tüm kastları ya da ona siper olanları da içerir ve bunlardan oluşur; devleti ve himaye altındaki sanayileri ayakta tutan bu insanlar, (bugünlerde mamut boyutlarını almış olan) polis, üst bürokrasi ve adlî teşkilat —tüm bunlar— manzara itibariyle az ya da çok faşisttirler. Bunlara doğası ve geleneği gereği geri görüşlü olan, köylü talepleri ile köşeye sıkışan ve uzun vadede her kârdan, yani tam da mülkiyetin sağladığı ayrıcalıklardan vazgeçmedikçe, bu taleplerin önünü kesemeyecek olan toprak sahibi burjuvaziyi de ekleyelim.
Yakasında rozet taşıyan faşist sayısı oldukça azdır, ama bunlar güçlerini gizli saflardan, toplumdaki çeşitli muhafazakâr güçlerin tümünün dolaylı ve dolaysız yardımından ve beceriksiz bir şekilde örtük olan yardakçılığından almaktadır.
Faşizm, her şeyden önce egemen sınıfın, gereğinden fazla talepkâr, birleşmiş ve müdahaleci olduğunu düşündüğü proleteryaya karşı şiddete dayalı silahlı savunma teşkilâtı ve aracı olarak, savaşın sürdürülmesini temsil eder.
Bu makale 1921 yılında İtalyan Anarşist ve Yazar Luigi Fabbri tarafından kaleme alınmıştır.