Tarih

Kazıklı Voyvoda, Nam-ı Diğer Kont Drakula

Drakula ismi ve efsanesi geçtiğimiz yüzyılda genel olarak iki şekilde gündemimize girmişti. Birincisi; İrlandalı romancı Bram Stoker’ın 19. yüzyılın sonunda yazdığı “Dracula” adlı kitap sonucunda. İkincisi ise; sessiz sinema döneminin efsanevi yönetmenlerinden, Alman rejisör Friedrich Wilhelm Murnau’nun unutulmaz filmi, aynı zamanda Drakula miti üzerine çekilen sayısız kült filmin de ilki olarak bilinen “Nosferatu” neticesinde. 1922 yılında beyaz perdeye uyarlanan ve Alman dışavurumculuğunun başyapıtı olan eser de Bram Stoker’ın meşhur romanına dayanıyordu.

dracula3-1024x639

O zamanlardan beri Drakula denince akla gelen ilk ve en bilindik imgeler; dolunay zamanında sisli hava ve bulutlu gökyüzünün sardığı gizem dolu kocaman gotik bir şatoda oturan; gözünü adeta kan bürümüş, kan içici, insan simsarı, psikopat-sadist bir katil portresidir. Bu şekildeki imgelerle adeta mitleşen kişiye ev sahipliği yaptığı düşünülen coğrafya olarak da kolektif bellekte “Transilvanya” yer alır hep.

Söz konusu kişi ise,  Vlad Tepeş III’ten başkası değildir. Yaşadığı çağda hem Avrupa kamuoyunda hem de Osmanlı dünyasında “Kazıklı Voyvoda” olarak nam salan III. Vlad Tepeş, 15. Yüzyılın ortalarında Wallahya bölgesinin yani Osmanlı’nın adlandırmasıyla Eflak Vilayeti’nin prensiydi. Bundan önceki hikâyesi ise gerçek anlamda bir sır perdesi barındırıyor. Nedeni de Tepeş’in Osmanlı ile henüz çocukluğundan itibaren başlayan kişisel ve siyasi ilişkisinde gizli.

Kont Drakula Kimdir?

III. Vlad’ın  babası olan II. Vlad Dracul, gençlik yıllarında “the Order of the Dragon adlı, amacı Doğu Avrupa’yı ve Kutsal Roma İmparatorluğu’nu, o zamanlarda politik gücü zirvedeki Osmanlı İmparatorluğu’nun baskılarından korumak olan birliğe katıldı. ‘Dracul’ ismi ona Wallachia halkı tarafından acımasız ve yiğit bir şövalye olmasından ötürü duyulan saygı ve korku ifadesi olarak verildi. Modern Romence’de ‘drac’ kelimesi ‘iblis’ ya da ‘şeytan’ anlamına gelirken, Latincede ‘Draco’ kelimesi de ‘dragon’, yani ejderha anlamına gelmektedir. Aslında birer kelime oyunu gibi görünen bu hitaplar, tamamen tesadüf olmayıp II. Vlad’ın “the Order of the Dragon” da gösterdiği başarılardan ötürü de verilmiştir. Kelimeye eklenen ve daha sonra oğlu III. Vlad’ın da kullanacağı ek olan ‘ul’ ya da ‘ulea’ ise ‘oğlu’ anlamına gelir.

Her şey, Drakula’nın babası olan II. Vlad’ın Osmanlılara, 1440’ların başında yapılan savaşta yenilmesi ile başlar. Osmanlı güçlerinin savaş sonrası aldıkları esirler arasında en başta Vlad’in oğlu, yani ileride Kazıklı Voyvoda olarak tarih sahnesine çıkacak olan III. Vlad da vardır. Henüz küçüklük çağlarında tam 7 yıl boyunca Osmanlıların himayesinde yaşar. Osmanlı akıncılarına esir düştüğünde henüz 12 yaşında olan Vlad’in kaldığı yer ise; Balkan Savaşları’nda Bulgarlar tarafından yerle bir edilmesinden dolayı bugün yerinde yeller esen ünlü Edirne Sarayı’dır. Devletin başşehri henüz İstanbul’a taşınmadan evvel, idarenin merkezi Edirne olduğundan o sıralar henüz bir şehzade olan II. Mehmet de (Fatih) haliyle burada yaşamaktaydı. Birlikte Molla Gürani’nin verdiği derslere katıldıkları bilinir. Saraydan çıkıp tekrar özgürlüğüne kavuştuktan sonra Eflak’a dönmeden evvel, ileride azılı bir Müslüman ve Türk düşmanı kesilecek olan Vlad III’ün karakterinin ne tür tesir ve olaylar neticesinde bu şekilde biçimlendiği tam bir sırdır.

Sonradan alacağı lakabı “Tepeş”, o zamanın Romanya topraklarındaki ana etnik grup olan Ulahlarca verilmişti ve “cellat” anlamına geliyordu. Diğer yandan babasından miras aldığı soy ismi “Drakul” ise “şeytan” manasını taşıyordu. Yani birlikte “Şeytan Cellat III. Vlad”!!..

III. Vlad, 2. Kosova Savaşı henüz sürerken biraz da Osmanlı’nın ittirmesiyle Eflak’ın başına geçmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve Macaristan Krallığınca desteklenen Eflak’ın mevcut voyvodası (prensi) II. Vladislav tarafından bozguna uğradı ve akabinde Boğdan’a sürgüne gitti. Erdel Beyi’nin Belgrad’a, kenti Osmanlı’ya karşı savunmak üzere giderken Vlad’a, güney Erdel’in savunmasını üstlenmesi için bir birlik vermesi durumunu kendi açısından avantaja çevirip Eflak’a hemencecik bir sefer düzenleyip II. Vladislav’ı öldürerek Eflak’ın yeni prensi olur.

Sultan II. Mehmet, Fatih unvanını aldıktan kısa bir süre sonra o sıralar kendisiyle taktiksel olarak iyi ilişkiler kurmaya özel gayret gösteren Vlad Tepeş’in 1456 yılında Eflak Prensliği’ne bu şekilde gelmesi konusunda verdiği destek ile, sonuçlarını hiçbir şekilde öngöremeyeceği tarihi bir hataya imza atmış olur. Başlarda Osmanlılara vergilerini düzenli vererek ve imparatorluğun sınır uçlarındaki düşmanları defalarca bozguna uğratarak takdirleri toplayan Drakula, kısa bir zaman sonra adeta psikopatolojik içsel bir dönüşüm geçirerek tarihin gördüğü en büyük sado-manyak insan kasabı halini alır ve Eflak ve çevresi için kan banyosu saati gelmiş olur.

Fatih Sultan Mehmet’in Karadeniz Havzası’ndaki diğer toprakların ve Mora Yarımadası’nın yağma ve fethi ile ilgilenmesini fırsat bilerek önce vergiler konusunda Osmanlıyı takmamaya başlayan, ardından da gönderilen elçi ve heyetlere akla hayale gelmeyecek işkenceler ederek onları katleden Tepeş; zamanla zulmünü güneyi ve kuzeyiyle tüm Tuna boylarına yayacaktır. Zalimliği, gaddarlığı ve katilliği 6 senelik ilk hükümdarlık döneminde dilden dile, köyden köye yayılan nam-ı değer Kont Drakula’nın yapıp ettikleri, bilhassa Alman, Orta Avrupa ve Rus kaynaklarında uzun uzun tasvir edilerek yazılmıştır.

slide328jpg-728x728

Tarihe, icat ettiği yeni işkence yöntemleri ile geçen Tepeş’in en bilindik tekniği; insanları kazıklara geçirterek çoğu zaman canlı canlı öldürtmektir. Genellikle önce kol ve bacaklarını kırdırtıp, çeşitli işkencelerden geçirttiği insanların makatlarını sivri kazıklara oturtup, kazığın adım adım iç organlarını delmek ve kişide iç kanama ve yırtılmalar yaratması suretiyle zaman içinde acı ve ızdıraplar içerisinde ölmesine dayanıyordu. Kazığa geçirttiği insanların oluşturduğu halkanın içinde zevkten dört köşe yemek yediği ise pek çok kaynakta betimlenir.

Zamanla onun dehşetli hükümdarlığı tüm Avrupa’da duyuldu. Yöneticiler ve elbette Papa onun zulmünü öğrenmişlerdi. Tam olarak onaylamasalar da Vlad’ın Osmanlı akımlarını durdurmaktaki öneminin farkındaydılar. O sıralarda Osmanlıların otoritesini tanımayacağını ilan etmiş olan III. Vlad, Macar kralı Matthias Corvinus ile ittifak kurarak, 1461 kışında Sırbistan ve Karadeniz arasındaki bölgeyi harap etti. Bunun üzerine İstanbul’un fatihi Sultan II. Mehmed, Bizanslı tarihçi Chalcondyle’a göre İstanbul’un fethinden beri toplanmış en büyük orduyla (250,000 kişi) birlikte Vlad’ın hükümdarlığına doğru yürüdü. Ancak Sultan, karşısında kazığa oturtulmuş önceki yıl yakalanmış 20,000 Türk esirinden oluşan bir ormanla karşılaşacağını tahmin edemezdi. Sultan bu manzara karşısında ordusunun büyük bir kısmı ile Eflak’tan ayrıldı. Ama Vlad’ın sonu yaklaşmıştı.

Vlad 6 yıllık yönetimi boyunca yarım milyon nüfuslu bu ülkede 40 binin üzerinde insan ve bundan çok daha fazla Osmanlı askerini canice öldürmüştü.

Vlad’ın boyun eğmeyeceğini anlayan Sultan II. Mehmed savaşı Radu’ya devretti. Mehmed’in sadık bir arkadaşı olan Radu, Vlad’a destek vermeyen soyluları arkasına aldı ve 1462 Ağustos ayında Macar Kralı ile anlaşmaya vardı ve Vlad, Macar kralı Matthias Corvinus tarafından hapsedildi. 12 yıl hapiste kalan Vlad burada bile fareleri, kuşları kazığa oturtarak sapık ruhunu doyurmaya devam etti. Yapılan bir anlaşma ile 1475’te serbest bırakıldı ve Eflak’ı geri almak için saldırılara başladı, tekrar tahta geçti ama bu çok uzun sürmedi.

image-2-620x330

Vlad Dracula’nın ölümüne dair pek çok varsayım ve söylenti vardır. İlki Türklerle yapılan bir savaşta 1476 yılının Aralık ayında Bükreş’te öldüğüdür. Bir başka belge ise tam Türkleri vatanından sürerken ihanete uğrayıp bir soylu tarafından suikasta kurban gittiğini belirtir. Hatta zafer anında yanlışlıkla Türk sanılıp kendi adamları tarafından vurulduğuna dair söylentiler bile vardır. Ancak herkes tarafından kabul edilen bir gerçek var ki başı Türkler tarafından kesilip İstanbul’a gönderildi ve halkın gözleri önünde sergilenerek sonunda Kazıklı Voyvoda’nın öldüğü ispatlandı.

Bram Stoker

Kazıklı Voyvoda nam-ı diğer III. Vlad Dracula, tarihteki gelmiş geçmiş en zalim hükümdarlar listesinde yerini almakla kalmadı, günümüzde hayal gücümüzü besleyen ve adına bir sürü filmlerin yapıldığı, kitapların yazıldığı vampirlere de hayat verdi. Bu tarihi kişiliği keşfeden ve çok etkilenen Bram Stoker ilk vampir romanı olmasa da kült haline gelen ‘Dracula’ yı yazdı. Ancak onun Avrupa’nın Macaristan, Transilvanya gibi yörelerinden etkilenmesi tesadüf değil.

Stoker, İrlanda’nın sefaletle mücadele ettiği yıllarda doğmuştu. Ve nedeni tam olarak bilinmeyen bir hastalık yüzünden hayatının ilk 7 yılına yatağa bağımlı olarak geçirmişti. Annesi bu dönemde ona dışarıdaki hayatı anlatıyordu, bir de bolca masal ve korku hikayeleri. Stoker iyileştiğinde mezarlıklar onun oyun alanı oldu. Yetişkin bir erkek olduğunda tutkusu yazmaktı, daha çok çocuklar için korku hikayeleri yazıyordu başlarda. Bu esnada yayınlanmış birkaç vampir öyküleri anlatan çizgi roman ve kitap da mevcuttu. Ve Stoker bunların etkisinde kalarak vampirlerin kökenini 7 yıl boyunca araştırdı. Ve aslında vampir hikayelerinin Yahudi inanışına göre Ademin ilk eşi olan Lilith’e, Yunan mitolojisinde de Lamia’ya, hemen hemen tüm Asya kültürlerine dayandığını anladı. Meksika’daki Aztek kültürü için kan emici uçan memeli olan yarasalar kutsaldı. Charles Darwin bu yarasaların kan içişini kendi gözleriyle görmüştü ve bu hayvanlar hakkındaki yazısını 1890’da Stoker araştırmalarını yaparken yayınladı. Stoker romanını yazarken “Ormanın arkasındaki bölge” anlamına gelen “Transilvanya” adlı bir kitaba rastladı. Stoker vampir hikayelerinin bugünkü Romanya sınırı içinde kalan bu bölgede yüzlerce yıldır anlatıldığını keşfetti. Din dışı efsaneler ve Hristiyanlık işin içine katılınca o yıllarda hastalıklar ve veba için vampirler suçlanmaktaydı. Stoker bu esnada öldürdüğü hizmetçilerinin kanlarıyla banyo yaparak genç kalacağına inanan  Kontes Elizabeth Bathory ve elbette yazının esas konusu olan III. Vlad ile tanıştı. Ve böylece Drakula doğdu.

