Ne Yapmalı?

Gece başlıyor…

Gün geceye dönüşüyor. Karanlık çöktü artık, gece her yeri sardı. Kapanan kapıların aralıklarından gecenin işçilerinin solukları karanlık evlere sızıyor. Korkunun kokusu burnumda, ekşi tadı genzimde, acı ağırlığı karnımda… Günü bekliyorum.

Gece başlıyor

Bilge Karasu’nun Gece’si geleneksel roman-öykü anlayışına meydan okuyan, belirli bir gerçeklikten çok muğlak bir paranoyalar kitabıdır. Bir romandan beklediğimiz belirli bir anlatıcı, olay örgüsü ve karakterlerin olmaması okuru şaşırtır. Mantıklı bir nedensellik ilişkisi kuramayan, sona yaklaştıkça en başa dönen okur da gecenin içine çekilir, karanlıkta kaybolur. Ne onun ne de yazarın kişiliğidir önemli olan artık… Dilde gizlidir tüm ayrıntılar. Bilge Karasu’nun dilinin kendi oyunları, ihtirasları ve amaçları vardır. Metin tüm aydınlığı kaplar, elinde ne var ne yoksa alır okurun. İşte böyle bir kitaptır Gece, sonu olmayan dipsiz bir kuyu gibi…

Gece, 12 Eylül döneminin hemen öncesinde yazılmış olsa da sadece bu dönemin konjonktüründe değil, hala etkisini ve geçerliğini koruyan klasik bir eser olarak değerlendirilmelidir. Gece, karanlığı, iktidarı ve baskıyı anlatır. Karşıtlıklar içerir, aynı zamanda kendi kendini inkar eder. Gündüze karşı durur, ama onu bütünüyle reddetmez.

Üstü örtülü ve zihin yorucu bir metne sahip olan Gece, Bilge Karasu’nun en başarılı olan eserlerinden biri olmasının yanı sıra aynı zamanda okuru en çok etkileyip şaşkınlığa uğratan kitabıdır diyebiliriz. 4 bölümden oluşan kitapta giriş-gelişme-sonuç bağlamındaki paragrafların yerine kısa kısa pasajlar, dipnotlar vardır. Her bölümün anlatıcısı, bu anlatıcının da alt kimlikleri farklıdır. Anlatıcı da kendinden şüphe duyar, yazdığını sorgular; “Gece”yi bizler gibi o da çözmeye çalışır. Karanlıkta yolunu bulmaya çalışan yazar ve okur için bir mum yakmak isteyen şair – çizer Tuncer Erdem, Gece’nin başlangıç bölümünü resimlediği Gece Kitabı’nı yarattı. Bilinmezlerle dolu bir karabasan olan gece kavramını bu bölümde henüz çözemesek de, kitabın bütününe ilişkin cezbedici bir başlangıç bizim için Gece Kitabı. Ürkütücü ve soğuk geceyi aydınlığa kavuşturmayı vaat etmiyor belki ama hayalimizde canlandırdığımız imgeleri görünür kılıyor.

Gece Kitabı’nda iliklerimize kadar işleyen düşsel görsellik yer buluyor. Tuncer Erdem belki de geceyi en iyi anlayanlardan olduğunu hissettiriyor bize. Günün karardığı andan güneşin ışıklarını yeniden üzerimize salacağı tan vaktine kadar süren ve kitap boyunca her sayfada daha da uzayan gece, resimlerde şiir gibi akıyor. Bilge Karasu’nun da önceden belirttiği gibi oldukça görselliğe dayanan Gece, Erdem’in kaleminde başka bir can buluyor. Uzayan gecelerde gittikçe silinen toplum, gücünü artıran gecenin işçileri ve tam olarak nerede durduğunu bilemediğimiz gündüzcüler adı bilinmeyen bir şehirde varlık kazanıyor. Resimlerle kendimizi daha bir hikayenin içinde buluyoruz. Hatta belki de hikayenin daha bir hayatın içinde olduğunu fark ediyoruz.

Gece Kitabı, dili mükemmel kullanan bir yazar ile bunu görselliğe taşıyan bir çizerin buluşması. Tuncer Erdem’in çizgilerinin farkı, kitabın kurduğu karanlık ve kaygılı dünyayı cesurca ve sakince görebilmesi. Düzeltmen, Yaratman ve Yazar’dan oluşan kimliklere bir de Çizer’i ekleyen Erdem, okur için bir yoldaş oluyor. Okur Gece Kitabı’nda daha güvenle, arkasına daha az bakarak yürüyor. Vaktinden önce kararan geceye doğru ilerlerken Tuncer Erdem’le bir parça da aydınlanan Gece, bir başyapıtın yeniden sahneye çıkmasına büyük bir katkıda bulunuyor.

Zeynep Güner / www.kulturmafyasi.com

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu