İsveçli kimyager ve mühendis Alfred Nobel’in (1833-1896) vasiyeti üzerine yaklaşık 100 yılı aşkın süredir düzenlenen Nobel Barış Ödülleri, bugüne kadar adaylarıyla, kazanamayan ve kazananlarıyla her zaman tartışılmış bir üne sahiptir.
Özellikle “insanlığa, barışa katkı sağlayan, halklar arasındaki kardeşliği ve dayanışmayı arttıran örnek davranışlarda bulunan ve silahlanmaya karşı barışı yücelten kişilere verilen prestijli bir ödüldür”. Yani ödülün tanımı, anlamı ve içeriği bu şekildedir. Nobel’in fizik, kimya ve edebiyat ödüllerini almaya hak kazanan Marie Curie, Jean-Paul Sartre gibi isimlerin haricinde daha çok barış ödülü adayları tartışmalı olmuş ve eleştirmenler tarafından barış ödülleri hem siyasi hem de itibarsız olduğu yönünde eleştiriler almıştır.
Nobel Barış Ödüllerinin geçmişindeki bazı adaylara baktığımızda şaşırtıcı isimler karşımıza çıkar. Bunlardan sanıyorum ki en ilgi çekici olanı Adolf Hitler’dir. 1933 yılından itibaren Nasyonal Sosyalist Partisinin başında Almanya’da iktidara gelen Nazi lideri, otoriterleşen, baskıcı ve farklılıklara karşı hoşgörüsüz bir politika izlemiş, yürüttüğü sağ-milliyetçi ve ırkçı çizgisiyle eşi benzeri olmayan bir faşizm dalgası yaratmıştır. Bu dönemde Batılı entelektüellerin bir bölümü Hitler’i, Sovyetler Birliğine karşı desteklerken diğer bölümü sadece ekonomi politikalarını desteklemiş ancak içeride yürüttüğü siyaseti eleştirmişlerdir. Entelektüel çevreler arasındaki bu fikir ayrılıkları Nobel Barış Ödülleri Komitesi üyelerine yansımış olacak ki bu kararsızlık içinde Adolf Hitler’i barış ödülüne 1939 yılında aday göstermişlerdir. Nobel Barış Ödüllerinin diğer tartışmalı adayları ise 1935’te aday gösterilen Mussolini, 1945 ve 1948 yıllarında aday gösterilen Stalin’dir. Barış ödüllerine en uygun ve layık kişi belki de Gandhi olmasına rağmen 1948’de aday gösterilmiş ancak aynı yıl bir suikast sonucu hayatını kaybedince ödülü alamamıştır.
Sami Mert EĞİLMEZER
samiegilmezer@gmail.com
twitter.com/mertegilmezer