Yaşam

Kadınlar Kompartımanı/ Hindistan

Hindistan’da gezecekseniz en güzel seçenek tren. Hem de birinci sınıf mevkide değil ikinci sınıfta. Birinci sınıf mevkilerde camları açılmayan pencereli, klimalı kompartımanlarda seyahat ediyorsunuz. Yabancılar daha temiz olduğu için birinci sınıfı tercih ediyorlar. Sanki Hindistan’da değil de İngiltere’de seyahat ediyorsunuz.

İkinci sınıfta yer kalmadığı için bir kere 1. sınıfta seyahat etmek zorunda kalmış ve bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. 2. sınıf mevkide pencerelerde cam yok, demir korumalar var sadece. Tren giderken Hindistan’ın o büyüleyici kokusu dolduruyor tüm kompartımanı.

Trenler çok yavaş ve yolculuklar uzun. Bir keresinde tam 52 saat trende kalmıştım. Yorucu ama o kadar keyifli bir yolculuktu.

Tek başına seyahat eden bir kadın için ilk seçenek kadınlar kompartımanı. Yanınızda bir erkek yoksa başka yerden (1. sınıf hariç) bilet almanıza da izin verilmiyor zaten. Seyahatlerimin çoğunu kadınlara ayrılan, trenin son bölümlerinde yer alan özel kompartımanlarda yaptım. Özel derken yanlış anlaşılmasın kadınlara ayrılmış demek daha doğru. Yoksa kişisel bir alan falan yok tabii.

Kadınlar kompartımanında seyahat etmek çok yorucu. Diğer kısımlarda yataklı da olabilen, çok temiz olmasa da rahat koltuklar var. Kadınlar kompartımanında ise tahta sıraların üzerinde yolculuk yapmak gerekiyor. Tahtalar o kadar rahatsız ki bazı yolculuklarda sıraların arasında yere uyku tulumunu koyup uyuduğum bile oldu.

Sıralar rahatsız olabilir ama kadınlar kompartımanında seyahat etmek inanılmaz keyifli. Bu bölümde seyahat eden yabancı kadın sayısı bir elin parmaklarını geçmediği için birden kompartımanın yıldızı olarak buluyorsunuz kendinizi. Herkes sizin etrafınıza toplanıyor. Başlıyor kadın sohbeti. Benim yarım yamalak Urducam ve Hintçem ile onları yarım yamalak bildiği İngilizce birleşiyor, sohbetler uzadıkça uzuyor. “Evli misin? Çocukların var mı? Hangi ülkeden geliyorsun?” diye başlayan sohbetler ağda muhabbetine kadar uzayabiliyor.

Gecenin ilerleyen vakitlerinde şarkılara türkülere geçiliyor. Türkiye’den bir şarkı söylememi istiyorlar hep. Söylüyorum tabii ama asıl bomba son dönemlerde izlediğim Hint filmi Muhabbetin’den öğrendiğim Hintçe şarkıları söylediğimde patlıyor. Kadınlar çığlık çığlığa alkışlıyor.

Sonra yemekler çıkıyor meydana. Evlerden getirilmiş lezzetli Hint yemeklerini ikram ediyor herkes birbirine.

Nereye gittiğinizin bir önemi kalmıyor yolculuğun kendisi bambaşka bir yolculuk oluyor Hindistan trenlerinde.

Yine bir seyahat öncesi trene binmeye hazırlanıyorum. Sırt çantamı alıp trene doğru döndüğümde iki meraklı gözün beni seyrettiğini görüyorum. İkisinin de bakışları insanın içine işliyor.

Hintliler inanılmaz güzel bakıyorlar insana. Hiç konuşmadan gözleriyle o kadar çok şey anlatabiliyorlar ki. Dil bilmenize gerek kalmıyor onları anlamak için.

Makinemi kaldırıyorum. Fotoğraf için gözlerimle izin istiyorum ikisinden de. Onlar da gözleriyle izin veriyorlar bana. Her ikisi de diğerinin varlığından habersiz.

Hindistan’daki ilk zamanlarım. Güneye doğru bir yolculuk yapmaya karar veriyorum. İsmi sonradan Mumbai olarak değiştirilen Hint sinemasının merkezi Bombay‘a gitmeyi hedefliyorum.

Hindistan’da inanılmaz güzel bir tren rehberi var. O kadar çok yere o kadar çok tren var ki, trenleri ve saatlerini gösteren tren rehberi küçük bir ansiklopedi kalınlığında. Trenimi seçiyorum, saatine karar veriyorum ve biletimi alıyorum. Ama bir sorun var: Delhi tren istasyonu o kadar kalabalık ve o kadar büyük bir istasyon ki, trenimi nasıl bulacağım diye endişeleniyorum. Sonunda sora sora Bağdat bulunur misali trenimi buluyorum ve yerleşiyorum kadınlar kompartımanına.

Tren kalkıyor. Yavaş yavaş istasyondan ayrılıyoruz. Trene binmenin heyecanı ile fotoğraf çekiyorum, insanlarla sohbet ediyorum. Saatler geçiyor. Bir iki saat sonra bir gariplik var diyorum. Trenin yönü yanlış değil mi? Yanlış trene binmişim Varanasi’ye gidiyor bu tren.

E, ne yapacağım?

Kadınlar diyor ki: “Delhiye geri dönen trenler yanımızdan geçerken bizim tren de yavaşlar. O sırada trenden atlar diğer trene binersin”

Afallıyorum. Daha önce hiç trenden atlamadım. Hareket halindeki bir trene de binmedim hiç. “Yok” diyorlar “Çok kolay. Trenler çok yavaş gider karşılaştıklarında”

“E, hadi madem” diyorum. Zaten başka şansım yok ki.

Bir süre sonra karşıdan bir tren yaklaşıyor. Bizim tren de yavaşlıyor. Kadınlar diyor, hazırlan. Alıyorum sırt çantamı, atlıyorum aşağı. Tren o kadar yavaşlıyor ki hiç zor olmuyor. Atlayıp koşmak lazım tabii. Trenden atladığımda bir bakıyorum benim gibi yapan bir sürü insan var.

Bu çok yaygınmış Hindistan’da. Bazen trenlere parasız binmek isteyenler ya da evi olmadığı için trenlerde yaşayanlar hep böyle yaparmış. Bir trenden öbür trene.

Hemen makineme sarılıp bir iki fotoğraf çekiyorum. Hızlı olmam lazım. Daha Delhi’ye giden trene atlayacağım. Koşup yapışıyorum açık kapılardan birine. İçerden birileri de uzanıp tutuyor, içeri çekiveriyor beni. İşte operasyon tamam. Artık doğru trendeyim. Hatta öyle şanslıyım ki, bindiğim tren Delhi’den sonra  Mumbai’ye devam ediyormuş. Tekrar tren arama derdine düşmeden Mumbai treninde buluyorum kendimi.

Yeni bir yolculuk yeniden başlıyor..

Şeyda Sever

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu