Le Ballon rouge (Fransızca: Kırmızı Balon) Fransız film yapımcısı Albert Lamorisse’in 1956 yapımı kısa filmi.
Lamorisse bu film ile En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü’nü kazanmıştır. Bu bakımdan film kısa film kategorileri haricindeki kategorilerde Oscar kazanabilmiş tek kısa filmdir. (2007 itibarı ile) Film içinde diyalog olmadan bu ödülü kazanabilmiş ilk filmdir. Film ayrıca Cannes Film Festivali’nde kısa film dalında Altın Palmiye’ye değer bulunmuştur.
Albert Lamorisse, filmde kendi çocuklarına oyuncu olarak rol vermiştir. Oğlu Pascal Lamorisse başroldeki Pascal rolünü oynarken, kızı Sabine filmde mavi balonlu minik kızı canlandırmıştır.
Film eleştirilerinin bulunduğu Rotten Tomatoes sitesinde yapılan 14 eleştirinin tamamı filmi olumlu yönde değerlendirmiş ve film %100’lük başarı oranına ulaşmıştır.
Mine Tezgiden’in en az film kadar etkileyici uzun eleştirisinin tamamını şuradan okuyabilirsiniz. İşte o harika yazıdan, film hakkında kısa bir bölüm.
“Kırmızı Balon sanırım çocuksu duruluğunun yanı sıra bu metaforik yapısıyla da pek çok kişinin kalbine kondu ve dünyanın pek çok yerine uçtu… Tokyo, Londra, New York, Meksika’da ödüller aldı. 1956 Cannes Film Festivali En İyi Kısa Film Ödülü ve En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar ödülü en bilinen ödülleri… Filmin yönetmeni Albert Lamorisse maalesef 1970’de, henüz 48 yaşındayken, İran’da bir belgesel film (Saba Rüzgarı / Le Vent des Amoureux / The Lovers’ Wind, 1978) çekerken, hem de bir helikopter kazasında hayatını kaybetti… Kırmızı Balon ise 62 yıldır uçmaya devam ediyor…
Albert Lamorisse’in filmde kendi çocuklarıyla çalışması, filmin başarı faktörlerinden yalnızca biri olmalı… Pascal Lamorisse, Kırmızı Balon’un sakin, naif, duyarlı, sevimli, becerikli, kararlı Pascal’ını titizlikle canlandırırken, Sabine Lamorisse mavi balonlu minik kız olarak bir sahnede yer alıyor. Film, diyalogsuz denilebilecek kurulumu, müziğin mizansenlerle kurduğu ilişki, yer yer Müdür’le çizilen tip gibi unsurlar nedeniyle adeta sinemanın sessiz dönemine selam duruyor. Müzik ve Pascal’ın oyunculuğun yanı sıra pusu, yağmuru, buharlı trenleri, atları, arabaları, çatlak duvarları, boş arsaları, düşen yaprakları ve bezendiği yırtık afişleriyle kırık dökük Paris dokusu da filmin taşıdığı duygusal atmosferi belirleyenler arasında… Filmi renklendiren neredeyse tek şey düşler gibi uçuşan balonlarken, sanki tüm şehir, Pascal’a giydirilen kıyafette olduğu gibi gri…
Yeşil perdenin olmadığı, tekrarın bugünden çok daha zor olduğu analog bir dünyada Kırmızı Balon’un neredeyse kusursuz hareketini, Pascal ile uyumunu, oyununu ve balonların Pascal’ı uçurma sahnesini başlı başına ele almak gerekir… Dolayısıyla bu kadar basit görünen unsurlarla ve kısa filmin zaman kısıtıyla, her yaşın kalbine dokunur, zihnine kazınır karelerle, katmanlı bir filmin kotarılması ve zamanla dans ederek önümüzde durması, şapka çıkarmaya ve bu film türünün imkanları üzerinde bir kez daha düşünmeye zorluyor.
Bir de kusur mu bulayım? Pascal’ımızın çantasının yönü bir iki sahnede devamlılık sorunu yaratırken, Sabine de boş durmaz ve kısa bir an kameraya bakar. Fazlasını beklemeyin, görmem zor, biz eski dostuz… Ve Cemal Süreya’nın dediği gibi Kırmızı Balon “Şimdi kim bilir nerededir? Belki de Çin’dedir.”…”
Hadi şimdi Paris’in 60 yıl önceki sokaklarında kırmızı balonla hep birlikte bir gezintiye çıkalım.
Filmi şuradan izleyebilirsiniz, iyi seyirler
Kaynaklar:
- http://www.imdb.com/title/tt0048980/trivia
- Festival de Cannes.
- The Red Baloon at Rotten Tomatoes.
- IMDb‘de The Red Balloon
Dünyalılar