Vlad Dracula’ya ait bazı rivayetler:

– Hasta ve Fakirlerin Yakılışı: Refahın korunmasında titiz davranan Vlad bir gün topraklarında çok fazla fakir, dilenci, serseri ve sakat olduğunu fark etti. Wallachia’daki bütün fakir ve hastalara Tirgoviste’de yapacağı ziyafet için çağrı gönderdi. Hastalar ve fakirlerin hepsi büyük bir salona yönlendirildi ve bütün yemenin ve içmenin sonunda Vlad herkese şu soruyu sordu: “Başka ne arzu edersiniz? Bütün dertlerinizden kurtulmak, bu dünyada eksiksiz olmak?” Herkesten olumlu cevap aldıktan sonra Vlad bütün salonu ateşe verdi ve kimse canlı çıkamadı. Soylulara ise bu davranışını “artık kimseye yük olmayacakları ve kimsenin ülkesinde fakir olamayacağı” şeklinde açıkladı.

– Yabancı Elçiler: Yabancı ülkeden iki elçi Tirgoviste’de Vlad’ın huzuruna çıktıklarında şapkalarını çıkarmayı reddettikleri için Vlad şapkalarının kafalarına çivilenmesini emretti. Böylelikle bir daha şapkalarını hiç çıkaramayacaklardı.

– Koku Duyusu Güçlü Soylu: 1459 yılında Vlad Dracula, St. Bartholomew Günü otuz bin tüccar ve soyluyu kazığa geçirtti. Emirlerinin yerine getirildiğini görmenin keyfiyle Vlad, kazıklı cesetlerden oluşan ormanın görüş alanına bir ziyafet kurulmasını ve soylularının ona katılması emrini verdi. Yemek sırasında Vlad, bir soylunun çürümüş cesetlerden ve boşalmış bağırsaklardan gelen kokuyu azaltmak için burnunu tıkadığını fark etti. Bunun üzerine Vlad soylunun hemen kazığa geçirilmesini, ancak onun kazığının daha yüksek olmasını emretti. Böylece duyarlı soylu pis kokunun üstünde kalacaktı.

– İki Keşiş: Yabancı topraklardan iki keşiş Vlad Dracula’yı Tirgoviste’de ziyarete gelirler. Kilise adamlarının tepkisini merak eden Vlad, onlara bahçedeki, cesetler sarkan dizili kazıkları gösterir. Fikirlerini sorduğunda ilk keşiş cevap verir: “Sen Tanrı tarafından günahkarları cezalandırmak için atanmışsın.” Öteki keşiş kendinde zalim prensi suçlayacak cesareti bulur. Alman öykülerinde hikâyenin bu kısmı, Vlad’ın dalkavuk keşişi ödüllendirdiği, diğerini ise kazığa oturttuğu yazar. Ancak Rus ve Rumen versiyonunda Vlad’ın dürüst keşişi cesaretinden ve dürüstlüğünden dolayı ödüllendirdiği, diğer keşişi de dalkavukluğundan ve yalancılığından kazığa oturttuğu anlatılır.

Derleyen: Sibel Çağlar

Kaynaklar:

http://hayatdergi.net

History Channel – Tarihin Peşinde Gerçek Dracula belgeseli

True Horror – Drakula belgesesli

Wikipedia

“Dijital Diktatörlük Çağına Giriyoruz” başlıklı yazımızı da okumak isterseniz…

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu